osmanlı Teması
RSS
Siteye Giriş Favoriler
  • Büyük Tutkular Yeteneğinide Kendisi Yaratır.(Fatih Sultan Mehmed Han)
  • Davamız Kuru Bir Cihangirlik Davası Değildir Davamız Bilakis İslam Davasıdır(Ertuğrul Gazi)
  • Osmanlılar Kainat Tarihinin Gördüğü En Büyük İmparatorluklardan Birini Kurdular.
  • Osmanlı Başarısının İki Sebebi: Devlet Teşkilatında Mükemmellik Ve Askeri Teknikteki Üstünlük İdi.
  • Osmanlı Başarısının Asıl Sebebi: Adalet Düzenindeki Üstünlük Ve İnsaniliktir.
  • Osmanlı Bu Gün: Dünyanın Geri Kalan Devletleri Toplam Gücü Üzerinde Bir Kudrete Sahiptir.
2011-12-05 22:56

Tarih Haber / En Büyük Afet

En Büyük Afet

Osmanlının En Büyük Afeti
Osmanlının En Büyük Afeti
Osmanlı toplumu 100 yıl veba afetiyle kırıldı.
Osmanlı, depremlerde, sellerde, yangınlarda binlerce insanını kaybetti.
Çekirge saldırılarını yaşadı.
Kıtlıklarda aç kaldı.
Ne salgınlar gördü:
Sıtma gördü… Humma gördü… Tifüs gördü… Kolera gördü…
Hiçbiri bit, pire kadar yıkıcı olmadı…
Avrupa’yı yıkıp geçen “Kara Ölüm” veba bu topraklardan Osmanlı topraklarına geldi.
Avrupa salgınla 14’üncü yüzyılda tanışmıştı.
Keza salgın o dönemde de Osmanlı topraklarına gelmişti.
Ancak sonra uzun dönem kuluçkaya yatmıştı.
Bu kez gelen kara ölüm çok daha sinsiydi…
Hastalık ilk kez 1778’in ocak ayında yabancıların yaşadığı İstanbul/Galata’da görüldü.
Panik yaşandı. Ancak şubat ve mart ayında duruldu; fakat nisan ayında yeniden belirdi. Haziran’da ise tırmandı.
Hastalık tıpkı Avrupa’da olduğu gibi bahar ve yazın gelişiyordu.
Fareler gemiler ve ticaret kervanlarıyla hastalığı dünyaya taşıyorlardı.
Bu nedenle salgından en çok etkilenen Osmanlı donanması oldu.
Durum anlaşılınca dışarıdan gelen her gemiye, her kervana ve her kişiye “hastalık bulaştırıcı düşman” gözüyle bakılmaya başlandı.
Hastalık Osmanlı’nın toplumsal hayatını allak bullak etti. Hayat felç oldu.
Veba, Osmanlı’nın Batı ile olan diplomatik ilişkisini de yok etti; iktisadi çöküşünün sebeplerinden de oldu.

Osmanlı çaresizdi.
Mikrop, öksürük, tükürük gibi yollarla insandan insana da bulaşıyordu.
Osmanlı bilgisizdi. Cahildi.
Örneğin…
Yoksul Osmanlı’nın giyecek pek elbisesi yoktu. Ölenlerin kıyafetleri çocuklarına, akrabalarına kalıyordu. Oysa bunların içinde pireler yaşıyordu ve ölümcüldüler. Hastalığın böyle de yayıldığı bilinmiyordu.
Hamamda temizlenerek kurtulacağını sananlar yine pirelerin yuva yaptığı giyecekleri giyerek hastalıktan kurtulamıyorlardı.
Keza evdeki eşyalara da pireler yuva yapıyordu.
Yani…
İstanbul’daki zengin yabancılar her ne kadar şehirden kaçıp Büyükdere-Tarabya gibi Boğaz köylerine gitseler de hastalıktan pek kurtulamadılar.
İstanbul’da Temmuz ayında ölü sayısı günde bin kişiye ulaştı.
İstanbul’un adı “ölü şehir” oldu…

Hastalık eylül-ekimde azaldı. Kasım ayında bitti gibiydi.
Ama bu kez Osmanlı’nın diğer topraklarında çıkmaya başladı; İzmir, Edirne, Selanik, Bursa, Çanakkale, Mikonos, Sofya, Kahire…
Osmanlı hastalık kuşatması altındaydı.
Hastalığa yakalanmayan yoktu. Olayın iyi yanı, hastalığın çok kişide hafif seyretmesiydi. Veba olaylarının üçte ikisini bu grup oluşturuyordu.
Ve mikrop aynı İstanbul’da olduğu gibi bazen azıyor bir günde onlarca can alıyor sonra kuluçkaya yatıyordu.
Salgın 100 yıl Osmanlı’nın başına bela oldu.
Örneğin bazı illerde şiddetli salgınlar arasındaki zaman aralıkları şöyleydi:
İstanbul: 21 yıl, 25 yıl, 19 yıl, 8 yıl, 36 yıl.
İzmir: 20 yıl, 4 yıl, 19 yıl, 28 yıl, 25 yıl.
Kahire: 18 yıl, 23 yıl, 26 yıl, 6 yıl, 44 yıl
Selanik: 49 yıl, 19 yıl, 33 yıl
Ölüm istatistikleri korkunçtu:
1778’de İstanbul halkının üçte biri…
1781’de 80 bin nüfuslu Selanik halkından günde 300 kişi…
1783’de Saraybosna’da 16 bin kişi…
1784’de İzmir’de günde 300–400 kişi…
1785’de Akka’da nüfusunun yarısı…
1787’de Halep’te dört günde 1400 kişi öldü.
Öldürücü hastalıkların seyri aslında hep aynıydı; önce az görülen hastalık vakaları sonra hızla artıyor ve sonra birden hızla azalıyordu.
Nihayet…
19’uncu yüzyıl sonunda hastalık teşhis edildi.
Bulunan ilaç sayesinde veba ile ciddi olarak mücadele edildi.
“Karantina” sözcüğünün İtalyanca’dan dilimize geçtiğini bilir misiniz?
Yine de buna rağmen sorun tamamen ortadan kaldırılamadı. Bir örnek vereyim:
1898’den 1948 yılına kadar vebadan Hindistan’da 13 milyon kişi öldü.
Bugün nasıl kafanızda domuz gribiyle ilgili onlarca soru varsa benzer sorular veba için de hala vardır. Vebanın ortaya çıkışı, yükselişi ve düşüşü üstüne pek çok soru 21’inci yüzyıl başında hala yanıtlanmayı bekliyor.
İnsanoğlu dün olduğu gibi bugün de salgın hastalıklara karşı mücadelesini sürdürüyor.

Vebaya Ağıt
Gelin ağalar bir tarih eylerek
Bin iki yüz kırk üç oldu bu sene
Medet Allah, insanın devri döndü
Cümle alem ağlaşurlar bu sene

Felek benim dört yanımdan taşladı
Gelin, kızdan, koç yiğitten başladı
Kadir Mevlam hak emrini işledi
Hidayet Mevla’dan geldi bu sene

Emir Mevla’dandır evler yıkıldı
Nice ana, baba beli büküldü
Koçyiğitler katar ile çekildi
Şehitler bayrağın çekti bu sene

Gitti koç yiğitler ağlar anası
İş Mevla’dan geldi, nedir çaresi
Sağ u sol yanında veba yarası
Kudret hançerini vurdu bu sene

Kadir Mevlam durmayup can alur
Kimi hasta düşmüş kimi de ölür
Hidayet Mevla’dan elden ne gelür
Çok mamurlar viran kaldı bu sene

Kimi de gelmiş ah çeküp oturur
Sevgili olanlar yarın göçürür
Kimi yuvasından yavru uçurur
Çok masumlar viran kaldı bu sene

(Toros Dağları’nda yakılan bir ağıt)

Geri
Henüz yorum yapılmamıştır.

Oylar:
Average members rating (out of 10) : Henüz Oylanmamış   
Votes: 0