osmanlı Teması
RSS
Siteye Giriş Favoriler
  • Büyük Tutkular Yeteneğinide Kendisi Yaratır.(Fatih Sultan Mehmed Han)
  • Davamız Kuru Bir Cihangirlik Davası Değildir Davamız Bilakis İslam Davasıdır(Ertuğrul Gazi)
  • Osmanlılar Kainat Tarihinin Gördüğü En Büyük İmparatorluklardan Birini Kurdular.
  • Osmanlı Başarısının İki Sebebi: Devlet Teşkilatında Mükemmellik Ve Askeri Teknikteki Üstünlük İdi.
  • Osmanlı Başarısının Asıl Sebebi: Adalet Düzenindeki Üstünlük Ve İnsaniliktir.
  • Osmanlı Bu Gün: Dünyanın Geri Kalan Devletleri Toplam Gücü Üzerinde Bir Kudrete Sahiptir.

Kürt Feodalitesi nin Osmanlı daki Kökleri

Kürt Feodalitesi nin Osmanlı daki Kökleri
Kürt Feodalitesi nin Osmanlı dak...
Ayrılıkçı-Bölücü Kürt Hareketi, sadece Cumhuriyet dönemine has bir hareket değildir. Osmanlı Devleti döneminde de bölücü Kürt isyanları çıkmıştır. Hem Osmanlı, hem de Cumhuriyet döneminde çıkan Kürt isyanlarının ortak özelliklerinden birisi bu isyanlarda Kürt Aşiret Reislerinin, bazı şeyhlerin ve seyitlerin isyanların lideri, yöneticisi olmalarıdır. Geçmişten günümüze çıkan Kürt isyanlarında PKK isyanı hariç tutulacak olursa isyanı planlayanlar, sevk ve idare edenler tamamıyla aşiret reisleri, şeyhler veya seyitlerdir. PKK’nın kurulduğu yıllarda bazı aşiretlerle mücadele etmiş olsa da zaman içinde Doğu ve Güneydoğu’daki birçok aşiret reisi PKK’ya angaje olmuştur. Bir dönem DTP’nin Genel Başkanlığı yapan Ahmet TÜRK, bunun en tipik örneğidir. Zira, Ahmet TÜRK, Mardin’de büyük bir aşiretin reisidir.

Geçmişten günümüze çıkan Kürt isyanlarında aşiret reislerinin, şeyhlerin ve seyitlerin başrolü oynamış olmaları ayrılıkçı Kürt Hareketiyle Kürt Feodalitesi arasında sıkı bir sebeb-sonuç ilişkisi olduğunu göstermektedir. Gerçekten, ayrılıkçı Kürt Hareketiyle Kürt Feodalitesi arasında sıkı bir sebeb-sonuç ilişkisi vardır. Bu yazıda gücümüzün yettiğince Kürt Feodalitesi’ni, özellikle tarihi köklerini irdelemeye çalışacağız.

20. yüzyılda Kürt Toplumu, milletleşme seviyesine ulaşamamış, aşiret seviyesinde kalmış bir topluluk özelliği göstermiştir. 21. Yüzyılda PKK’nın siyasallaşması ile birlikte bir Kürt Milleti oluşturma faaliyetleri hız kazanmış olsa da halen Kürtler aşiret seviyesinde bulunan bir topluluk özelliğini muhafaza etmektedirler.

Kürtlerin aşiret seviyesinden millet seviyesine geçememiş olmalarında en önemli etkenlerden birisi aşiretler bünyesinde güçlü bir feodalitenin var olmasıdır. Kürt Toplumunu sarıp sarmalamış olan bu feodal yapı varlığını devam ettirebilmek için gerektiğinde Kürt Toplumunu isyana sürüklemekten kaçınmamıştır. Özellikle Atatürk döneminde çıkan Kürt isyanlarının tamamında ellerindeki feodal gücü kaybetmek istemeyen aşiret reislerinin, şeyhlerin ve seyitlerin rolü en ön plandadır.

Kürt Feodalitesinin kökleri Osmanlı Devleti’nde Yavuz Sultan Selim Dönemi’ne kadar uzanmaktadır. “Kürt Feodalitesi’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da tamamen kökleşmesi Yavuz Sultan Selim sayesinde olmuştur.”dersek, yanlış bir şey söylemiş olmayız.

16. yüzyılda İran’da kurulan Safevi Türk Devleti Hükümdarı Şah İsmail, topraklarını Batı’ya doğru genişletebilmek için Şiilik mezhebini araç olarak kullanmıştır. Şah İsmail’in mezhep politikası Doğu ve Güneydoğu’da yoğun bir şekilde varlığını sürdüren Alevi Türkmenleri oldukça etkilemiştir. Yavuz Sultan Selim Aleviliği Devlet için bir tehdit olarak algılamış, hem Alevi Türkmen, hem de Safevi tehditinden kurtulmak için Doğu ve Güneydoğu’daki Sünni Kürtlerle işbirliği yapmıştır.

Sünni Kürt Aşiretleri, Çaldıran Savaşı’nda Osmanlı Ordusu ile birlikte Şah İsmail Ordusu’na karşı savaşmıştır. Biraz da bu işbirliği sayesinde Yavuz Sultan Selim, 1514 yılında Çaldıran Savaşı’nda Şah İsmail’i mağlup etmiştir.

Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Savaşı’ndan sonra Doğu Anadolu’da asayişi sağlama görevini Kürt Şeyhi İdris-i Bitlisi’ye vermiştir. Kürt Şeyhiİdris-i Bitlisi, bu görevini yerine getirmek maksadıyla Kürt Aşiretlerini bir araya getirerek Onlar’ı “Alevi Türkmenlerin kökünü kazımaya” teşvik etmiştir. İdris-i Bitlisi liderliğindeki Sünni Kürt Aşiretleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Alevi Türkmen avına çıkarak onbinlerce Alevi Türkmeni katletmiştir. İdris-i Bitlisi’nin yazdığı “Selim Şahnamesi” adlı kitapta 40.000 Alevi Türkmenin başının kesildiği anlatılmaktadır.

Kürt Aşiretlerinin zulmünden kaçabilen bir kısım Alevi Türkmenler İran’a sığınmış, kaçamayanlar ise canlarını kurtarabilmek için “Sünni-Şafi Kürt” kılığına bürünmüştür. “Sünni-Şafi Kürt” kılığına bürünmek zorunda kalan bu Alevi Türkmenler zaman içinde Kürtleşerek asimile olmuşlardır.

Yavuz Sultan Selim tarafından Kürt Aşiretlerine bu hizmetlerine karşılık olarak babadan oğla intikal etmek üzere eyaletler, şehirler, köyler, kaleler ve geniş topraklar verilmiştir. Böylece, Kürt Aşiretlerinin “feodalleşme”süreci başlamıştır. Kanuni Sultan Süleyman da babasının başlattığı bu uygulamayı aynen devam ettirmiştir. Bu suretle “Kürt Feodalitesi” Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da iyice yerleşip kökleşmiştir.

Bir Türk Milliyetçisi olarak, Yavuz’la başlayıp Kanuni ile devam eden bu politikayı tasvip etmemiz mümkün değildir. Bu politika, “zamanın şartları, Devletin bekası” vb. gerekçelerle mazur gösterilemez. Zira, Kürt Aşiretlerinin katlettiği Türkmenler Osmanlı Devleti’nin kurucu unsurudur. Yavuz, bu uygulamasıyla kurucu unsur olan Türkmenleri katlederek kendi altını oyduğu gibi, Türklere tanımadığı feodaliteyi Kürtlere tanımakla ilerideki yıllarda Devlet için önemli bir tehditi kendi elleriyle yaratmıştır. Osmanlı’nın son döneminde başlayarak Cumhuriyet Dönemi’nde devam eden Kürt İsyanları bu tezimizi doğrulamaktadır.

Geri
Henüz yorum yapılmamıştır.

Oylar:
Average members rating (out of 10) : Henüz Oylanmamış   
Votes: 0