osmanlı Teması
RSS
Siteye Giriş Favoriler
  • Büyük Tutkular Yeteneğinide Kendisi Yaratır.(Fatih Sultan Mehmed Han)
  • Davamız Kuru Bir Cihangirlik Davası Değildir Davamız Bilakis İslam Davasıdır(Ertuğrul Gazi)
  • Osmanlılar Kainat Tarihinin Gördüğü En Büyük İmparatorluklardan Birini Kurdular.
  • Osmanlı Başarısının İki Sebebi: Devlet Teşkilatında Mükemmellik Ve Askeri Teknikteki Üstünlük İdi.
  • Osmanlı Başarısının Asıl Sebebi: Adalet Düzenindeki Üstünlük Ve İnsaniliktir.
  • Osmanlı Bu Gün: Dünyanın Geri Kalan Devletleri Toplam Gücü Üzerinde Bir Kudrete Sahiptir.

Anadoludaki İç İsyanlar

Anadoludaki İç İsyanlar
Anadoludaki İç İsyanlar
Kanunî döneminin önemli iç olaylarindan biri de Bozok bölgesinde ortaya çikan Siî karekterli iç isyanlardir. Bu isyanlardan biri, Kanunî'nin, Mohaç seferine çikip Budin'e dogru ilerlemekte oldugu bir sirada patlak vermisti. Genel olarak bu isyanlar, Safevîlerin, II. Bâyezid ile Yavuz Sultan Selim devirlerinden beri Anadolu'daki tahrikleri sonucunda Siî temayüllü Türkmen gruplarinin çikardiklari isyanlarin devami mahiyetinde idiler. Yavuz Sultan Selim devrinde siddet ve güçlükle teskin edilebilen Safevî propagandasi, Sah Ismail'in oglu Tahmasb'in tahta geçmesi ile yeniden hiz kazanir. Oldukça genis cephelerde cereyan eden bu isyanin baslica kiskirticisi ve müsebbibi, Safevîlerin mezheb organizasyonuna bagli olarak yürüttükleri, sistemli propaganda ile gizli ve isyankâr faaliyetleri idi. Bunlar tek merkezden idare ediliyor ve her tarafta, hemen hemen her zaman görülebilecek mahallî bazi haksizlik ve uygulamalar büyütülerek , türlü sekillerle muayyen zümreler tahrik ediliyordu. Bir çok yerde birden patlak veren ve bir plan dahilinde oldugu, müsterek hareketlerinden anlasilan bu isyan tesebbüslerinin Safevîler tarafindan idare edildigini gösterecek pek çok sebep vardir. Osmanli Devleti'nin, Budin'deki harple mesgul olmasi, Iran'i harekete sevketmisti. Böylece Iran, Sarlken ile Ferdinand'a yardim etmis oluyordu. Isyan hareketini büyüten islerin basinda, yapilan Iran propagandasi ile birlikte timar ve tahrir sebebiyle gayr-i memnun bir sinifin ortaya çikmasiydi. Nitekim Bozok sancagi tahriri esnasinda tahrir memurlarinin yaptiklari haksizlik, kisa zamanda bölgede bir ayaklanmaninin baslamasina sebep olmustur.



Bu ayaklanma, Süglün Koca ve oglu Sah Veli ile Safevî halifesi (ajani) Zünnûn adli kimselerin birlesmek suretiyle etraflarina Bozok Türkmenlerini toplayarak harekete geçmeleri ile baslamisti. Onlar, bölgede bulunan Müslihiddin adindaki kadi, onun katibi Mehmed ve Hersekzâde Ahmed Pasa'nin oglu olan Sancakbeyi Mustafa Bey'i öldürürler. Beyleri Sehsuvar oglu Ali Bey'in ölümünden dolayi kirgin olan Dulkadir Türkmenleri'nin katilmasiyle isyan daha da büyümüs, Kayseri civarinda Karaman Beylerbeyi Hurrem Pasa'yi yenen âsiler, Tokat taraflarina hâkim olmuslardi. Nihayet Höyüklü mevkiinde sikistirilan âsilerle yapilan mücadelede (26 Eylül l526) âsilerin ele basilari öldürülmüstü. Bununla beraber dagilan âsi guruhu yeniden toparlanarak ani bir saldiri ile Rum (Sivas) Beylerbeyi olan Hüseyin Pasa'yi agir yaralayip, ölümüne sebep olurar. Fakat güçsüz âsiler, Diyarbekir Beylerbeyisi Hüsrev Pasa'nin kuvvetleri karsisinda dagilmaktan baska çare bulamazlar.



1527'de Adana taraflarinda çikan isyan ise Adana Beyi Pîrî Bey tarafindan bastirilmistir. Ancak bu iki isyanin hemen akabinde, Karaman'dan Maras'a kadar uzanan bölgede büyük bir isyan daha çikar. Bu isyan hareketinin liderligini, Haci Bektas Veli sülalesinden oldugunu iddia eden ve Haci Bektas Zâviyesi Post-nisini Kalender Çelebi yapmaktaydi. Sah ünvani da verilen Kalender'in, mevkii sebebiyle kisa zamanda yaninda 30 bin kisi toplanmisti. Bunlar, Siîligin iyice nüfuz ettigi, siki kayitlar yerine nisbeten serbest yasamaya alismis, devletin birtakim mükellefiyetlerinden gayr-i memnun konar göçer Türkmen gruplari idi. Kalender'in isyani haberi, Mohaç'tan dönmekte olan Kanunî'ye ulasinca derhal tedbir alinmasi için emirler göndermis, Istanbul'a vardiginda da Vezir-i A'zam Ibrahim Pasa'yi isyani bastirmakla görevlendirmisti. Ibrahim Pasa, üç bin yeniçeri ve iki bin sipahiden mürekkeb bir kuvvetle tenkil için sevk olunmustu.



Anadolu Beylerbeyi Behram Pasa ve Karaman Beylerbeyi Mahmud Pasa'nin eyâlet askerleri ile Cincife mevkiinde âsilere maglub olmalari üzerine Ibrahim Pasa, birtakim ön tedbirler alma geregini duyar. Bu cümleden olarak o, daha isin basinda, Kalender'in önünde maglub olan askeri, henüz harbe girmemis olan kendi kuvvetleri ile temas ettirmez. Bundan sonra sadece Kapikulu askerlerini yaninda tutar. Yenilgi haberini Dulkadir Eyâleti'nde alan Ibrahim Pasa, sür'atle Elbistan'a gider. Pasa, bu isyan kuvvetlerinin üzerine yürüyüp bosu bosuna Müslüman kani dökmektense, siyasî tedbirlerle hareketin sebebini ortadan kaldirmak yolunu tutarak adâlet uygulamaya baslar. Zulüm ve gadrleri görülen ümerâyi cezalandirir. Haksiz olarak zaptedildigi görülen timarlari sahiplerine iade edip, bunlarin merkezî hükümetin rizasi olmadan yapildigini göstermeye çalisir. Kalender Sah'in etrafindaki kimseleri, kaçak olarak giden casuslari vâsitasiyle bundan haberdar edip, dehâlet edeceklerin affedilerek eski vazifelerine iade edileceklerini ilan ettirir. Gelenlere iltifat göstererek âsinin etrafindaki Türkmen asiretlerini kendi tarafina çeker. Sadrazamin bu sekildeki âdil davranisi, Kalender Sah'in etrafindaki kuvvetlerin derhal çözülmelerine sebep olur. Böylece o, Dulkadir Türkmenleri'ni kazanarak onlarin, Kalender'in yanindan ayrilmasini saglar. Bunun sonucu olarak kuvvetleri büyük ölçüde azalan âsiler üzerine çok itimad ettigi adamlarinin komutasinda küçük birer müfreze göndererek 22 Ramazan 933 (2l Haziran l527)'de Bas Sariz (veya Bassaz mevkii) Yaylagi'ndaki Kalender'i Iran'a kaçmadan yakalatip basini kestirir.



Ibrahim Pasa, bu isyanin bastirilmasindan sonra Istanbul'a döner. Bu isyan hâdiseleri merkezî hükümeti ciddi tedbirler almaya sevkeder. Bunun için her tarafa tahkik heyetleri gönderilir. Bu heyetler sâyesinde halkin sikâyet ettigi konular düzeltilir. Böylece gayr-i memnunluk zorla degil, hüsn-i tedbirle giderildi ki, bu, Osmanli idaresinin karekteristik vasiflarindan birini teskil eder. Herhalde asirlarca Devlet'in varligini devam ettirmesini saglayan prensiplerin mahiyeti bu neviden davranislar sayesinde mümkün olmustur.



Yukarida zikredilen isyanlardan iki sene sonra yani H. 935 (M.l529)'de Adana civarinda basina 5 bin kisi toplayan Seydi ve sonradan ona iltihak eden Inciryemez adli Kizilbas âsilerinin çikardiklari isyan da, Ramazan ogullarindan Adana Beyi Pîrî Bey tarafindan siddetle bastirilarak ele basilari ele geçirilip öldürülmüslerdi.



Anadolu'da cereyan eden bu isyanlar sirasinda Istanbul'da Molla Kabiz adinda birisi, câmilerde, Hz. Isa'nin Hz. Muhammed'den daha üstün oldugu seklindeki görüslerini, âyet ile hadisleri kendine göre te'vil ederek halka yaymaya baslamisti.



Çagdas tarihçi ve devlet adami Celâlzâde Mustafa'nin "erbab-i ilimden" oldugunu söyledigi Molla Kabiz, Kanunî devrinin ilk yillarinda bir zindiklik yoluna sapmis görünmektedir. Celâlzâde'nin ifadesine göre, Molla Kabiz'in itikadina fesad gelmis, dalalet yoluna saparak harabatî bir hayat yasamaya baslamistir. Hâdiseyi sadece dinî münakasa degil, ayni zamanda milli bir emniyet meselesi olarak gören Osmanli hükümeti, fikir ve görüsleri, Seyhülislâm Kemal Pasazâde tarafindan ilmî delillerle bu fikirleri çürütülmesine ragmen, yine de iddiasindan vaz geçmeyen Molla Kabiz'i ölüm cezasina çarptiracaktir.



Dönemin fikir, düsünce ve anlayisini ortaya koymasi; gerek devlet adamlarinin, gerekse hükümdarin benzer olaylara bakisi açisindan önemli bir hâdise olan Molla Kabiz olayina ana hatlariyla temas etmek gerekir.



Biraz önce belirtildigi gibi Hz. Peygamber aleyhinde konusan Molla Kabiz, 8 Safer 934 günü bazi kimseler tarafindan Divan-i Humayûn'a getirilir. Çünkü o, "daire-i ser' ve edebten hurucuna ulemadan bazi sahib-i gayret kimesneler tahammül etmeyüp bi'l-fiil Server-i kâinat üzerine (s.a.s.) Hz. Isa'yi tafdil edüp mezkuru Divan-i Humayûna getirirler." Divan'da bulunan pasalar, bu meselenin bir "ser'-i serif" isi oldugunu düsünerek olayi Divan üyesi olarak orada hazir bulunan kadiaskerlere havale ederler. Bu sirada Fenarîzâde Muhyiddin Çelebi Rumeli, Kadirî Çelebi de Anadolu kadiaskeri bulunmakta idiler. Dâvasini açiklamasi istenilen Molla Kabiz, inandigi seyleri oldugu gibi anlatinca, her iki kadiasker de gazaba gelerek katlini emrederler.



Gerek Kabiz'in, gerekse kadiaskerlerin buradaki davranislari ilgi çekici bir mâhiyet arzediyor. Kabiz, iddiasini ortaya koyduktan sonra bunu destekleyen bazi âyet ve hadisleri nakledip bunlarin açiklamalarini yapiyordu. Bu yolla delillerini ortaya koyduktan sonra, israrla dâvasinin dogru oldugunu söylüyordu. Halbuki, Molla Kabiz'in açiklamalari ile ilgili bazi ser'î meselelerin kadiaskerlerin hatirinda bulunmadigi anlasiliyordu. Bu sebeple her ikisinin de ser'î icaplara göre cevap vermekten âciz bulunduklari görülüyordu. Bundan dolayi itidal yolunu terk edip gurur ve gafletin istilasina ugramislardi. Böylece bu iki kadiaskerin, isgal etmekte olduklari mevkilerin tam mânasiyle ehli olmadiklari meydana çikiyordu. Celâlzâde'nin ifadesine göre Molla Kabiz'in iddialarina makul cevaplar veremeyen bu iki kadiasker, derhal katlini isterler. Buna karsilik Vezir-i A'zam Ibrahim Pasa "...bu sahsin müddeasi, ser'-i serife muhalif olup hata ise ol hatayi gösterüb..." bu konudaki süpheleri gidermek gerekir, "ser' ile cevabini verin..." kizmak ve gazaba gelmek suretiyle edeb hududlarini asan bir durum meydana getirmek ilim ve akil erbabina lâyik degildir" seklinde konustugu halde onlar Molla Kabiz'i inandigi fikirlerden döndürecek bir sey söyleyememislerdi. Böylece Molla Kabiz'in kadiaskerler karsisindaki ilmî üstünlügünü dikkate alan pasalar, Divan'i tatil edip Molla Kabiz'i da serbest birakirlar.



Ancak bu durumu, pasalarin oturdugu "tasra divanhâne üzerinde" kafes arkasindan takib etmekte olan devrin hükümdari Kanunî Sultan Süleyman, vezirler huzuruna girer girmez, onlara hitab ile "...bir mülhid, Divânimiza gelüp Peygamberimiz iki cihan fahrina tafdil-i Hz. Isa eyleyüp müddeasi isbatinda ekavil-i bâtili tezyil eyleye, süphesi zâil olmayup ve cevabi verilmeyüb, niçin hakkindan gelinmedi...?" demistir. Bunun üzerine tekrar Divân'a getirtilen Molla Kabiz'in iddialarini çürütmek üzere dönemin mümtaz bir simasi olan Seyhülislâm Kemal Pasazâde ile Istanbul kadisi Mevlâna Sa'deddin Divâna dâvet edilirler. Müfti'l-müslimîn olan Kemal Pasazâde Hazretleri büyük bir "hilm" ve "edeb" üzre Kabiz'in iddiasini sorup ögrenir. Kabiz, okudugu bâzi âyet ve hadislere dayanarak eski iddiasini tekrarlar. Bunun üzerine Seyhülislâm onun okudugu âyet ve hadislerin mânalarini açiklayip gerçegi ortaya koyar. Celâlzâde Mustafa burada su ifadeleri kullanir: " Tamam itikadini beyan ve ayân edicek kaide-i ilmiye üzre kendisinin su-i fehm ve idrakini gösterüp süphelerini tamam izâle eylediler. Böylece hak (gerçek) zâhir ve bâhir oldu. Bu açiklamalar karsisinda Molla Kabiz, dili tutulurcasina susmak zorunda kalir. Kaynagimizin dili ile "Kabiz'a sukût âriz olup tekellüm ve nutka mecali kalmayup melzûm ve mebhût oldu." Kabiz susunca Kemal Pasazâde ayni yumusaklikla ona hitab ederek "...iste hak ne idügü zâhir olup malum oldu, dahi sözün varmidir..." bâtil inancindan vazgeçerek "hakki kabul edermisin?" dedi. Molla Kabiz iddiasinda israr ederek bu teklifi kabul etmez. Bundan sonra Müftü (Seyhülislâm) Istanbul Kadisi'na dönerek "fetva emri tamam oldu. Ser' ile lâzim geleni siz hükm idün..." teklifinde bulunur. Istanbul Kadisi da, Kabiz'a hitab ile Ehl-i sünnet mezhebi üzerine, temiz inanç yoluna dönüp dönmedigini tekrar sorar. Fakat Kabiz inancinda israr etmekte idi. Bunun üzerine katline hüküm verilir.

Geri
Henüz yorum yapılmamıştır.

Oylar:
Average members rating (out of 10) : Henüz Oylanmamış   
Votes: 0