2011-05-06 22:39
Denizcilik Tarihimiz Genel Bilgi / Osmanlı Denizcilik Tarihi / Turkler Ve Denizcilik
Turkler Ve Denizcilik
OSMANLI’DAN ÖNCE TÜRKLER VE DENİZCİLİK
Osmanlı Devleti’nin önemli başarılar elde ettiği bir saha da denizciliktir. Denizcilik Türklerin daha önce hiç bilmediği bir konu olduğundan, Osmanlı Devletinde donanmanın gelişmesi diğer müesseselerden daha zor olmuştur. Orta Asya’da kurulan Türk devletleri kara devletleri olduğundan, denizcilik bilinmiyordu. Bu devletlerin Basra Körfezi, Hazar Denizi gibi denize ulaştıkları yerlerde ise, karşılarında denizden gelen bir tehlike bulunmadığından denizciliğe lüzum görülmedi. Türkler ancak Anadolu’ya geldikten sonra gerçek manada denizle tanıştılar. Malazgirt’ten hemen sonra Anadolu’nun büyük bir kesimini fetheden Türkler, Anadolu’yu elde tutmak için kuvvetli bir donanmaya sahip olmak gerektiğini hemen farkettiler. Bilhassa Batı Anadolu kıyılarını Bizans, Venedik, Ceneviz ve diğer Latin devletlerinin taarruzlarından korumak için denize açıldılar. Selçuklular ve Beylikler döneminde zaman zaman Adalar denizinin kontrolünü ellerinde tuttular.
ORHAN GAZİ DEVRİ VE İLK DONANMA FAALİYETLERİ
Osmanlılarda denizcilik iki koldan gelişti. Birinci kol, müstakil ve kendi himmetleriyle denize açılan leventlerdi. Karada akıncıların yaptığı hizmeti denizde leventler yapıyordu. Denizciliğin ikinci kolu ise, devletin teşkil ettiği donanma kuvvetleriydi.
Osmanlılar Orhan Gazi devrinde Marmara denizine ulaşır ulaşmaz, bölgedeki şartlar gereği donanma kurdular. Hiç denizcilik tecrübeleri olmadığı halde, küçük gemilerle Marmara’ya açıldılar. Bu donanma, Marmara denizinde faaliyet gösterdi ve Bizanslılar’la muhatap oldu.
Akça Koca’nın komutanlarından Karamürsel Bey, İzmit Körfezinin güney kıyılarını zaptetti ve bu bölgede bir tersane kurarak inşa ettiği hafif ve süratli gemiler ile Bizans donanmasının bu kıyılara yaptığı taarruzları durdurdu. Karamürsel ismi verilen bu teknelerin daha sonra yeni şekilleri yapıldı fakat isim aynı kaldı ve yakın zamana kadar sahil güvenlik teknelerine verilmeye devam etti. Yine bu sıralarda Orhan Gazi’nin bu küçük donanma ile Bizans üzerine başarısız bir seferini görüyoruz.
1354 yılında Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa ve komutanlarının Çanakkale Boğazı’nı geçerken ağaç kütüklerini dana derileri ile bağlayarak yaptıkları salları kullandıkları rivayet edilir. Bu rivayet Osmanlı tarihçileri arasında kabul görür. Oysa önceki vakalara bakarsak böyle bir rivayete temkinli yaklaşmak gerekir; çünkü küçük de olsa Osmanlıların elinde gemiler mevcuttu. Eğer Süleyman Paşa gerçekten salları kullanmışsa, bunun sebebi belki de dikkat çekmemek veya süratli bir biçimde karşıya geçmek idi. Süleyman Paşa Gelibolu’yu fethederek Osmanlı donanmasının üssü haline getirdi.
Osmanlıların Rumeli yakasına adım atması Avrupa’nın dikkatini çektiyse de, Rumeli’deki bu ilk fethi Batı Anadolu beyliklerinin yaptığı vur kaç eylemleri şeklinde değerlendirdiklerinden, ilk anda tepki göstermediler. Bir süre sonra Osmanlıların fethettikleri yerlere Anadolu’dan göçmen naklederek hızla yerleşmesi Avrupa’yı ve Bizans’ı telaşlandırdı, ancak, Bizans’ın gayretleri hiçbir netice vermedi. Orhan Gazi devrinin sonlarına doğru Haçlılar, Türklere karşı çeşitli tedbirler düşünerek uygulamaya koydular. Öncelikle Şark sularında sürekli donanma bulundurma kararı alındı. Gayet muhkem İzmir limanında üslenen bu donanma Anadolu kıyılarındaki halka yıllarca eziyet etti. Diğer bir tedbir, Osmanlı üzerine Haçlı Seferi düzenlenmesiydi. Bütün girişimlere rağmen bu davete sadece Fransa’daki Savua kontu Amadée müspet cevap verdi. Kadırgalarla gelerek Gelibolu’ya saldırdılar. Yeterli donanmaya ve mahir denizcilere sahip olmayan Osmanlılar mukavemet edemeyerek mağlup oldular. Bu suretle elden çıkan Gelibolu 1376’ya kadar Bizans’ın elinde kaldı.
YILDIRIM BAYEZİD VE YENİ HAMLELER
Yıldırım Bayezid’in tahta geçmesiyle beraber Osmanlıların yaptığı hızlı fetih hamleleri donanmaya olan ihtiyacı iyice su yüzüne çıkardı. Bu hızlı fetihler Avrupa’da yankılar uyandırdı ve yeni bir Haçlı Seferi üzerinde görüşmeler başladı. Usta denizci olan Latin devletlerinin Osmanlılara karşı ittifakı, devletin iki yakası arasındaki bağlantıyı kesebilir ve tehlikeli sonuçlar doğurabilirdi. İşte bu sırada Osmanlı diplomasisi harika bir surette işledi. Bu devletlerin ve milletlerin arasındaki husumetten istifade edilerek, onları kızdıracak hareketlerden kaçınıldı. Gerçekten o yıllarda Avrupa’nın durumu, Osmanlılara geniş bir diplomatik ve askeri manevra sahası teşkil ediyordu. Papalık’ın gittikçe azalan nüfuzu, Balkanlardaki Ortodoks milletlerin Katolik Latinlere karşı düşmanlığı, Venedikliler ile Cenevizliler arasında Doğu Akdeniz hâkimiyeti yüzünden patlak veren savaşlar, bu milletlerin Osmanlı’ya karşı ittifaklarını önlemişti. Osmanlılar bu durumdan son derece mahirane manevralarla istifade ettiler ve bazen bir tarafı, bazen diğer tarafı destekleyerek, büyümeyi sürdürdüler. Öte yandan, Venedikliler ve Cenevizliler Osmanlı Devletine karşı hep iki yüzlü bir siyaset izleyerek, bütün Haçlı seferlerine donanma ile katıldılar. Zor durumda olmalarından dolayı Cenevizliler, Osmanlılarla, Venediklilerden daha iyi geçindiler. Osmanlılar bu ikiyüzlü siyasete karşı mehter takımının adımları gibi iki ileri bir geri hamle yaparak, bu devletlerin elindeki toprakları mükemmel zamanlamalarla fethederken, bir taraftan da denizcilik alanında atılımlarını hızlandırdılar. Mesela, Osmanlı akıncılarının hızlarını alamayarak fethettiği Kroya ve İşkodra kentleri Yıldırım Bayezid tarafından Venediklilere iade edildi. Yine bu yüzden, Haçlılar’ın elinde bulunan Aşağı İzmir kalesine ve şehrine dokunulmadı. Batı Anadolu sahillerinin fethedilmesi sık sık bu sahilleri yağmalayan Haçlı korsanları ile problemlere sebep olunca, Yıldırım Bayezid bir dizi uygulama ile denizcilik alanında hamleleri başlattı. Gelibolu’da kadırgalar için bir liman kazıldı ve bir kule inşa edildi. Bu sırada Saruca Paşa komutasına verilen donanma, adalardaki korsan yataklarını vurdu. Yine Yıldırım Bayezid, bölgedeki korsanlara yaptırım olarak Anadolu’dan adalara hububat ihracını yasakladı.
ANKARA SAVAŞI SONRASI VENEDİK İLE MÜCADELE
Ankara Savaşı’nı takip eden Fetret devrinden sonra Mehmed Çelebi tek başına tahta oturunca denizci devletlerle dostane münasebetler kurarak diplomatik tedbirlere devam etti. Ankara Savaşının ardından Timur, Haçlıların elindeki Aşağı İzmir kalesini ele geçirmiş ve Aydınoğlu Cüneyd Bey’e vermişti. Kaleyi almak için şehri karadan kuşatan Çelebi Mehmed’e Rodos şövalyeleri de denizden donanma ile yardım etti. Şehri ele geçiren Mehmed Çelebi, Rodosluların önceden yaptırdığı muazzam kaleyi bir gecede yıktırıverdi. Bu durumu gören Rodos şövalyelerinin üstad-ı azamı kalenin yeniden yapılmasına izin verilmediği takdirde ağır donanma ile Osmanlı kıyılarına saldıracaklarını söyleyince Mehmed Çelebi, İzmir yerine Bodrum kalesini şövalyelere vererek bu badireyi atlattı. Bu hareketi ile hem bu fesad yuvası yok edildi hem de Haçlı donanması boğazlardan biraz daha uzaklaştırılmış oldu.
Bir süre sonra Kiklad adalarının valisi Türk gemilerine saldırınca Venediklilerle münasebetler bozuldu ve ilk mühim Osmanlı-Venedik deniz savaşı 1416 tarihinde Gelibolu’da meydana geldi. Baskına uğrayan ve henüz gemilerinde top bulunmayan Osmanlı donanması imha edildi. Bu teknelerdeki Türkler ve Türklere gönüllü hizmet eden Hıristiyanlar öldürüldü. Osmanlı donanmasında gönüllü hizmet eden Latinlerin bulunması, Osmanlıların bunların denizcilik bilgisinden istifade ettiklerini göstermektedir. Daha sonra Bizans’ın aracılığıyla barış imzalandı. Çelebi Mehmed, bundan böyle Venedik gemilerine saldıran Türk korsanlarına düşman muamelesi yapılmasını kabul etti. Bu korsanlar(yani leventler) zaten kendi başlarına denize açıldığından, bu maddenin taviz olduğunu düşünmek yanlış olur.
II. Murad zamanında Selanik şehri yüzünden Venediklilerle ilişkiler tekrar bozuldu. Bizanslılar şehri Venediklilere satmış, ancak Ortodoks Selanik halkı Katolik Latinlerin idaresini kabul etmemişti. Öte yandan, II. Murad da bu şehrin Latinlerin elinde olmasına asla razı olmayacağını bildirdi. Avrupa’ya giden yollar üzerinde bulunan bu liman kenti Venedik gibi denizci bir devlete bırakılamazdı. Kısa bir süre sonra II. Murad kenti fethetti. Buna kızan Venedikliler tekrar Gelibolu’ya saldırdı. Limanın bir zincirini kırmalarına rağmen Türkler Venedikliler’i bozguna uğrattılar ve amiral gemisini batırdılar. Bir süre sonra Venedikliler yeni bir donanma ile Çanakkale Boğazının Anadolu istihkâmlarını zaptederek muhafızları öldürdüler. Bu olaylardan sonra Venedikliler Eğriboz adasının elden çıkmasından, Osmanlılar ise Venedik donanmasının kıyılara taarruzundan çekinerek anlaşmayı uygun buldular. Donanmanın bu başarısına rağmen II. Murad’ın Varna Savaşı öncesi Anadolu’dan Rumeli’ye Ceneviz gemileriyle geçmesi, Osmanlı donanmasının hâlâ istenilen seviyede olmadığını göstermektedir.
NETİCE
Fatih’e kadar, mühim bir mesele olmasına rağmen donanmaya yeterince önem verilemedi. Kara savaşları, Bizans’ın fitneleri sonucu çıkan şehzade isyanları, Timur yenilgisi ve denizde alınan mağlubiyetler donanmanın gelişmesini geciktirdi. Düzenli kara ordusunun I. Murad zamanında teşkil edilmesine rağmen, düzenli bir donanma ancak Fatih döneminde oluşturulabildi. Kuruluş devrinde, hatta Fatih zamanında bile donanmada kara ordusu komutanları ve kara askerleri görev yapıyordu. Devlet, II. Bayezid zamanına kadar denizciliği ve donanmayı kurumlaştıramadı. Bunun sebebini yukarıda belirttiğimiz gibi, Türklerin denizci bir millet olmayışına bağlayabiliriz.
Kuruluş devrinin donanma faaliyetlerine bakarsak, bunların genel tarih açısından pek mühim olmadığı görülür. Ancak bu devirde alınan mağlubiyetlerin yeni kurulan bir devlete ağır darbeler olarak yansıyacağı da bir gerçektir. İlâ-yı Kelimetullah’ı gaye edinen Osmanlılar, hiçbir tecrübeye sahip olmadıkları bu konuda aldıkları mağlubiyetler ve düştükleri zor durumlardan gerek askeri, gerekse siyasi tedbirlerle sıyrılmış, büyük bir azim, cesaret ve kararlılıkla bu çetin şartların üstesinden gelerek neticede dünyanın en güçlü donanmasına sahip olmuşlardır. O dönemde Osmanlıların yaşadığı bu süreç siyasi ve askeri tarih açısından fikir verici ve ufuk açıcı mahiyettedir.