osmanlı Teması
RSS
Siteye Giriş Favoriler
  • Büyük Tutkular Yeteneğinide Kendisi Yaratır.(Fatih Sultan Mehmed Han)
  • Davamız Kuru Bir Cihangirlik Davası Değildir Davamız Bilakis İslam Davasıdır(Ertuğrul Gazi)
  • Osmanlılar Kainat Tarihinin Gördüğü En Büyük İmparatorluklardan Birini Kurdular.
  • Osmanlı Başarısının İki Sebebi: Devlet Teşkilatında Mükemmellik Ve Askeri Teknikteki Üstünlük İdi.
  • Osmanlı Başarısının Asıl Sebebi: Adalet Düzenindeki Üstünlük Ve İnsaniliktir.
  • Osmanlı Bu Gün: Dünyanın Geri Kalan Devletleri Toplam Gücü Üzerinde Bir Kudrete Sahiptir.

Haremi Humayun

Harem Nedir
Harem Nedir
Sarayda; pâdişâhın annesi, hanımları, çocukları, hizmetçi câriyeler ve hadım ağalarının kaldığı kısım. Asıl adı Dârüsseâdedir. Pâdişâhın sarayından başka diğer saray ve konaklarda büyükçe, evlerde de küçük odalar hâlinde kadınlara mahsus harem denen bir kısım vardı. Haremin kelime mânâsı, girilmesi yasak olan ve saygı duyulan yer demek idi. Bu bölüme yakın akraba olmayan erkekler giremezdi. Erkeklere âid olan bölüme selâmlık denirdi.

Haremin târihi çok eskilere uzanır. İslâmiyet geldikten sonra kendine has bir hüviyet kazanan harem, İslâmiyet’in tesettür ve benzeri emirlerine uygun bir şekil almıştır. Harem, Resûlullah efendimiz ve hulefâ-i râşidîn devirlerinden sonra Emevîler, Abbasîler, Selçuklular ile diğer İslâm devletleri ve nihayet Osmanlı saraylarında daha teferruatlı ve teşkilâtlı bir hâle gelmiştir.

Osmanlı Devleti’nin gelişmesine paralel olarak, pâdişâhların oturduğu saraylar da büyümüştü. Bursa’daki mütevazı Osmanlı sarayına karşılık, Edirne’de daha teşkilâtlı saraylar yapılmıştı. Fâtih’in İstanbul’u fethinden sonra ise, bugünkü Bâyezîd’de üniversitenin bulunduğu sahada bir saray yaptırıldı. Daha sonra bu sarayın yerine Sarayburnu’nda bugünkü Topkapı Sarayı yapılmıştır. Fetihten sonra Harem, üçüncü Murâd’a kadar eski sarayda, Dolmabahçe Sarayı yapılıncaya kadar da Topkapı Sarayı’nda idi.

Topkapı Sarayı’nda harem-i hümâyûnun giriş kapısı Kubbealtı’nın arkasına düşer. Buraya Araba kapısı denir. Kapıdan sonra dolaplı kubbe denilen yere girilir. Buranın çevresi dolaplarla çevrilidir. Buradan fıskiyeli avlu veya fıskiyeli şadırvan denen dikdörtgen avluya çıkılır. Avlunun sağında kule kapısı, solunda ise perde kapısı vardır. Perde kapısından sonra dar sokağa benzeyen bir geçit başlar. Haremağalarına mahsus hamam ile kızlarağası köşkü buradadır. Daha ileride harem ağalarına mahsus dâireler, şehzâdeler mektebi, baş muhasip ağa ve baş hazînedâr ağa dâireleri yer alır. Haremağaları dâiresi bir çok oda ve koğuştan meydana gelmiştir.

Şehzâdeler mektebinde pâdişâhın çocukları, yeğenleri ve amca oğulları eğitim görürlerdi. Burada ders görenler küçük yaştakiler olup, yetişkinlere hocaları dâirelerine giderek özel ders verirlerdi. Salon ve koridorları süslü ve güzel olan Şehzâdeler mektebinin duvarları altın yaldızlı nakışlarla ve müzeyyen çinilerle kaplı idi.

Şehzâdeler mektebi geçildikten sonra ileride sağda bulunan kuşhane kapısından girilince, harem ağalarının nöbet tuttukları yere gelinirdi. Haremle ilgisi olanlar bu kapıdan girip çıkarlardı. Buranın sağ tarafında uzun bir koridor olup, buraya altınyol denilirdi. Burası Hırka-i saâdet dâiresine kadar uzardı. Ortadaki kapı, Vâlide Sultan taşlığına açılırdı. Solda câriyeler dâiresine âid olan üçüncü bir kapı daha vardı.

Bu alana harem ağalarının nöbet yeri denilirdi. Burada harem ağaları sıra ile nöbet tutarlardı. Haremin dış ile ilgisini bunlar sağlarlardı. Harem-i hümâyûnun bu iç kesiminde sırasıyla, çeşmeli sofa denilen yer, hünkâr sofası, hünkâr hamamı, vâlide sultan dâiresi, asma bahçe ve daha bir kaç tane pâdişâh odası yer alır. Harem-i hümâyûnda ayrıca bir kaç tane de mescid yer almaktadır.

Netice itibariyle harem; salon, oda, koridor, hol, sofa ve taşlıkla dolu idi.

Harem-i hümâyûnda pâdişâh, pâdişâh zevceleri, çocukları, hânedân üyelerinden bâzı akrabaları yanında yüzlerce görevli yaşamaktaydı.

Osmanlı hareminin en yüksek makamı vâlide sultanlıktı. Dolayısıyla haremin fahrî başı pâdişâhın annesi idi. Haremde hünkâr sofasından sonra en geniş dâire de vâlide sultânınki idi. Vâlide sultanın geniş bir câriye (hizmet gören) kadrosu vardı. Haremi, hazinedar usta vasıtasıyla idare ederdi. Bütün kadınlar, sultanlar, ustalar ve câriyeler kendisinden çekinirler ve sayarlardı. Haremdeki bütün işler onun emriyle yapılırdı.

Haremde vâlide sultandan sonra söz sahibi kadın efendidir. Osmanlı pâdişâhlarının kadınlarına genel olarak kadın-kadın efendi denilirdi. Pâdişâhın ilk hanımına başkadın denirdi. Başkadın diğerlerine göre üstündü. Dâiresinde hizmet eden câriyeler ve kalfaları diğerlerinden fazla olurdu. Pâdişâhın hanımlarına on altıncı yüzyıldan îtibâren haseki de denilmeye başlanmıştır.

Başlangıcından îtibâren pâdişâhların evlilikleri hususiyet arzeder. İlk Osmanlı pâdişâhları, on altıncı asır başlarına kadar, etrafındaki Anadolu beylerinin, Bizans İmparatoru’nun, Sırp ve Bulgar krallarının kızlariyle evlendiler. Bunlarla evlenmeleri hissi olmayıp, akrabalık yoluyla kuvvetlenmek veya mîrâs yoluyla toprak elde etmek gibi siyâsî maksadlı idi. Nitekim Germiyanoğullarından Yıldırım’a gelin gelen Devlet Hâtun’la bu beylik topraklarından bir kısmı da çeyiz olarak verilmişti. Yıldırım’ın ve ikinci Murâd’ın Sırp prensesi olan zevceleri meşhûrdur. Bunların Sırbistan’daki Osmanlı siyâsetinin desteklenmesi hususunda büyük rolleri olmuştur. Hattâ, Fâtih Sultan Mehmed Han, vâlidem diye hitâb ettiği Sırplı üvey annesinden Balkanlardaki siyâsî mes’elelerde çok faydalanmıştır. Bununla beraber on altıncı yüzyıl ortalarına kadar pâdişâhların bu hanımları yanında câriyelerden de zevceleri vardı. Ancak Kânûnî’den îtibâren etrafta pâdişâhların evleneceği hükümdar ve krallık aileleri kalmadığı veya lüzum görülmediğinden, bâzı istisnaları dışında artık daimî olarak câriyelerle evlenme usûlü devam etmiştir. İslâm hukukuna göre hür kadınlarla olan evlilikteki tahdîd, câriyelerle evlilikde konulmamıştır. Buna rağmen pâdişâhların câriyelerle evliliği de hep mahdûd (sınırlı) kalmıştır. Söylendiği gibi pâdişâhlar’ın yüzlerce câriye ile evlilik yaptığı doğru değildir. Hattâ on altıncı yüzyıl sonuna kadar ömürleri seferlerde geçen pâdişâhların, normal harem hayâtını yaşayabildikleri bile söylenemez.

Bunlardan başka Pâdişâhların tanınmış ve asîl bir ailenin kızıyla evlenme imkânları olduğu hâlde, bâzı mahzurlarından dolayı bu evliliği tercih etmemişlerdir. Pâdişâhın annesi veya zevcesi tarafından İstanbul’da veya taşrada akrabasının bulunması mahzurlu idi. Zamanla ana tarafından akrabalar saraya dolacak, şahsî ve siyâsî birtakım isteklerde bulunacaklar, arzuları yerine getirilmeyenler, pâdişâh ile akrabalığına güvenerek birtakım entrikalara teşebbüs edecekler, neticede, o devir Avrupa devletlerinde olduğu gibi, kanlı hâdiseler yüzünden devlet güvenliği sarsılabilecekti.

Pâdişâhların haremdeki diğer aile ferdleri şunlardır:

....
Devamını görmek için lütfen giriş yapınız veya Üye Olunuz.

Geri
Henüz yorum yapılmamıştır.

Oylar:
Average members rating (out of 10) : Henüz Oylanmamış   
Votes: 0