2012-01-21 13:49
Tarih Haber / Ben Osmanlı Değilim...
Ben Osmanlı Değilim...
Ülkemizin her zaman önüne Yahudi merkezli, iki seçenekli felaketler sunuldu. Seçeneğin hangisini seçersek seçelim, her zaman zarar gördük. Bu felaket seçeneklerinden kurtulmanın tek yolu, seçenek sunulan değil, seçenek sunan olmaktı, maalesef bunu da henüz başaramadık.
Karmaşık ve anlaşılmaz görünen ilk paragrafı biraz açalım. Devletimizin ve milletimizin önüne çıkan olaylar karşısında, ya ikiye bölündük, ya da tercihimizin bedelini ödedik.
Örneklersek ;
Osmanlı devleti, Osman beyle başlayan, 36 padişahla devam edip son bulan bir Türk devletidir. Ancak, Osmanlı hanedanlarının, Osmanlı haricinde kalan, diğer Türk soyları ile evlilik yapmamış olması nedeni ile, şu anda bizler Osmanlı soyundan değiliz, olamayız. Biz, Osmanlı devleti dönemindeki, Anadolu’da yaşayan Türk boylarındanız. Bu nedenledir ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti, Osmanlı devletinin veya Osmanlı soyunun devamı değildir. Ancak, bize sunulan seçeneklerde, ya Osmanlıyız dedik, ya da, Osmanlıya karşı olduk.
Türkiye Cumhuriyeti devleti kuruldu, ne sahip çıkabildik, ne ret edebildik. Osmanlıyız diyenler, hülyalı ve asırlara dayalı yönetim gücünün rüyası içinde, yeni kurulan ve Anadolu Türklerine ait bu yeni devleti benimseyemedi. Yeni kurulan devlette, halkını kucaklayamadı. Ne gariptir, yeni kurulan devletten memnun olan, tek bir kesim olmadı. Halbuki bu devlet, Türk devleti idi.
Tek partili dönem, Osmanlı döneminde dahi, üvey evlat muamelesi görmüş Anadolu Türklerine, geçmiş dönemleri aratmayan sıkıntılı günlerin devamı gibi uygulamalarla, acı günleri yaşattı.
Menderes döneminde nefes alan Anadolu Türkleri, acımasız bir planla tekrar karanlık günlere döndü. Olağanüstü acımasız uygulamalarla, ayakta duramaz hâle getirildi. Şimdilerde anlıyoruz ki, yıkılarak yok edilmek istenilen, Osmanlı devleti değil, olası tüm Türk devletleri idi. Detaylarını başka bir yazı da paylaşmak isterim, Orta Asya Türk cumhuriyetleri diye isimlendirdiğimiz ülkeler, kesinlikle kastettiğim manada, Türk devletleri değildir.
Ülkemize dirlik düzeni yaşatmak istemeyen Yahudi ve onun emrindeki acımasız güçler, 1980 ihtilaline kadar varan, kardeşin kardeşi öldürdüğü kara günleri hazırladılar. 1980 ihtilalini öncesi ve sonrasını ne kadar deşerlersek, karşımıza çıkan sorumlulardan bizlerde utanacak ve “keşke bu kadar derin bilgileri öğrenmese idik” diyeceğiz. İşte iki seçenekte bize felaketi yaşattı.
Biraz daha yakın tarihe gelirsek, susurluk olayında, tüm gerçekleri aydınlatsak da, karanlık bıraksak da zarar gördük. Bu olay o kadar girift ilişkileri içeriyordu ki, bilmek, olayı çözmek halkımıza yeni sorunları getirecekti. Elbette çözmemek, bu kapkaranlık olayların devamı için, ülkede cirit atan mossad elemanlarına cesaret verdi.
Rahmetli Yazıcıoğlu suikastının tüm detaylarını çözsek, bu çözümün devletin bir takım birimlerine vereceği zararı, düşmanlarımızın ağzına vereceği alçakça sözleri duyar gibi oluyorum. Bende bu cinayetin tüm detayları ile aydınlanmasından yanayım ancak, ortaya çıkacak rezaleti bünyemizin nasıl kaldıracağını merak ediyorum…
Hırant Dink cinayeti ve verilen mahkeme kararı bile, felaket içeren iki seçenekli Yahudi operasyonundan başka bir şey değildir. “Olay aydınlansın” diyen tarafta olmak, Ermeni taraftarı gözükeceğiz ki, bize yakışmaz. “Karanlık kalsın” desek bu seçeneğinde arkasına sığınan bir takım örgüt üyelerine cesaret vereceğiz. Her şeye rağmen, bu dava için, “HEPİMİZ ERMENİYİZ” diyerek yürüyüş yapanlar, sözlerinde sadık kişilerdir.
Sağlığında taraf olmadığımız Uğur Mumcu’yu şimdilerde anlamaya başlıyor ve bu cesur kişinin sağ kalması gerektiğine inanıyoruz. Olayı aydınlatacak bilgisi olanlarda konuşmaktan uzak duruyor sebebi, iki seçeneğinde bize sonu felaket olan sonuçları görüyorlar.
Bu olayların sayısı, Cumhuriyetimizin kurulduğu yılların sayısından da fazladır. Halbuki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, geçmişin asaletini muhafaza eden dünyadaki tek Türk Cumhuriyeti idi. Devletimizin bu özelliğidir ki, başta Yahudi olmak üzere tüm düşmanlarımızın bize zarar vermesi için, onların iştihanı kabartmıştır.
Emin olunuz ki, PKK, KCK, BDP, MOSSAD, CIA, Ermeni diasporası bile, içimizde Türk diye geçinen bir takım soysuzların ve hırsızların bu ülkeye verdiği zarardan fazlasını verememiştir. Bizim tek derdimiz, kendi içimizdeki masum görünen, hortumculuktan, hırsızlıktan kendisini alamayan, sözde milliyetçi, sözde dindar, sözde nurcu, sözde cemaatçi, sözde Atatürkçülerdir…
Ülkenin adı “Anadolu Türk Cumhuriyeti”, olmasa bile realite budur. Fırsat Anadolu Türklerine doğmuş, 600 yıllık Osmanlı egemenliğinden sonra, devlet olarak hayatta kalmayı başaran Anadolu Türklerinin devletidir, TÜRKİYE CUMHURİYETİ, bu bilince varabilsek, devletimize gerçek ve samimi duygularla sahip çıksak problem kalmayacaktır…
Karmaşık ve anlaşılmaz görünen ilk paragrafı biraz açalım. Devletimizin ve milletimizin önüne çıkan olaylar karşısında, ya ikiye bölündük, ya da tercihimizin bedelini ödedik.
Örneklersek ;
Osmanlı devleti, Osman beyle başlayan, 36 padişahla devam edip son bulan bir Türk devletidir. Ancak, Osmanlı hanedanlarının, Osmanlı haricinde kalan, diğer Türk soyları ile evlilik yapmamış olması nedeni ile, şu anda bizler Osmanlı soyundan değiliz, olamayız. Biz, Osmanlı devleti dönemindeki, Anadolu’da yaşayan Türk boylarındanız. Bu nedenledir ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti, Osmanlı devletinin veya Osmanlı soyunun devamı değildir. Ancak, bize sunulan seçeneklerde, ya Osmanlıyız dedik, ya da, Osmanlıya karşı olduk.
Türkiye Cumhuriyeti devleti kuruldu, ne sahip çıkabildik, ne ret edebildik. Osmanlıyız diyenler, hülyalı ve asırlara dayalı yönetim gücünün rüyası içinde, yeni kurulan ve Anadolu Türklerine ait bu yeni devleti benimseyemedi. Yeni kurulan devlette, halkını kucaklayamadı. Ne gariptir, yeni kurulan devletten memnun olan, tek bir kesim olmadı. Halbuki bu devlet, Türk devleti idi.
Tek partili dönem, Osmanlı döneminde dahi, üvey evlat muamelesi görmüş Anadolu Türklerine, geçmiş dönemleri aratmayan sıkıntılı günlerin devamı gibi uygulamalarla, acı günleri yaşattı.
Menderes döneminde nefes alan Anadolu Türkleri, acımasız bir planla tekrar karanlık günlere döndü. Olağanüstü acımasız uygulamalarla, ayakta duramaz hâle getirildi. Şimdilerde anlıyoruz ki, yıkılarak yok edilmek istenilen, Osmanlı devleti değil, olası tüm Türk devletleri idi. Detaylarını başka bir yazı da paylaşmak isterim, Orta Asya Türk cumhuriyetleri diye isimlendirdiğimiz ülkeler, kesinlikle kastettiğim manada, Türk devletleri değildir.
Ülkemize dirlik düzeni yaşatmak istemeyen Yahudi ve onun emrindeki acımasız güçler, 1980 ihtilaline kadar varan, kardeşin kardeşi öldürdüğü kara günleri hazırladılar. 1980 ihtilalini öncesi ve sonrasını ne kadar deşerlersek, karşımıza çıkan sorumlulardan bizlerde utanacak ve “keşke bu kadar derin bilgileri öğrenmese idik” diyeceğiz. İşte iki seçenekte bize felaketi yaşattı.
Biraz daha yakın tarihe gelirsek, susurluk olayında, tüm gerçekleri aydınlatsak da, karanlık bıraksak da zarar gördük. Bu olay o kadar girift ilişkileri içeriyordu ki, bilmek, olayı çözmek halkımıza yeni sorunları getirecekti. Elbette çözmemek, bu kapkaranlık olayların devamı için, ülkede cirit atan mossad elemanlarına cesaret verdi.
Rahmetli Yazıcıoğlu suikastının tüm detaylarını çözsek, bu çözümün devletin bir takım birimlerine vereceği zararı, düşmanlarımızın ağzına vereceği alçakça sözleri duyar gibi oluyorum. Bende bu cinayetin tüm detayları ile aydınlanmasından yanayım ancak, ortaya çıkacak rezaleti bünyemizin nasıl kaldıracağını merak ediyorum…
Hırant Dink cinayeti ve verilen mahkeme kararı bile, felaket içeren iki seçenekli Yahudi operasyonundan başka bir şey değildir. “Olay aydınlansın” diyen tarafta olmak, Ermeni taraftarı gözükeceğiz ki, bize yakışmaz. “Karanlık kalsın” desek bu seçeneğinde arkasına sığınan bir takım örgüt üyelerine cesaret vereceğiz. Her şeye rağmen, bu dava için, “HEPİMİZ ERMENİYİZ” diyerek yürüyüş yapanlar, sözlerinde sadık kişilerdir.
Sağlığında taraf olmadığımız Uğur Mumcu’yu şimdilerde anlamaya başlıyor ve bu cesur kişinin sağ kalması gerektiğine inanıyoruz. Olayı aydınlatacak bilgisi olanlarda konuşmaktan uzak duruyor sebebi, iki seçeneğinde bize sonu felaket olan sonuçları görüyorlar.
Bu olayların sayısı, Cumhuriyetimizin kurulduğu yılların sayısından da fazladır. Halbuki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, geçmişin asaletini muhafaza eden dünyadaki tek Türk Cumhuriyeti idi. Devletimizin bu özelliğidir ki, başta Yahudi olmak üzere tüm düşmanlarımızın bize zarar vermesi için, onların iştihanı kabartmıştır.
Emin olunuz ki, PKK, KCK, BDP, MOSSAD, CIA, Ermeni diasporası bile, içimizde Türk diye geçinen bir takım soysuzların ve hırsızların bu ülkeye verdiği zarardan fazlasını verememiştir. Bizim tek derdimiz, kendi içimizdeki masum görünen, hortumculuktan, hırsızlıktan kendisini alamayan, sözde milliyetçi, sözde dindar, sözde nurcu, sözde cemaatçi, sözde Atatürkçülerdir…
Ülkenin adı “Anadolu Türk Cumhuriyeti”, olmasa bile realite budur. Fırsat Anadolu Türklerine doğmuş, 600 yıllık Osmanlı egemenliğinden sonra, devlet olarak hayatta kalmayı başaran Anadolu Türklerinin devletidir, TÜRKİYE CUMHURİYETİ, bu bilince varabilsek, devletimize gerçek ve samimi duygularla sahip çıksak problem kalmayacaktır…