2012-09-03 20:36
Osmanlı Ansiklopedisi / Ansiklopedik Bilgi M Bölümü / Mehmed Emin Tokadi
Mehmed Emin Tokadi
MEHMED EMÎN TOKADÎ
Osmanlı âlimlerinin meşhurlarından ve evliyânın büyüklerinden. İsmi, Mehmed Emîn bin Hasan Ömer Nakkaş Tokâdî’dir. Azîz Mahmûd Urmevî dervişlerinden bir zâtın oğludur. Lakabı Cemâleddîn, künyesi Ebü’l-Emâne ve Ebû Mansûr’dur. 1664 (H. 1075)’de Tokat’da doğdu. 1745 (H. 115’de İstanbul’da seksen üç yaşında vefât etti. İstanbul’da medfûn evliyânın en meşhûrlarındandır. Kabri, Unkapanı’na inen cadde ile Zeyrek yokuşunun kesiştiği tepe üzerinde, Soğukkuyu Pîrî Paşa Medresesi kabristanındadır. Kendisini vesile edenlerin, yaptıkları duâların kabul edildiği bilinmektedir.
Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri ilim tahsîline memleketinde başladı. Sonra İstanbul’a gitti. Şeyhülislâm Mirzâzâde Şeyh Muhammed Efendi’den uzun müddet ders alıp ilimde çok iyi yetişti. Yedikuleli hattat Abdullah Efendi’den hat dersleri alıp, değişik hat çeşitlerinde maharet sahibi oldu. Reîsülküttâb makamının yazı işlerinde, kâtiblik vazîfesi aldı. Bu arada talebelere ders verdi. Etrafında pek çok talebe toplandı. Ali İzzet Paşa ve Yeğen Mehmed Paşa gibi meşhur zâtlar da derslerine devam ederlerdi. Bir müddet kâtiplik yaptığı Edirne’den hacca gitmek üzere ayrıldı. Ayrılırken kendisiyle görüşmek üzere dergâhına davet eden Kasabzâde Şeyh Muhammed Efendi ona yaradılıştan çok yüksek bir kabiliyete sâhib olduğunu ve büyük nimetlere kavuşacağını müjdeledi. Mekke’ye varınca büyük velî Ahmed Yekdest Cüryânî’nin sohbetine gitmesini tavsiye etti.
1702’de Mekke’ye gidince ilk günü Kabe’yi tavaf ve ziyaretle geçirdi. Ertesi gün sabah namazını kıldıktan sonra mübarek bir zâtın, talebeleriyle Harem-i şerîfde sohbet ettiğini görünce, oturup dinledi. Sohbetten sonra dinlediği zât; “Hoş geldin Emîn Efendi” dedi. Bu zât Ahmed Yekdest hazretleri idi. Böylece asıl hocasına kavuşmuş oldu. Üç sene derslerine ve sohbetlerine devam edip tasavvufta kemâle erdi. Sonra İstanbul’a döndü. İstanbul’da beş sene talebelere ders verdi. Daha sonra Ahmed Yekdest hazretlerinin kıymetli talebesi Muhammed Kumul Efendi ile birlikte vazifeli olarak Kudüs’e gitti. Bu seyahati sırasında hadîs âlimlerinden Ahmed Nahlî Mekkî’den, hadîs ilminde icazet aldı. Kudüs’de bir sene kaldıktan sonra Mekke’ye gitti. Muhammed Kumul Efendi, Mekke su yollarının tamiri vazîfesini yürütüyor; Mehmed Emîn Efendi de kâtiblik yapıyordu. Birlikte Medine’ye giderek, Dârüsse’âde ağası Hacı Beşir Ağa ile tanıştılar.
1717 senesinde Hicaz’dan İstanbul’a dönünce, bir müddet Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerinin türbesinde türbedarlık yaptı. Daha sonra Peygamber efendimizin mübarek türbesinde hizmet etme vazifesi verildi. Bu hizmetlerinden sonra İstanbul’a dönüp ilim öğretmekle meşgul oldu. Pek çok âlim yetiştirdi. Müstakimzâde Süleymân Sa’deddîn Efendi ve Seyyid Yahyâ Efendi talebelerinin meşhûrlarındandır.
Evliyanın meşhurlarından İsmâil Hakkı Bursevî hazretleri, vefâtına yakın bir zamanda talebelerinden İvaz Mehmed Paşa, Yeğen Mehmed Paşa ve el-Hac Ahmed Paşa’yı, Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerine gönderip, bunların tasavvufta yetiştirilmesini rica etmişti. Bu ricayı kabul edip, gönderilen kişiler ile ilgilendi. Bunlardan sultan birinci Mahmûd Han’ın sadrâzamı olan Yeğen Mehmed Paşa, çeşitli devlet hizmetlerinde bulundu ve 1737 senesinde Avusturya (Nemçe) seferine iştirak etti.
Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri insanlara rehberlik edip onları İslâm’ın güzel ahlâkı ile süslerken, bir taraftan da kıymetli eserler yazdı. Bu eserlerinden bir kısmı şunlardır: İrşâd-üs-sâlihîn, Risâlet-ül-etvâr, Şerh-i kasîde-i Askalânî, Suâl-cevâb, Metâli-ül-meserrât tercümesi, Savâik-ul-Muhrika tercümesi, Risâle-i sülûk ve diğerleri...
Buyurdu ki:
“Bu dünyâya geliş sebebini ve bundan maksadın Allahü teâlâya kulluk yapmak olduğunu bilmelidir. Can bedende iken marifettullahı isteyip, dünyâ ve âhiret saadetine mazhar olmalıdır.”
“Dünyâ dostu, mal dostu, güzellik dostu ve diğer şeylerin dostu çoktur. Allah dostu, iksîr-i a’zam (her derde deva) gibi nâdir bulunan çok kıymetli bir şeydir.”
Yine buyurdu ki:
“Bir nefesde iki nimet vardır. Bunun için her nefeste iki şükür lâzımdır. Yirmi dört saatin her saatinde bin nefes ve her nefese iki şükür olmak üzere kırk sekiz bin şükür olur. Bir insan bütün işlerini bıraksa, şükür, şükür diyerek Allahü teâlâya hamd ve şükretse, yine şükrün hakkını edâ edemez. Malum oldu ki, Allahü teâlâya şükrün binde birini edâ edemez”.
ELİNE NE GELİRSE VER!
Sadrâzam Yeğen Mehmed Paşa, ordusuyla İstanbul’dan sefere çıkmadan önce hocası Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerinin huzuruna gidip, duâsını aldı. Hocası kucaklayıp bağrına basarak, bir müddet öyle tuttu. Sonra gözyaşları içinde zafer kazanmaları için duâ etti. Fâtihâ-yı şerif okudu. Yeğen Mehmed Paşa sohbetlerinden çok istifâde ettiği, kalbine hizmet ve cihâd aşkını yerleştiren hocasından duâ aldıktan sonra, sefer hazırlıklarını tamamladı. Emrindeki gazâ ordusu ile Avusturya seferine çıktı.
Hocası Mehmed Emîn Efendi, ordu İstanbul’dan ayrıldıktan sonra, tam yirmi gün geceleri de uyumayıp devamlı duâ etti. Bu sebeble tedaviye ihtiyâç duyacak derecede rahatsızlandı. Talebesi Seyyid Yahyâ Efendi şöyle demiştir; “Bir sabah huzuruna gittim, hastalanmış gördüm. İlâç istedi, te’min ettim ve ilâcı kullandı. Sonra beraberce talebelerinden Kafesdâr Abdülbaki Efendi’nin evine gittik. Hocam çok neş’eli idi. Evine gittiğimiz talebesi onun neş’eli halini görünce; “Hamdolsun İslâm askeri zafere ulaşmış. İnşâallah bir kaç güne kadar fetih haberleri gelir” dedi. Dört gün sonra Ada kalesinin Osmanlı ordusu tarafından fethedildiği haberi geldi. Bir müddet sonra da muzaffer İslâm ordusu İstanbul’a döndü. Herkes birbirinin gazâsını tebrik ederken, sadrâzam Yeğen Mehmed Paşa, hocası Mehmed Emîn Efendi’nin ziyaretine gidip sevinç gözyaşları içinde ellerine kapandı. Savaşta vuku bulan Hadiseleri anlattı. Sonra koynundan içi altın dolu iki atlas kese çıkardı. Savaş sırasında, bu altınları fakirlere sadaka olarak dağıtmayı adadığını söyledi. Buyurun siz dağıtınız diyerek, hocasına verdi. Mehmed Emîn Efendi ise, şöyle buyurdu: “Bizzat sen kendin dağıt. Haftada iki gün kıyafet değiştirerek dışarı çık. Her çıktığında cebini bu altınlarla doldur. Yedikule civarından fakirlere dağıtmaya başla. Orada çok fakir evi var. Kapılarını çal, karşısına çıkana saymadan eline ne gelirse ver. İki hafta devam et. İnşâallah iki haftada dağıtırsın.” Böylece içi altın dolu keseleri tekrar sadrâzam Yeğen Mehmed Paşa’ya verdi. O da hocasının buyurduğu şekilde hareket etti.
Osmanlı âlimlerinin meşhurlarından ve evliyânın büyüklerinden. İsmi, Mehmed Emîn bin Hasan Ömer Nakkaş Tokâdî’dir. Azîz Mahmûd Urmevî dervişlerinden bir zâtın oğludur. Lakabı Cemâleddîn, künyesi Ebü’l-Emâne ve Ebû Mansûr’dur. 1664 (H. 1075)’de Tokat’da doğdu. 1745 (H. 115’de İstanbul’da seksen üç yaşında vefât etti. İstanbul’da medfûn evliyânın en meşhûrlarındandır. Kabri, Unkapanı’na inen cadde ile Zeyrek yokuşunun kesiştiği tepe üzerinde, Soğukkuyu Pîrî Paşa Medresesi kabristanındadır. Kendisini vesile edenlerin, yaptıkları duâların kabul edildiği bilinmektedir.
Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri ilim tahsîline memleketinde başladı. Sonra İstanbul’a gitti. Şeyhülislâm Mirzâzâde Şeyh Muhammed Efendi’den uzun müddet ders alıp ilimde çok iyi yetişti. Yedikuleli hattat Abdullah Efendi’den hat dersleri alıp, değişik hat çeşitlerinde maharet sahibi oldu. Reîsülküttâb makamının yazı işlerinde, kâtiblik vazîfesi aldı. Bu arada talebelere ders verdi. Etrafında pek çok talebe toplandı. Ali İzzet Paşa ve Yeğen Mehmed Paşa gibi meşhur zâtlar da derslerine devam ederlerdi. Bir müddet kâtiplik yaptığı Edirne’den hacca gitmek üzere ayrıldı. Ayrılırken kendisiyle görüşmek üzere dergâhına davet eden Kasabzâde Şeyh Muhammed Efendi ona yaradılıştan çok yüksek bir kabiliyete sâhib olduğunu ve büyük nimetlere kavuşacağını müjdeledi. Mekke’ye varınca büyük velî Ahmed Yekdest Cüryânî’nin sohbetine gitmesini tavsiye etti.
1702’de Mekke’ye gidince ilk günü Kabe’yi tavaf ve ziyaretle geçirdi. Ertesi gün sabah namazını kıldıktan sonra mübarek bir zâtın, talebeleriyle Harem-i şerîfde sohbet ettiğini görünce, oturup dinledi. Sohbetten sonra dinlediği zât; “Hoş geldin Emîn Efendi” dedi. Bu zât Ahmed Yekdest hazretleri idi. Böylece asıl hocasına kavuşmuş oldu. Üç sene derslerine ve sohbetlerine devam edip tasavvufta kemâle erdi. Sonra İstanbul’a döndü. İstanbul’da beş sene talebelere ders verdi. Daha sonra Ahmed Yekdest hazretlerinin kıymetli talebesi Muhammed Kumul Efendi ile birlikte vazifeli olarak Kudüs’e gitti. Bu seyahati sırasında hadîs âlimlerinden Ahmed Nahlî Mekkî’den, hadîs ilminde icazet aldı. Kudüs’de bir sene kaldıktan sonra Mekke’ye gitti. Muhammed Kumul Efendi, Mekke su yollarının tamiri vazîfesini yürütüyor; Mehmed Emîn Efendi de kâtiblik yapıyordu. Birlikte Medine’ye giderek, Dârüsse’âde ağası Hacı Beşir Ağa ile tanıştılar.
1717 senesinde Hicaz’dan İstanbul’a dönünce, bir müddet Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerinin türbesinde türbedarlık yaptı. Daha sonra Peygamber efendimizin mübarek türbesinde hizmet etme vazifesi verildi. Bu hizmetlerinden sonra İstanbul’a dönüp ilim öğretmekle meşgul oldu. Pek çok âlim yetiştirdi. Müstakimzâde Süleymân Sa’deddîn Efendi ve Seyyid Yahyâ Efendi talebelerinin meşhûrlarındandır.
Evliyanın meşhurlarından İsmâil Hakkı Bursevî hazretleri, vefâtına yakın bir zamanda talebelerinden İvaz Mehmed Paşa, Yeğen Mehmed Paşa ve el-Hac Ahmed Paşa’yı, Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerine gönderip, bunların tasavvufta yetiştirilmesini rica etmişti. Bu ricayı kabul edip, gönderilen kişiler ile ilgilendi. Bunlardan sultan birinci Mahmûd Han’ın sadrâzamı olan Yeğen Mehmed Paşa, çeşitli devlet hizmetlerinde bulundu ve 1737 senesinde Avusturya (Nemçe) seferine iştirak etti.
Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri insanlara rehberlik edip onları İslâm’ın güzel ahlâkı ile süslerken, bir taraftan da kıymetli eserler yazdı. Bu eserlerinden bir kısmı şunlardır: İrşâd-üs-sâlihîn, Risâlet-ül-etvâr, Şerh-i kasîde-i Askalânî, Suâl-cevâb, Metâli-ül-meserrât tercümesi, Savâik-ul-Muhrika tercümesi, Risâle-i sülûk ve diğerleri...
Buyurdu ki:
“Bu dünyâya geliş sebebini ve bundan maksadın Allahü teâlâya kulluk yapmak olduğunu bilmelidir. Can bedende iken marifettullahı isteyip, dünyâ ve âhiret saadetine mazhar olmalıdır.”
“Dünyâ dostu, mal dostu, güzellik dostu ve diğer şeylerin dostu çoktur. Allah dostu, iksîr-i a’zam (her derde deva) gibi nâdir bulunan çok kıymetli bir şeydir.”
Yine buyurdu ki:
“Bir nefesde iki nimet vardır. Bunun için her nefeste iki şükür lâzımdır. Yirmi dört saatin her saatinde bin nefes ve her nefese iki şükür olmak üzere kırk sekiz bin şükür olur. Bir insan bütün işlerini bıraksa, şükür, şükür diyerek Allahü teâlâya hamd ve şükretse, yine şükrün hakkını edâ edemez. Malum oldu ki, Allahü teâlâya şükrün binde birini edâ edemez”.
ELİNE NE GELİRSE VER!
Sadrâzam Yeğen Mehmed Paşa, ordusuyla İstanbul’dan sefere çıkmadan önce hocası Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerinin huzuruna gidip, duâsını aldı. Hocası kucaklayıp bağrına basarak, bir müddet öyle tuttu. Sonra gözyaşları içinde zafer kazanmaları için duâ etti. Fâtihâ-yı şerif okudu. Yeğen Mehmed Paşa sohbetlerinden çok istifâde ettiği, kalbine hizmet ve cihâd aşkını yerleştiren hocasından duâ aldıktan sonra, sefer hazırlıklarını tamamladı. Emrindeki gazâ ordusu ile Avusturya seferine çıktı.
Hocası Mehmed Emîn Efendi, ordu İstanbul’dan ayrıldıktan sonra, tam yirmi gün geceleri de uyumayıp devamlı duâ etti. Bu sebeble tedaviye ihtiyâç duyacak derecede rahatsızlandı. Talebesi Seyyid Yahyâ Efendi şöyle demiştir; “Bir sabah huzuruna gittim, hastalanmış gördüm. İlâç istedi, te’min ettim ve ilâcı kullandı. Sonra beraberce talebelerinden Kafesdâr Abdülbaki Efendi’nin evine gittik. Hocam çok neş’eli idi. Evine gittiğimiz talebesi onun neş’eli halini görünce; “Hamdolsun İslâm askeri zafere ulaşmış. İnşâallah bir kaç güne kadar fetih haberleri gelir” dedi. Dört gün sonra Ada kalesinin Osmanlı ordusu tarafından fethedildiği haberi geldi. Bir müddet sonra da muzaffer İslâm ordusu İstanbul’a döndü. Herkes birbirinin gazâsını tebrik ederken, sadrâzam Yeğen Mehmed Paşa, hocası Mehmed Emîn Efendi’nin ziyaretine gidip sevinç gözyaşları içinde ellerine kapandı. Savaşta vuku bulan Hadiseleri anlattı. Sonra koynundan içi altın dolu iki atlas kese çıkardı. Savaş sırasında, bu altınları fakirlere sadaka olarak dağıtmayı adadığını söyledi. Buyurun siz dağıtınız diyerek, hocasına verdi. Mehmed Emîn Efendi ise, şöyle buyurdu: “Bizzat sen kendin dağıt. Haftada iki gün kıyafet değiştirerek dışarı çık. Her çıktığında cebini bu altınlarla doldur. Yedikule civarından fakirlere dağıtmaya başla. Orada çok fakir evi var. Kapılarını çal, karşısına çıkana saymadan eline ne gelirse ver. İki hafta devam et. İnşâallah iki haftada dağıtırsın.” Böylece içi altın dolu keseleri tekrar sadrâzam Yeğen Mehmed Paşa’ya verdi. O da hocasının buyurduğu şekilde hareket etti.