2011-12-24 19:46
Tarih Haber / Ekberiyyet Sistemi bir sivilleşme adımı mıydı?
Ekberiyyet Sistemi bir sivilleşme adımı mıydı?
İlk defa Osmanlı kanunlarını toplayıp yasalaştıran Fatih’in kanunlarından birisi de, “bireye zarar vermek, kamuya zarar vermekten evladır” prensibince hazırlanan kardeş katlini meşru kılan kanundur. Kardeş katli bu suretle “siyasi otoriteyi zayıflatan ve toplumsal karışıklığa yol açan iktidarın bölünmesine karşı bir tedbir olarak meşrulaştırılmıştı”.
Ancak, 17. yüzyıla gelindiğinde devlet, savaşlar ve iç bunalımlar nedeniyle bir otorite boşluğu ile yüz yüze gelmiş ve I. Ahmed’den itibaren Osmanlı saltanat sisteminde, III. Murad ve III. Mehmed dönemlerindeki kardeş katli uygulamalarına uyulmaması yeni bir veraset anlayışını da beraberinde getirmişti. Nitekim, 22 Aralık 1603(18 Recep 1012) tarihinde henüz 14 yaşında Osmanlı tahtına oturan I. Ahmed (1603-1617), Fatih Kanunnamesi’ndeki “Nizam-ı âlem” için olan kardeş katli uygulamasına son vererek kardeşi Şehzade Mustafa’nın hayatına dokunmamıştı. Kardeş katli uygulamasına son verilmesiyle de, hanedanın en yaşlı erkek üyesinin tahta geçmesini öngören “ekberiyyet” kuralı uygulanmış ve bu kural “IV. Mehmed’in tahttan indirilmesinden sonra meşrulaşmış, Meşrutiyet ile birlikte de yasalaşmıştı”.
Ekberiyyet sistemine göre, tahta hanedanın en yaşlı ve en olgun üyesi geçiyor, III. Mehmed’den sonra şehzadeler sancak valiliklerine gönderilmiyorlar ve “sarayda aktif idari hayattan tecrit edilmiş bir şekilde ‘kafes’ arkasında bir hayat yaşama mahkûm ediliyorlardı”. Buna karşın bu sistemle, tahta kimin geçeceği sorununa bir çözüm bulunuyor ve tahta geçecek kişinin bilinmesiyle de taht kavgalarının önüne geçilmiş oluyordu. Ayrıca, “ekberiyyet sistemi, gerçekte bürokrasinin baskı ve telkini altında yetişen şehzadelerin tahta geçtiklerinde idarenin kolektif aklına teslim olmasını ve çoklu bir dengeye oturan yönetim mekanizmasının neresinde duracağını öğrenmesini sağlıyordu”.
Ancak “o günün şartlarına göre veraset hukukunda son derece önemli bir reform” olarak kabul edilen bu sistem, bugün dahi pek çok yerli ve yabancı araştırmacının eleştirilerine maruz kalmıştır. Hatta eleştirilerinin dozunu kaçıranlar, “kafes” usulüyle yeteneksiz ve tecrübesiz padişahların yetiştiği tezine dayanarak, Osmanlı gerilemesindeki en büyük payı bu sisteme bağlıyorlar. Bunlara rağmen, bu tezi kabul etmeyen ve sistemle ilgili tabuları yıkarak ilginç bilgiler veren araştırmacılar da mevcuttur. Söz konusu araştırmacılardan biri olan ve genç bir yaşta vefat eden Marshall G. S. Hodgson, “bu sistemle sarayın, başına buyruk padişahların çıkma ve keyfi icraatlarda bulunma riski ile önlendiğini” dile getiren çok önemli bir tespitte bulunmuştur. Bununla beraber, “hanedanın en yaşlı üyesini tahta çıkarmak, bir yandan Osmanlı hanedanının tahta geçme sistemini bir kurala, daha doğrusu protokole bağlarken, öbür yandan da gittikçe iktidar üzerindeki nüfuzunu artıran askerin ikide bir devlet işlerine burnunu sokmasının önüne geçmek amacına matuf bir tedbirdi. Başka bir deyişle, bu adım da sivilleşmenin bir uzantısıydı”. Böylece bu sistemle birlikte, bürokrasi iktidara el koymuş ve Halil İnalcık’ın da ifadesiyle, “mutlakıyetçi merkezi idarenin kurulması yönünde önemli bir dönüm noktası” olmuştu.
Ancak, 17. yüzyıla gelindiğinde devlet, savaşlar ve iç bunalımlar nedeniyle bir otorite boşluğu ile yüz yüze gelmiş ve I. Ahmed’den itibaren Osmanlı saltanat sisteminde, III. Murad ve III. Mehmed dönemlerindeki kardeş katli uygulamalarına uyulmaması yeni bir veraset anlayışını da beraberinde getirmişti. Nitekim, 22 Aralık 1603(18 Recep 1012) tarihinde henüz 14 yaşında Osmanlı tahtına oturan I. Ahmed (1603-1617), Fatih Kanunnamesi’ndeki “Nizam-ı âlem” için olan kardeş katli uygulamasına son vererek kardeşi Şehzade Mustafa’nın hayatına dokunmamıştı. Kardeş katli uygulamasına son verilmesiyle de, hanedanın en yaşlı erkek üyesinin tahta geçmesini öngören “ekberiyyet” kuralı uygulanmış ve bu kural “IV. Mehmed’in tahttan indirilmesinden sonra meşrulaşmış, Meşrutiyet ile birlikte de yasalaşmıştı”.
Ekberiyyet sistemine göre, tahta hanedanın en yaşlı ve en olgun üyesi geçiyor, III. Mehmed’den sonra şehzadeler sancak valiliklerine gönderilmiyorlar ve “sarayda aktif idari hayattan tecrit edilmiş bir şekilde ‘kafes’ arkasında bir hayat yaşama mahkûm ediliyorlardı”. Buna karşın bu sistemle, tahta kimin geçeceği sorununa bir çözüm bulunuyor ve tahta geçecek kişinin bilinmesiyle de taht kavgalarının önüne geçilmiş oluyordu. Ayrıca, “ekberiyyet sistemi, gerçekte bürokrasinin baskı ve telkini altında yetişen şehzadelerin tahta geçtiklerinde idarenin kolektif aklına teslim olmasını ve çoklu bir dengeye oturan yönetim mekanizmasının neresinde duracağını öğrenmesini sağlıyordu”.
Ancak “o günün şartlarına göre veraset hukukunda son derece önemli bir reform” olarak kabul edilen bu sistem, bugün dahi pek çok yerli ve yabancı araştırmacının eleştirilerine maruz kalmıştır. Hatta eleştirilerinin dozunu kaçıranlar, “kafes” usulüyle yeteneksiz ve tecrübesiz padişahların yetiştiği tezine dayanarak, Osmanlı gerilemesindeki en büyük payı bu sisteme bağlıyorlar. Bunlara rağmen, bu tezi kabul etmeyen ve sistemle ilgili tabuları yıkarak ilginç bilgiler veren araştırmacılar da mevcuttur. Söz konusu araştırmacılardan biri olan ve genç bir yaşta vefat eden Marshall G. S. Hodgson, “bu sistemle sarayın, başına buyruk padişahların çıkma ve keyfi icraatlarda bulunma riski ile önlendiğini” dile getiren çok önemli bir tespitte bulunmuştur. Bununla beraber, “hanedanın en yaşlı üyesini tahta çıkarmak, bir yandan Osmanlı hanedanının tahta geçme sistemini bir kurala, daha doğrusu protokole bağlarken, öbür yandan da gittikçe iktidar üzerindeki nüfuzunu artıran askerin ikide bir devlet işlerine burnunu sokmasının önüne geçmek amacına matuf bir tedbirdi. Başka bir deyişle, bu adım da sivilleşmenin bir uzantısıydı”. Böylece bu sistemle birlikte, bürokrasi iktidara el koymuş ve Halil İnalcık’ın da ifadesiyle, “mutlakıyetçi merkezi idarenin kurulması yönünde önemli bir dönüm noktası” olmuştu.