2011-06-10 02:14
Sultanlar / Padişahların Biyografileri / Murad Hüdavendigar Biyografisi
Murad Hüdavendigar Biyografisi
Babası: Orhan Gazi
Annesi: Nilüfer Hatun
Doğam Tarihi: 1326
Vefat Tarihi: 1389
Saltanat Müd.: 1360-1389
Türbesi: Bursa'dadır.
Tahta Çıkışı
H. 761/M. 1359 senesinde tahta cülus eden Sultan Hüda-vendigâr Murad, babası Sultan Orhan Hazretlerinin şefkatinin ağır basması sebebiyle hayatta kalabilmiştir. Fakat şefkatin ağır basmasındaki hikmet, Cenab-ı Hakk'ın Âl-i Osman Hanedanına ve İslâm milletine ilâhî bir lütfudur.
Gazi Süleyman Paşa, vefatına kadar geçen zamanda tam bir veliahd, tahtın varisi bir kumandan ve devlet adamı gibi yetişmişti. Bütün bu görevlere babasından sonra liyakat göstereceğini ispat etmişti. O'nun bu muvaffakiyetlerini gözö-nünde alan bir sultan, böyle bir velîahde sahib olduktan sonra, ona mesele çıkarabilecek ikinci bir şehzadeyi yaşatmaz-di. Çünkü Nizam-ı Âlem, yani bütün müslümanîarın selameti İçin, bir baba oğlunu feda edebilir, bir ağabey küçük kardeşlerin aynı niyyet ve samimiyet için, bağırlarına taş basıp onları celladın ilmiğine gönderebilirdi. İleride görülebileceği gibi, bunu yapmayan sultanlar, kendileriyle beraber müslümanîarın da ızdırab çekmesine sebeb olmuşlardır. Halbuki sultan odur ki, Hz. Ömer gibi bütün meseleleri kendinin saysın, onları halletmek için nefsini ve vücudunu seferber etsin. Kocakarının un torbasını sırtına vuran Halife Ömer, yağ kabını da elinde taşımak isterdi. Kendisine yardım etmek isteyen arkasına; «yüküme ortak olma, Ömer çeksin bu yükü» der gibi...
Sultanlar, ızdırab ve çileye garkolsunlar, fakat ahaliyi sürür içinde, din-i mübinde tutmayı bilmelidirler. Bunu yapabilen ve yapmaya çalışanlar kazandı, yapamıyanlarsa heyhat!..
Gazi Süleyman Paşa'nın mübarek ruhu cennet bahçelerine uçtuğu an; Sultan Orhan cennet-mekân küçük şehzadeki Murad-ı Hüdavendigâr'ı öldür diyen tedbirli vezirlerini dinlemediği için ne kadar sevinmişti... Herşeyin sahibi olan Allah'a şükürler etti. Bazı kerametlerini ileride hayat safhası içinde göreceğimiz Sultan Murat-ı Hüdavendigâr'a Cenab-ı Hakk, bir insanın dünya imtihanında muvaffak olduğunun bütün alametlerini vermişti.
Osmanlı Devletinin üçüncü padişahı olarak tahta çıkan Sultan Murad-ı Hüdavendigâr, Rumeli fetihlerine kaldığı yerden devam etmek için, o taraflara yürüdü ise de, Sultan Orhan'ın vefatını fırsat bilen anadolu'dakİ Türkmen Beyleri, aralarında birleşerek hatta hristiyan tekfurlarla haberleşerek, Osmanlı Ülkesi üzerine yürümeye karar vermişlerdi.
Osmanlı Devleti istihbaratının en Önemli bölümünü dervişler teşkil ediyordu. Tasavvuf ehline gösterilen büyük saygı, dervişlerin daima Osmanlıdan yana olmalarını temin etmiştir. Şunu da unutmamalı ki, bu saygı kuru bir gösteriş değil, gönül fatihlerine girecek kapı bırakan bir kalp sahibi olmaktan geliyordu... İşte bu dervişlerin kendilerine mahsus haberleşme sistemleri neticesinde Anadolu'daki bu hazırlık, Sultan Murad'a ulaştı.
Sultan Murad, alimlerini ve kumandanlarını toplayarak bir istişare meclisi kurdu. Toplantının sonunda ulemadan fetva istedi. Çünkü karar; sefere çıkmaktı.. Ulema da fetvasını şöyle verdi:
«Allah (c.c) uğrunda gazaketmekte olan rnüslümana, din düşmanlarıyla birleşerek İslâm şehirlerine hücum eden eşkıya ve münafıkların üzerine yürümek; din-i İslâm'ın emridir.»
Sultan Murad, bu fetvayı aldıktan sonra, 20.000 askerle Ankara'ya yürüdü. «Kal'a-tül selasi!» denilen Ankara Kalesini kuşattı. Muhasaraya dayanamıyan ahiler, karşı koymaktan kalınca, teslim oldular. Tarih H. 762/M. 1360 yılını gösteriyordu. Bu kalenin alınışı bütün Türkmenleri şaşırttığı gibi, Karamanoğluna ve ona uyanlara da bir ders oldu.
Rumeli'ye Yeniden Geçiş
Sultan Murad, Anadolu yakasının intizamını temin ettikten sonra, H. 763/M. 1361 yılında tekrar Rumeli yakasına geçip, merhum ağabeysi Süleyman Paşa'nın kabrini ziyaret edip, türbenin yanında bir cami, fakirlere yemek çıkaracak bir imaret ve gelen-geçenin istirahati için bir han yaptırttı. Bu müesseselerin sıkıntısız yaşıyabiîmeleri için, gelir getiren bir çok yerleri de vakfetti..
Sultan Murad, daha sonra ordusuyla Çorlu üzerine yürüdü. Kısa bir direnme gösteren Çorlu Muhafızı, bunu hayatıyla ödedi. Çorlu İslâm Ordusuna baş eğmişti... Çorlu Kalesinin ayakta kalması bir fayda getirmeyeceğinden yerle bir edildi. Yürüyüşe devam eden Sultan Murad, Bergus kalesini -bugünkü Lüleburgaz'i-da kolaylıkla aldı.
Süleyman Paşa'nın vefatından sonra Rumeli Ordularının başına bir kumandan tayin edilmemişti. Buna mukabil Gazi Evranos Bey, Hacı İl Bey, düşmanın kalblerine saldıkları korkularla, onları titretmeye kâfi geliyorlardı..
Meriç Nehri kenarında bulunan Boğaz Kalesini fethetmesi emrini alan Hacı İl Bey, İslâm Ordusunu aniden bastırmak isteyen Dimetoka Tekfurunun ordusuyla karşılaştı. Çok kanlı geçen ve göğüs-göğüse yapılan savaşta zafer, İslâm Ordusunda kaldı. Dimetoka Tekfuru ile askerlerini esir alan Hacı İl Bey, onları önüne katarak Dimetoka kalesinin önüne geldi. Tekfurun ailesi, kaleyi derhal islâm mücahidlerine teslim ettiler. Hacı İl Bey, bu zaferi ganimetlerle beraber Sultan Mu-rad'a arz ederken, babasının yadigarı kumandanlardan Evranos da Keşan Kalesini İslâm Kılıçları önünde pes ettirmiş, İslâm bayrağını kalenin burcuna dikmişti. Padişahın huzuruna yeni hizmetler için emir almaya gelmişti...
Edirne'nin Fethi Kararlaştırıyor
İki güzide kumandanıyla buluşan Sultan Murad, onları yaptıkları hizmetlerden dolayı tebrik ettikten sonra, Edirne'nin fethi için müzakerelere başladılar.
Verilen karar üzerine hareket edilerek, padişahın çocukluğundan beri lalası olan Lala Şahin Paşa ordunun bir bölümü ile Edirne üzerine yürüdü. Sultan Hazretleri de Babaeski taraflarına gitti, orayı muhasaraya aldı. Lala Şahin Paşa'nın ordusuyla üzerine geldiğini haber alan Edirne Tekfuru Ander-ya, Sazlıdere önlerinde İslâm Askerini karşıladı. Yapılan savaşta zafer; İslâm'ındı... Anderya mağlub ve perişan bir halde, Edirne kalesine kapandı. Diğer taraftan Sultan Murad da Babaeski'nin işini bitirmişti. Sıra, Edirne kalesine kapanan tekfuru kovalayan Lala Şahin Paşaya yardıma gelmişti.
Anderya, Sultan'ın kuvvetleriyle kendisini perişan eden orduyu takviyye geldiğini görünce, aklı başına mı geldi yoksa aklı başında mı gitti bilinmez. Aile efradını topiayıp, Meriç Nehrinin taşma mevsimi olduğundan gemi ile Aynos'a inip, oradan da Sırbistan'a giderken, Edirne'yi müslümanlar ebe-diyyen bıraktığını herhalde o da anlıyordu...
Ahali tekfurun kaçtığını görünce, kalenin kapılarını islâm Ordusuna açtılar ve dilleretdestan olan İslâm Adaletinin himayesinde, yeni bir hayata hazırlandılar...
Henüz pek bakımlı bir yer olmayan Edirne'ye, Lalası Şahin Paşayı muhafız bırakan Sultan, "Beylerbeyliği senin üzerindedir, Edirne Muhafızlığını da verdik, şimdi kuzey taraflarını da fethetmek vazifelerin arasındadır» diyerek memuriyetini bildirdi.
Evranos Bey'e ise; «Evranos, senden Rumelinin güney şehirlerini isterim» diyerek vazifesini bildirdi. Kendisi de Dime-toka'ya giderek karargahını kurdu ve kumandanlarının fetihlerini beklerken, duaları, daima İslâm Askerinin muvaffakiyeti için oluyordu.. Kısa bir müddet geçtikten sonra Evranos Bey, Gümülcine ve Vardar Yenice'sini İslâm'a kazandırmış Lala Şahin Paşa ile Zağra Vilayetini zulmetten nura çıkarmıştı.
Dimetoka'ya gelen bu şanlı gaziler, zafer müjdelerini Sultan Murad Hazretlerine Takdim ettiler.
Pençik Usulünün Konması
Alimleriyle de meşhur olan Karaman'dan küffar üzerine yapılan cihada iştirak için gelmiş bulunan alimlerin içindeki Kara Rüstem adındaki alim, esirlerin azımsanmıyacak miktarda alınıp satıldığını gördü. Kazasker olan meşhur Çandarlı Halil Paşa'ya gidip «Ganimet mallarından hums-i şer'i -beşte bir- alınmak meşrudur. Niçin Sultan Hazretlerine arzetmiyorsunuz?» diye sordu. Durum Sultan Hazretlerine arz edilince, «Madem ki meşrudur, alınsın!» diye irade gelince, esir alınıp satılmasından beşte bir alınmaya başlandı. Bu işin idaresi, şer'i bir muameleyi hatırlatmış olan Kara Rüstem'e tevdi olundu.
Sultan Murad-i Hüdavendigâr Hazretleri Filibe'nin fethini Lala Şahin Paşa'ya, Hacı İl Bey ile Evranos Bey'i de aralardaki kırıntıları halletmekle vazifelendirip, hicrî tarihle 764/M. 1362 yılında Gelibolu'dan Bursa'ya geçti.
«Pençik oğlanları)) denilen bu esirler, müslüman ailelerin yanına veriliyorlar, onların yanında dini İslâmı görüyorlar, İslâm'a bağlanıyorlar. İslâm olup, İslâm için mücahidler ordusuna gönülen seve seve katılıyorlar, başlarına «akbörk» giyiyorlardı...
Filibe'nin Fethi
Lala Şahin Paşa, Filibe'nin fethiyle vazifelendirildiği andan itibaren çalışmalara başlamış, H. 765/M. 1363 senesinde Filibe Tekfuru, bu İslâm Serdarının askerine boyun eğmiş, Filibe'yi teslim ettikten sonra Sırbistan'a geçmiş Papa V. Ür-ban'a gönderiği şikayetnamelerle, Papanın hristiyan hükümdarlarını birleştirmesine sebeb olmuş, H.766/M. 1364 senesinde Macaristan, Bosna, Sırbistan kralları ve Eflak Bey'i 100.000 kişilik bir kuvveti toplayarak yeni bir Haçh Seferi olarak İslâm'ın üzerine yürümek için Edirne'ye doğru yola çıktılar. Filibe İslâm'ın olmuş fakat yeni bir Hilal-Salip mücadelesine de vesile olmuştu...
Meriç Zaferi Ve Biga'nın Fethi
Haçlıların ....
Annesi: Nilüfer Hatun
Doğam Tarihi: 1326
Vefat Tarihi: 1389
Saltanat Müd.: 1360-1389
Türbesi: Bursa'dadır.
Tahta Çıkışı
H. 761/M. 1359 senesinde tahta cülus eden Sultan Hüda-vendigâr Murad, babası Sultan Orhan Hazretlerinin şefkatinin ağır basması sebebiyle hayatta kalabilmiştir. Fakat şefkatin ağır basmasındaki hikmet, Cenab-ı Hakk'ın Âl-i Osman Hanedanına ve İslâm milletine ilâhî bir lütfudur.
Gazi Süleyman Paşa, vefatına kadar geçen zamanda tam bir veliahd, tahtın varisi bir kumandan ve devlet adamı gibi yetişmişti. Bütün bu görevlere babasından sonra liyakat göstereceğini ispat etmişti. O'nun bu muvaffakiyetlerini gözö-nünde alan bir sultan, böyle bir velîahde sahib olduktan sonra, ona mesele çıkarabilecek ikinci bir şehzadeyi yaşatmaz-di. Çünkü Nizam-ı Âlem, yani bütün müslümanîarın selameti İçin, bir baba oğlunu feda edebilir, bir ağabey küçük kardeşlerin aynı niyyet ve samimiyet için, bağırlarına taş basıp onları celladın ilmiğine gönderebilirdi. İleride görülebileceği gibi, bunu yapmayan sultanlar, kendileriyle beraber müslümanîarın da ızdırab çekmesine sebeb olmuşlardır. Halbuki sultan odur ki, Hz. Ömer gibi bütün meseleleri kendinin saysın, onları halletmek için nefsini ve vücudunu seferber etsin. Kocakarının un torbasını sırtına vuran Halife Ömer, yağ kabını da elinde taşımak isterdi. Kendisine yardım etmek isteyen arkasına; «yüküme ortak olma, Ömer çeksin bu yükü» der gibi...
Sultanlar, ızdırab ve çileye garkolsunlar, fakat ahaliyi sürür içinde, din-i mübinde tutmayı bilmelidirler. Bunu yapabilen ve yapmaya çalışanlar kazandı, yapamıyanlarsa heyhat!..
Gazi Süleyman Paşa'nın mübarek ruhu cennet bahçelerine uçtuğu an; Sultan Orhan cennet-mekân küçük şehzadeki Murad-ı Hüdavendigâr'ı öldür diyen tedbirli vezirlerini dinlemediği için ne kadar sevinmişti... Herşeyin sahibi olan Allah'a şükürler etti. Bazı kerametlerini ileride hayat safhası içinde göreceğimiz Sultan Murat-ı Hüdavendigâr'a Cenab-ı Hakk, bir insanın dünya imtihanında muvaffak olduğunun bütün alametlerini vermişti.
Osmanlı Devletinin üçüncü padişahı olarak tahta çıkan Sultan Murad-ı Hüdavendigâr, Rumeli fetihlerine kaldığı yerden devam etmek için, o taraflara yürüdü ise de, Sultan Orhan'ın vefatını fırsat bilen anadolu'dakİ Türkmen Beyleri, aralarında birleşerek hatta hristiyan tekfurlarla haberleşerek, Osmanlı Ülkesi üzerine yürümeye karar vermişlerdi.
Osmanlı Devleti istihbaratının en Önemli bölümünü dervişler teşkil ediyordu. Tasavvuf ehline gösterilen büyük saygı, dervişlerin daima Osmanlıdan yana olmalarını temin etmiştir. Şunu da unutmamalı ki, bu saygı kuru bir gösteriş değil, gönül fatihlerine girecek kapı bırakan bir kalp sahibi olmaktan geliyordu... İşte bu dervişlerin kendilerine mahsus haberleşme sistemleri neticesinde Anadolu'daki bu hazırlık, Sultan Murad'a ulaştı.
Sultan Murad, alimlerini ve kumandanlarını toplayarak bir istişare meclisi kurdu. Toplantının sonunda ulemadan fetva istedi. Çünkü karar; sefere çıkmaktı.. Ulema da fetvasını şöyle verdi:
«Allah (c.c) uğrunda gazaketmekte olan rnüslümana, din düşmanlarıyla birleşerek İslâm şehirlerine hücum eden eşkıya ve münafıkların üzerine yürümek; din-i İslâm'ın emridir.»
Sultan Murad, bu fetvayı aldıktan sonra, 20.000 askerle Ankara'ya yürüdü. «Kal'a-tül selasi!» denilen Ankara Kalesini kuşattı. Muhasaraya dayanamıyan ahiler, karşı koymaktan kalınca, teslim oldular. Tarih H. 762/M. 1360 yılını gösteriyordu. Bu kalenin alınışı bütün Türkmenleri şaşırttığı gibi, Karamanoğluna ve ona uyanlara da bir ders oldu.
Rumeli'ye Yeniden Geçiş
Sultan Murad, Anadolu yakasının intizamını temin ettikten sonra, H. 763/M. 1361 yılında tekrar Rumeli yakasına geçip, merhum ağabeysi Süleyman Paşa'nın kabrini ziyaret edip, türbenin yanında bir cami, fakirlere yemek çıkaracak bir imaret ve gelen-geçenin istirahati için bir han yaptırttı. Bu müesseselerin sıkıntısız yaşıyabiîmeleri için, gelir getiren bir çok yerleri de vakfetti..
Sultan Murad, daha sonra ordusuyla Çorlu üzerine yürüdü. Kısa bir direnme gösteren Çorlu Muhafızı, bunu hayatıyla ödedi. Çorlu İslâm Ordusuna baş eğmişti... Çorlu Kalesinin ayakta kalması bir fayda getirmeyeceğinden yerle bir edildi. Yürüyüşe devam eden Sultan Murad, Bergus kalesini -bugünkü Lüleburgaz'i-da kolaylıkla aldı.
Süleyman Paşa'nın vefatından sonra Rumeli Ordularının başına bir kumandan tayin edilmemişti. Buna mukabil Gazi Evranos Bey, Hacı İl Bey, düşmanın kalblerine saldıkları korkularla, onları titretmeye kâfi geliyorlardı..
Meriç Nehri kenarında bulunan Boğaz Kalesini fethetmesi emrini alan Hacı İl Bey, İslâm Ordusunu aniden bastırmak isteyen Dimetoka Tekfurunun ordusuyla karşılaştı. Çok kanlı geçen ve göğüs-göğüse yapılan savaşta zafer, İslâm Ordusunda kaldı. Dimetoka Tekfuru ile askerlerini esir alan Hacı İl Bey, onları önüne katarak Dimetoka kalesinin önüne geldi. Tekfurun ailesi, kaleyi derhal islâm mücahidlerine teslim ettiler. Hacı İl Bey, bu zaferi ganimetlerle beraber Sultan Mu-rad'a arz ederken, babasının yadigarı kumandanlardan Evranos da Keşan Kalesini İslâm Kılıçları önünde pes ettirmiş, İslâm bayrağını kalenin burcuna dikmişti. Padişahın huzuruna yeni hizmetler için emir almaya gelmişti...
Edirne'nin Fethi Kararlaştırıyor
İki güzide kumandanıyla buluşan Sultan Murad, onları yaptıkları hizmetlerden dolayı tebrik ettikten sonra, Edirne'nin fethi için müzakerelere başladılar.
Verilen karar üzerine hareket edilerek, padişahın çocukluğundan beri lalası olan Lala Şahin Paşa ordunun bir bölümü ile Edirne üzerine yürüdü. Sultan Hazretleri de Babaeski taraflarına gitti, orayı muhasaraya aldı. Lala Şahin Paşa'nın ordusuyla üzerine geldiğini haber alan Edirne Tekfuru Ander-ya, Sazlıdere önlerinde İslâm Askerini karşıladı. Yapılan savaşta zafer; İslâm'ındı... Anderya mağlub ve perişan bir halde, Edirne kalesine kapandı. Diğer taraftan Sultan Murad da Babaeski'nin işini bitirmişti. Sıra, Edirne kalesine kapanan tekfuru kovalayan Lala Şahin Paşaya yardıma gelmişti.
Anderya, Sultan'ın kuvvetleriyle kendisini perişan eden orduyu takviyye geldiğini görünce, aklı başına mı geldi yoksa aklı başında mı gitti bilinmez. Aile efradını topiayıp, Meriç Nehrinin taşma mevsimi olduğundan gemi ile Aynos'a inip, oradan da Sırbistan'a giderken, Edirne'yi müslümanlar ebe-diyyen bıraktığını herhalde o da anlıyordu...
Ahali tekfurun kaçtığını görünce, kalenin kapılarını islâm Ordusuna açtılar ve dilleretdestan olan İslâm Adaletinin himayesinde, yeni bir hayata hazırlandılar...
Henüz pek bakımlı bir yer olmayan Edirne'ye, Lalası Şahin Paşayı muhafız bırakan Sultan, "Beylerbeyliği senin üzerindedir, Edirne Muhafızlığını da verdik, şimdi kuzey taraflarını da fethetmek vazifelerin arasındadır» diyerek memuriyetini bildirdi.
Evranos Bey'e ise; «Evranos, senden Rumelinin güney şehirlerini isterim» diyerek vazifesini bildirdi. Kendisi de Dime-toka'ya giderek karargahını kurdu ve kumandanlarının fetihlerini beklerken, duaları, daima İslâm Askerinin muvaffakiyeti için oluyordu.. Kısa bir müddet geçtikten sonra Evranos Bey, Gümülcine ve Vardar Yenice'sini İslâm'a kazandırmış Lala Şahin Paşa ile Zağra Vilayetini zulmetten nura çıkarmıştı.
Dimetoka'ya gelen bu şanlı gaziler, zafer müjdelerini Sultan Murad Hazretlerine Takdim ettiler.
Pençik Usulünün Konması
Alimleriyle de meşhur olan Karaman'dan küffar üzerine yapılan cihada iştirak için gelmiş bulunan alimlerin içindeki Kara Rüstem adındaki alim, esirlerin azımsanmıyacak miktarda alınıp satıldığını gördü. Kazasker olan meşhur Çandarlı Halil Paşa'ya gidip «Ganimet mallarından hums-i şer'i -beşte bir- alınmak meşrudur. Niçin Sultan Hazretlerine arzetmiyorsunuz?» diye sordu. Durum Sultan Hazretlerine arz edilince, «Madem ki meşrudur, alınsın!» diye irade gelince, esir alınıp satılmasından beşte bir alınmaya başlandı. Bu işin idaresi, şer'i bir muameleyi hatırlatmış olan Kara Rüstem'e tevdi olundu.
Sultan Murad-i Hüdavendigâr Hazretleri Filibe'nin fethini Lala Şahin Paşa'ya, Hacı İl Bey ile Evranos Bey'i de aralardaki kırıntıları halletmekle vazifelendirip, hicrî tarihle 764/M. 1362 yılında Gelibolu'dan Bursa'ya geçti.
«Pençik oğlanları)) denilen bu esirler, müslüman ailelerin yanına veriliyorlar, onların yanında dini İslâmı görüyorlar, İslâm'a bağlanıyorlar. İslâm olup, İslâm için mücahidler ordusuna gönülen seve seve katılıyorlar, başlarına «akbörk» giyiyorlardı...
Filibe'nin Fethi
Lala Şahin Paşa, Filibe'nin fethiyle vazifelendirildiği andan itibaren çalışmalara başlamış, H. 765/M. 1363 senesinde Filibe Tekfuru, bu İslâm Serdarının askerine boyun eğmiş, Filibe'yi teslim ettikten sonra Sırbistan'a geçmiş Papa V. Ür-ban'a gönderiği şikayetnamelerle, Papanın hristiyan hükümdarlarını birleştirmesine sebeb olmuş, H.766/M. 1364 senesinde Macaristan, Bosna, Sırbistan kralları ve Eflak Bey'i 100.000 kişilik bir kuvveti toplayarak yeni bir Haçh Seferi olarak İslâm'ın üzerine yürümek için Edirne'ye doğru yola çıktılar. Filibe İslâm'ın olmuş fakat yeni bir Hilal-Salip mücadelesine de vesile olmuştu...
Meriç Zaferi Ve Biga'nın Fethi
Haçlıların ....
Devamını görmek için lütfen giriş yapınız veya Üye Olunuz.