2011-12-23 16:17
Tarih Haber / Osmanpaşa Plevneden Çıkmadı Ama
Osmanpaşa Plevneden Çıkmadı Ama
Türkçe marşlardan, “yenilgi için” yazılmış tek eser olarak bildiğimiz, “Plevne Marşı”, aslen bir Ermeni ezgisidir. Ermeniler de Türkler gibi bu ezgiyi cenge giderlerken okurlarmış. Ermeniler, bu eseri bir yenilgi ya da kahramanlık üzerine bestelememişlerdir. Bu eser dilden dile aktarılan bir halk türküsüdür. Aslen bir Ermeni türküsü olan "Plevne Marsı", oldukça geniş ve tarihi bir coğrafyada, birçok kültür tarafından sahiplenilmiş nadide bir eserdir.
“Plevne Marsı” dediğimiz bu eser, aynen Türklerde olduğu gibi, Ermenilerde de birçok farklı sözlerle söylenmiş ve her zaman popüler olmuştur. Ermeniler bu ezgiyi Balkanlar, Rumeli, Anadolu, Kafkasya ve birçok Yakın Doğu ülkesinde okumuşlardır. Bugün ise Ermenistan’da birçok orkestranın çeşitli varyantları ile seslendirdiği bir eserdir.
“Plevne” Osman Paşa’ya yazılmıştı
Plevne Marsı’na benzer bir ezgiyi, Sefarad Yahudileri de okumaktadırlar. Hem İspanyolca hem de İbranice seslendirilen bu eser, İbranice yorumunda vatan özlemini/aşkını konu edinirken, İspanyolca yorumunda ise aşk ve hasret temaları ile işlenmiştir.
Türklerde ise bu eserin öyküsü hayli ilginçtir. Türkçe yorumunda bahsi geçen Plevne Muharebesi’nden Osmanlı Devleti yenik çıkmış, bu muharebenin kahramanı olan başkumandan Osman Paşa, Ruslara esir düşmüştür. Ruslar, oldukça cesur, zeki ve donanımlı bir komutan olan Osman Paşa’yı, büyük bir saygıyla ağırlamışlar, O’na asla esir muamelesi yapmamışlardır. Oldukça uzun süre direndiği ve cesurca savaştığı için Osmanlı Tarihi’nin en popüler kahramanlarından biri olan Osman Paşa’nın ismi, günümüzde birçok semt, cadde, bulvar, ilk-ortaokul ve liseyle anılmaktadır.
Osman Paşa’ya yazıldığı söylenen Plevne Marşı’nın bestekârı olarak bildiğimiz Mehmet Ali Bey, Osmanlı Sarayı’nın ilk bando ve orkestra şefidir. 19. Yüzyılda yaşamış bu sanatkâr, ilk klarnet eğitmenlerinden olup, ayni zamanda üst rütbeli bir memurdur. Mehmet Ali Bey’e ait olduğu söylenen bir diğer marş ise; “İzmir Marşı” dır. Bu eser de oldukça tartışmalıdır. Rumlar, İzmir Marşı diye bilinen eserin kendilerine ait olduğunu iddia etmektedirler.
“Türktür” dediklerimizin bir daha adlandırılması gerekebilir
1.5.2009 tarihinde odatv.com’da yayınlanmış olan “Yahudiler Zeybek ve Harmandalı Oynuyor” makalemizde belirttiğimiz;
“Birlikte yasadığımız halklarla ortak yarattığımız-yaşattığımız kültür bizleri birbirimize yabancılaştıramaz. Bugün sahip olduğumuz kültürel hazinenin-dokunun renklerini hakkınca tanıtmak, hem sanat için hem de dünya barışı için önemli bir adımdır.” tespitini yinelemek isterim.
Türkiye’de “Türk’tür” damgasını yapıştırdığımız birçok sanatsal ürün, dünyada başka kimliklerle sergilenmektedir. Milli marşlarımız gibi okuduğumuz Plevne Marşı, Çırpınırdı Karadeniz… gibi eserleri Ermenice duyabiliriz.
Hatırlatmak isterim ki, Çırpınırdı Karadeniz isimli türkünün aslı da Ermenicedir, orijinal Ermenice yorumunu, İstanbul Ermenilerinden oluşan Sayat Nova Korosu seslendirmiştir.
Türk’tür dediğimiz halk oyunlarını, türkülerini, başka başka halklarda ve kültürlerde de izleyebiliriz. Bu gerçeklik, sanatımız için bir handikap değil, aksine sanatımızı geliştirecek belki de tek özelliktir.
Güzel sanatlar fakültelerimizde ve liselerde, Türk folklorik dansları ve türkülerini, “Türk’tür” diye anlatmak, sahip olduğumuz çok renkli, desenli ve kültürel dokuya yabancılaşmaktır. Örneklendirdiğimiz, bizim olmayan ya da Türk’tür diyemeyeceğimiz sanat eserlerinin, bir daha adlandırılması gerekmektedir. Bu argüman/isim değişikliği, sanatımızın ilerlemesi için olmazsa olmaz bir koşuldur. Tüm bunlar bir yana,
Birlikte yasadığımız halklarla kurduğumuz sanatsal ve kültürel iletişimi tanıtmak, komşu ülkelerle ve tarihle “kuracağımız diyaloglara” en barışçıl hizmettir.
“Plevne Marsı” dediğimiz bu eser, aynen Türklerde olduğu gibi, Ermenilerde de birçok farklı sözlerle söylenmiş ve her zaman popüler olmuştur. Ermeniler bu ezgiyi Balkanlar, Rumeli, Anadolu, Kafkasya ve birçok Yakın Doğu ülkesinde okumuşlardır. Bugün ise Ermenistan’da birçok orkestranın çeşitli varyantları ile seslendirdiği bir eserdir.
“Plevne” Osman Paşa’ya yazılmıştı
Plevne Marsı’na benzer bir ezgiyi, Sefarad Yahudileri de okumaktadırlar. Hem İspanyolca hem de İbranice seslendirilen bu eser, İbranice yorumunda vatan özlemini/aşkını konu edinirken, İspanyolca yorumunda ise aşk ve hasret temaları ile işlenmiştir.
Türklerde ise bu eserin öyküsü hayli ilginçtir. Türkçe yorumunda bahsi geçen Plevne Muharebesi’nden Osmanlı Devleti yenik çıkmış, bu muharebenin kahramanı olan başkumandan Osman Paşa, Ruslara esir düşmüştür. Ruslar, oldukça cesur, zeki ve donanımlı bir komutan olan Osman Paşa’yı, büyük bir saygıyla ağırlamışlar, O’na asla esir muamelesi yapmamışlardır. Oldukça uzun süre direndiği ve cesurca savaştığı için Osmanlı Tarihi’nin en popüler kahramanlarından biri olan Osman Paşa’nın ismi, günümüzde birçok semt, cadde, bulvar, ilk-ortaokul ve liseyle anılmaktadır.
Osman Paşa’ya yazıldığı söylenen Plevne Marşı’nın bestekârı olarak bildiğimiz Mehmet Ali Bey, Osmanlı Sarayı’nın ilk bando ve orkestra şefidir. 19. Yüzyılda yaşamış bu sanatkâr, ilk klarnet eğitmenlerinden olup, ayni zamanda üst rütbeli bir memurdur. Mehmet Ali Bey’e ait olduğu söylenen bir diğer marş ise; “İzmir Marşı” dır. Bu eser de oldukça tartışmalıdır. Rumlar, İzmir Marşı diye bilinen eserin kendilerine ait olduğunu iddia etmektedirler.
“Türktür” dediklerimizin bir daha adlandırılması gerekebilir
1.5.2009 tarihinde odatv.com’da yayınlanmış olan “Yahudiler Zeybek ve Harmandalı Oynuyor” makalemizde belirttiğimiz;
“Birlikte yasadığımız halklarla ortak yarattığımız-yaşattığımız kültür bizleri birbirimize yabancılaştıramaz. Bugün sahip olduğumuz kültürel hazinenin-dokunun renklerini hakkınca tanıtmak, hem sanat için hem de dünya barışı için önemli bir adımdır.” tespitini yinelemek isterim.
Türkiye’de “Türk’tür” damgasını yapıştırdığımız birçok sanatsal ürün, dünyada başka kimliklerle sergilenmektedir. Milli marşlarımız gibi okuduğumuz Plevne Marşı, Çırpınırdı Karadeniz… gibi eserleri Ermenice duyabiliriz.
Hatırlatmak isterim ki, Çırpınırdı Karadeniz isimli türkünün aslı da Ermenicedir, orijinal Ermenice yorumunu, İstanbul Ermenilerinden oluşan Sayat Nova Korosu seslendirmiştir.
Türk’tür dediğimiz halk oyunlarını, türkülerini, başka başka halklarda ve kültürlerde de izleyebiliriz. Bu gerçeklik, sanatımız için bir handikap değil, aksine sanatımızı geliştirecek belki de tek özelliktir.
Güzel sanatlar fakültelerimizde ve liselerde, Türk folklorik dansları ve türkülerini, “Türk’tür” diye anlatmak, sahip olduğumuz çok renkli, desenli ve kültürel dokuya yabancılaşmaktır. Örneklendirdiğimiz, bizim olmayan ya da Türk’tür diyemeyeceğimiz sanat eserlerinin, bir daha adlandırılması gerekmektedir. Bu argüman/isim değişikliği, sanatımızın ilerlemesi için olmazsa olmaz bir koşuldur. Tüm bunlar bir yana,
Birlikte yasadığımız halklarla kurduğumuz sanatsal ve kültürel iletişimi tanıtmak, komşu ülkelerle ve tarihle “kuracağımız diyaloglara” en barışçıl hizmettir.