2012-02-01 21:43
Tarih Haber / Tek Ses Tek Yürek
Tek Ses Tek Yürek
Dün akşam saat 18.00’de Yeşil Artvin Derneği toplantı salonunda önemli bir toplantı vardı.
Başkan Karahan telefonla aradığı STÖ ve siyasi parti temsilcilerini toplantı salonunda fazlasıyla gördü.
Yer kalmadı. Dışarıda kalanlar ayakta kaldılar.
Konu Artvin’in beyni diye tabir edilen Cerattepe’ydi.
Cerattepe gözünü para hırsı bürümüş, şirketlerin gördüğü herhangi bir maden alanı değildir.
Artvin’in can yeridir. Geleceğidir, her şeyidir.
Bunu geçmişte anlamayanlar bugün yine karşımıza dikildi.
Değerli dostlar; Dünyada hiç kimse, hiçbir devlet zararına bir iş yapmaz.
Ama bizim Maden Yasamıza baktığımızda madenlerin çıkarılmaması gerektiğine karar verirsiniz.
Çıkan madenin %96’sı şirkete verilecek!
Burada bizim kazancımız nedir? Halkın cebine ne giriyor?
Ülke nasıl zenginleşiyor? Bunun mantıklı izahını kim yapacak?
Dün akşam Yeşil Artvin Derneği toplantı salonunda tüm Artvin’i gördüm.
Milletvekili, sağı, solu, siyasiler, sivil toplum kuruluşları, odalar, belediye başkanları, muhtarlar, basın herkes oradaydı.
Olmayan birkaç kişi vardı. Haber verildiği halde gelmemişlerdi!
Ben art niyetli düşünmüyorum. İşleri vardı, hastalardı, gelme imkanları olmadı(!)
Yoksa Artvin söz konusuysa her Artvinli kartal kesilir.
Biliyorsunuz Artvin il olarak kartal yuvasına benzer, kartallar yüksek uçar, yuvaları da hep yüksektedir.
Siz hiç kartal yuvasına girmeye kalkıştınız mı?
Bence denemeyin!..
Özel şirketlerin yabancılarla olan gizli ortaklıklarıyla madencilik faaliyetlerine soyunmaları, ülkemizin yararına olduğuna inanmıyorum.
Evet, bu şirketler zenginleşir, ama halk yine fakir olacak.
Murgul’a bakın. 55 yıl bakır çıkartılan ilçenin nüfusu 4 binlerde bile değil. Murgul ölü kasaba!
Madenin çıkarıldığı beldeye, bakın Damar yok oluyor, Damar çarşısında oturacağınız bir kahvehane yok, dükkan, bakkal hiç bir şey yok. Başka örnek vererek
sizi sıkıntıya sokmak istemiyorum.
Bunu da görmüyorsanız ben ne diyebilirim.
Bu arada Deriner Barajı’nın bitmesiyle 1.500 kişi kadar kişi işsiz kalabilir. Enteresan olan Barajın bitmesiyle ihalenin yapılma zamanlaması çok manidar.
Öyle ya Artvin’de iş yok, işsiz kalan Artvinlilere iş verecekler.
Böylece Artvinlileri eskiden olduğu gibi ikiye bölmenin peşindeler.
Ama Artvinliler bu filmi daha önce izledi.
Sonucunu biliyor!..
* * *
ERMENİLER EMPERYALİSTLER TARAFINDAN KULLANILDI!
Fransa Meclisi’nin kabul ettiği saçma sapan inkar yasası Sarkozy’nin onayına sunuluyor.
Geçmesi %100 garantidir. Onun için yorum yapmaya lüzum yok.
Türk Eğitim Sen Artvin Şubesi Başkanı Nizamettin Torun’un Ermenilerle ilgili yazdığı makaleyi sizinle paylaşmak istiyorum. Çünkü birçok dostumuz bu yazıyı görmemiştir, okumamıştır.
Bu makalenin herkes tarafından okunmasını istiyorum.
Bu benim için bir görevdir.
Bakın Torun’un tarihi araştırmalardan elde ettiği bilgiler ve Ermeni gerçeği;
Fransa Senatosu, 1915 olaylarını “soykırım” olarak kabul etmeyenleri hapis ve para cezasına çarptırmayı öngören yasa teklifini kabul etti. Fransa’nın tavrı yaklaşık bir aydır Türkiye’nin gündemini meşgul etmektedir.
Osmanlı Devleti, kurulduğu günden beri topraklarında bir Ermeni azınlığı barındırmıştır. Ama bu azınlık ancak geçen yüzyılın son çeyreğinde politika gündemine getirildi.
1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı’ndan sonra, yabancı devletler Osmanlı Ermenilerine resmen el attılar.
Ondan sonradır ki, Osmanlı ülkesinde Ermeni kıpırdanışları ve silahlı ayaklanmalar başladı.
Ermeni meselesi aslında Ermenilerin meselesinden çok başkalarının meselesidir.
Ruslar, “sıcak denizlere inme” hedefinin bir aracı olarak, Doğu Anadolu’dan Akdeniz’e kadar uzanan bir Ermeni devleti kurmak için Ermenileri kullandı.
İngiltere ise, Rusların Akdeniz’e inmesini engellemek için Ermenileri kendi yanına çekmeye çalıştı.
Bugünde Ermeni meselesi Fransız meselesine dönüşmüştür.
Birinci Dünya Savaşı öncesi Yusufeli Osmanlı-Rus taraflarının savaş hazırlıkları bakımından önemli bir mevki durumuna gelmiştir.
Savaşın yaklaştığı dönemde bir taraftan Rus ordusu saflarında Ermeni gönüllü alayları teşkil ediliyor diğer yandan da Kafkasya’da kurulan Ermeni çeteleri yurda sokmakla kalmıyor aynı zamanda içeride teşkil edilen Ermeni çetelerini, Yusufeli ve diğer geçitler vasıtasıyla gönderilen silah, cephane ve sair mühimmatla desteklemekteydi.
Yusufeli Kaymakamı Necati Bey’in 1 Ekim 1914’te 3. Ordu Komutanlığına gönderdiği rapora göre, Altıparmak köyünden Hafız Mehmed Efendi Rusya’ya geçerek bilgi toplamıştır.
Ruslar Ermenilerden ve Rumlardan çeteler oluşturarak silahlandırmışlardır.
Bu çetelere giren Ermenilerin çoğu Osmanlı tebaasıdır.
Edinilen bilgiye göre, Osmanlı toprakları dahilindeki Ermeniler de ayrıca bir teşkilat yapmakta olup harekete geçeceklerdir. Çetelerin bir kısmı Kobak köyü tarafından geçerek
Hoduçur’u (Sırakonaklar) tutması planlanmıştır.
(Doç. Dr. Muammer DEMİREL- Yusufeli Tarihi 4/ Yusufelim)
Büyük silah ve cephane, hatta üniformalar Anadolu’daki depolarda, kullanıma hazır olarak saklanıyordu.
Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nde Ruslarla savaşırken Ermeniler 1915 tarihinde Van’ı işgal edip Ruslara teslim etmiştir.
Savaş sırasında Ermeniler savunmasız köyleri basmış, her türlü katliamı gerçekleştirmiş, cepheden dönen yaralı askerlere saldırmış, köprüleri yıkmış, telgraf tellerini kesmiş, devleti içeriden vurmuştur.
Bunun üzerine, 14 Mayıs 1915 tarihinde alınan zorunlu göç (tehcir) kararı ile Ermeniler
Doğu Anadolu’dan alınarak Suriye, Lübnan ve Irak’a zorunlu göçe tabi tutulmuş, tehcir sırasında hastalıktan, saldırıdan ölenler olmuştur.
Mondros Mütarekesi’nden sonra İngiliz, Fransız ve İtalyanlar İstanbul’a gelerek önce
fiilen sonra resmen işgal ettiler. Bütün bilgi ve belgeler ellerindedir.
Suçluların yakalanmasına başlanır. İstanbul Hükümetinin "suçlu"dan kastı, İttihatçıdır. İngiliz'in gözünde ise suçlu "Türk"tür. Türkiye'nin, işbirlikçiler dışındaki tüm yönetici
kadrosunun tutuklanması, sürülmesi amaçlanmıştır.
Savaş sonunda işgal altındaki İstanbul’da kurulan Nemrut Mustafa divan-i harbi, Malta’ya götürülen sanıkların, İngiliz Kraliyet savcısının kanıtları yetersiz bulunması sonucunda
salıverildikleri herkesin bildiği bir husustur.
Türk Tarih Kurumu eski başkanı Yusuf Halaçoğlu tehcire tabi tutulan ve ölenlerin kesin sayısını çıkarmıştır.
Buna göre; 458.758 Ermeni Tehcire uğramış, 382.148 Ermeni İskan bölgelerine varmıştır.
Tehcir sırasında saldırılardan, hastalıklardan ölen sayısı 56.610 kişidir.
Tehcir’de öldü diye adı geçenlerden bir kısmı halen Türkiye’de Kürt kimliği ile yaşamaktadır.
Dünya Savaşı sırasında Kafkas’larda yıkım olmuştur.
Kafkaslardan 2.5 milyon insan göç etmek zorunda kaldı.
Erivan ve Tiflis’ten sürülenlerin sayısı 1milyon 300 bindir.
1914 Yılında Erivan’ın yüzde 80’i Müslüman’dı.
Her vesile ile duyduğumuz,”tarihinizle yüzleşin” sözü ile kastedilen, “soykırımı kabul edin”dir.
Yapmadığımız soykırımı kabul edersek peşine “tazminat” ve “toprak” talepleri gelecektir.
Fransa, meclis ve senatosundan geçirdiği yasa ile Türkiye’yi ayağa kaldırırken,
AKP İstanbul milletvekili İsmail Uçma, Ermenilerden özür diledi. Ona göre, soykırım kavramı
1950’li yıllardan sonra gündeme geldiği için, yaşanan soykırım değil, “soy sürgün”dür. Son cümlenin mantığı: Soykırım yaptık ancak, “hukuken soy sürgün sayılır” demek değil midir?
Başkan Karahan telefonla aradığı STÖ ve siyasi parti temsilcilerini toplantı salonunda fazlasıyla gördü.
Yer kalmadı. Dışarıda kalanlar ayakta kaldılar.
Konu Artvin’in beyni diye tabir edilen Cerattepe’ydi.
Cerattepe gözünü para hırsı bürümüş, şirketlerin gördüğü herhangi bir maden alanı değildir.
Artvin’in can yeridir. Geleceğidir, her şeyidir.
Bunu geçmişte anlamayanlar bugün yine karşımıza dikildi.
Değerli dostlar; Dünyada hiç kimse, hiçbir devlet zararına bir iş yapmaz.
Ama bizim Maden Yasamıza baktığımızda madenlerin çıkarılmaması gerektiğine karar verirsiniz.
Çıkan madenin %96’sı şirkete verilecek!
Burada bizim kazancımız nedir? Halkın cebine ne giriyor?
Ülke nasıl zenginleşiyor? Bunun mantıklı izahını kim yapacak?
Dün akşam Yeşil Artvin Derneği toplantı salonunda tüm Artvin’i gördüm.
Milletvekili, sağı, solu, siyasiler, sivil toplum kuruluşları, odalar, belediye başkanları, muhtarlar, basın herkes oradaydı.
Olmayan birkaç kişi vardı. Haber verildiği halde gelmemişlerdi!
Ben art niyetli düşünmüyorum. İşleri vardı, hastalardı, gelme imkanları olmadı(!)
Yoksa Artvin söz konusuysa her Artvinli kartal kesilir.
Biliyorsunuz Artvin il olarak kartal yuvasına benzer, kartallar yüksek uçar, yuvaları da hep yüksektedir.
Siz hiç kartal yuvasına girmeye kalkıştınız mı?
Bence denemeyin!..
Özel şirketlerin yabancılarla olan gizli ortaklıklarıyla madencilik faaliyetlerine soyunmaları, ülkemizin yararına olduğuna inanmıyorum.
Evet, bu şirketler zenginleşir, ama halk yine fakir olacak.
Murgul’a bakın. 55 yıl bakır çıkartılan ilçenin nüfusu 4 binlerde bile değil. Murgul ölü kasaba!
Madenin çıkarıldığı beldeye, bakın Damar yok oluyor, Damar çarşısında oturacağınız bir kahvehane yok, dükkan, bakkal hiç bir şey yok. Başka örnek vererek
sizi sıkıntıya sokmak istemiyorum.
Bunu da görmüyorsanız ben ne diyebilirim.
Bu arada Deriner Barajı’nın bitmesiyle 1.500 kişi kadar kişi işsiz kalabilir. Enteresan olan Barajın bitmesiyle ihalenin yapılma zamanlaması çok manidar.
Öyle ya Artvin’de iş yok, işsiz kalan Artvinlilere iş verecekler.
Böylece Artvinlileri eskiden olduğu gibi ikiye bölmenin peşindeler.
Ama Artvinliler bu filmi daha önce izledi.
Sonucunu biliyor!..
* * *
ERMENİLER EMPERYALİSTLER TARAFINDAN KULLANILDI!
Fransa Meclisi’nin kabul ettiği saçma sapan inkar yasası Sarkozy’nin onayına sunuluyor.
Geçmesi %100 garantidir. Onun için yorum yapmaya lüzum yok.
Türk Eğitim Sen Artvin Şubesi Başkanı Nizamettin Torun’un Ermenilerle ilgili yazdığı makaleyi sizinle paylaşmak istiyorum. Çünkü birçok dostumuz bu yazıyı görmemiştir, okumamıştır.
Bu makalenin herkes tarafından okunmasını istiyorum.
Bu benim için bir görevdir.
Bakın Torun’un tarihi araştırmalardan elde ettiği bilgiler ve Ermeni gerçeği;
Fransa Senatosu, 1915 olaylarını “soykırım” olarak kabul etmeyenleri hapis ve para cezasına çarptırmayı öngören yasa teklifini kabul etti. Fransa’nın tavrı yaklaşık bir aydır Türkiye’nin gündemini meşgul etmektedir.
Osmanlı Devleti, kurulduğu günden beri topraklarında bir Ermeni azınlığı barındırmıştır. Ama bu azınlık ancak geçen yüzyılın son çeyreğinde politika gündemine getirildi.
1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı’ndan sonra, yabancı devletler Osmanlı Ermenilerine resmen el attılar.
Ondan sonradır ki, Osmanlı ülkesinde Ermeni kıpırdanışları ve silahlı ayaklanmalar başladı.
Ermeni meselesi aslında Ermenilerin meselesinden çok başkalarının meselesidir.
Ruslar, “sıcak denizlere inme” hedefinin bir aracı olarak, Doğu Anadolu’dan Akdeniz’e kadar uzanan bir Ermeni devleti kurmak için Ermenileri kullandı.
İngiltere ise, Rusların Akdeniz’e inmesini engellemek için Ermenileri kendi yanına çekmeye çalıştı.
Bugünde Ermeni meselesi Fransız meselesine dönüşmüştür.
Birinci Dünya Savaşı öncesi Yusufeli Osmanlı-Rus taraflarının savaş hazırlıkları bakımından önemli bir mevki durumuna gelmiştir.
Savaşın yaklaştığı dönemde bir taraftan Rus ordusu saflarında Ermeni gönüllü alayları teşkil ediliyor diğer yandan da Kafkasya’da kurulan Ermeni çeteleri yurda sokmakla kalmıyor aynı zamanda içeride teşkil edilen Ermeni çetelerini, Yusufeli ve diğer geçitler vasıtasıyla gönderilen silah, cephane ve sair mühimmatla desteklemekteydi.
Yusufeli Kaymakamı Necati Bey’in 1 Ekim 1914’te 3. Ordu Komutanlığına gönderdiği rapora göre, Altıparmak köyünden Hafız Mehmed Efendi Rusya’ya geçerek bilgi toplamıştır.
Ruslar Ermenilerden ve Rumlardan çeteler oluşturarak silahlandırmışlardır.
Bu çetelere giren Ermenilerin çoğu Osmanlı tebaasıdır.
Edinilen bilgiye göre, Osmanlı toprakları dahilindeki Ermeniler de ayrıca bir teşkilat yapmakta olup harekete geçeceklerdir. Çetelerin bir kısmı Kobak köyü tarafından geçerek
Hoduçur’u (Sırakonaklar) tutması planlanmıştır.
(Doç. Dr. Muammer DEMİREL- Yusufeli Tarihi 4/ Yusufelim)
Büyük silah ve cephane, hatta üniformalar Anadolu’daki depolarda, kullanıma hazır olarak saklanıyordu.
Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nde Ruslarla savaşırken Ermeniler 1915 tarihinde Van’ı işgal edip Ruslara teslim etmiştir.
Savaş sırasında Ermeniler savunmasız köyleri basmış, her türlü katliamı gerçekleştirmiş, cepheden dönen yaralı askerlere saldırmış, köprüleri yıkmış, telgraf tellerini kesmiş, devleti içeriden vurmuştur.
Bunun üzerine, 14 Mayıs 1915 tarihinde alınan zorunlu göç (tehcir) kararı ile Ermeniler
Doğu Anadolu’dan alınarak Suriye, Lübnan ve Irak’a zorunlu göçe tabi tutulmuş, tehcir sırasında hastalıktan, saldırıdan ölenler olmuştur.
Mondros Mütarekesi’nden sonra İngiliz, Fransız ve İtalyanlar İstanbul’a gelerek önce
fiilen sonra resmen işgal ettiler. Bütün bilgi ve belgeler ellerindedir.
Suçluların yakalanmasına başlanır. İstanbul Hükümetinin "suçlu"dan kastı, İttihatçıdır. İngiliz'in gözünde ise suçlu "Türk"tür. Türkiye'nin, işbirlikçiler dışındaki tüm yönetici
kadrosunun tutuklanması, sürülmesi amaçlanmıştır.
Savaş sonunda işgal altındaki İstanbul’da kurulan Nemrut Mustafa divan-i harbi, Malta’ya götürülen sanıkların, İngiliz Kraliyet savcısının kanıtları yetersiz bulunması sonucunda
salıverildikleri herkesin bildiği bir husustur.
Türk Tarih Kurumu eski başkanı Yusuf Halaçoğlu tehcire tabi tutulan ve ölenlerin kesin sayısını çıkarmıştır.
Buna göre; 458.758 Ermeni Tehcire uğramış, 382.148 Ermeni İskan bölgelerine varmıştır.
Tehcir sırasında saldırılardan, hastalıklardan ölen sayısı 56.610 kişidir.
Tehcir’de öldü diye adı geçenlerden bir kısmı halen Türkiye’de Kürt kimliği ile yaşamaktadır.
Dünya Savaşı sırasında Kafkas’larda yıkım olmuştur.
Kafkaslardan 2.5 milyon insan göç etmek zorunda kaldı.
Erivan ve Tiflis’ten sürülenlerin sayısı 1milyon 300 bindir.
1914 Yılında Erivan’ın yüzde 80’i Müslüman’dı.
Her vesile ile duyduğumuz,”tarihinizle yüzleşin” sözü ile kastedilen, “soykırımı kabul edin”dir.
Yapmadığımız soykırımı kabul edersek peşine “tazminat” ve “toprak” talepleri gelecektir.
Fransa, meclis ve senatosundan geçirdiği yasa ile Türkiye’yi ayağa kaldırırken,
AKP İstanbul milletvekili İsmail Uçma, Ermenilerden özür diledi. Ona göre, soykırım kavramı
1950’li yıllardan sonra gündeme geldiği için, yaşanan soykırım değil, “soy sürgün”dür. Son cümlenin mantığı: Soykırım yaptık ancak, “hukuken soy sürgün sayılır” demek değil midir?