2011-05-05 21:53
Gerileme Dönemi Ve Son / Son Osmanli
Son Osmanli
Medine Destani
Bir zamanlar, Mekke ve Medine dahil olmak üzere, bütün Arap Yarimadasi Osmanli Devleti sinirlari içinde idi. Bu topraklari Memlûklerden (Kölemenler) devralan (1517) Yavuz Sultan Selim Han (1512-1520), kendisine “Mekke ve Medine'nin hakimi” diye seslenen hatibin sözünü kesmisti. Zira o, sahsina “Mekke ve Medine'nin hâdimi (hizmetkâri)” seklinde hitap edilmesini tercih etmekteydi.
Hakikaten bu anlayisa uygun olarak Osmanlilar, o tarihten 1919 yilinin Ocak ayina kadar Mekke ve Medine'ye büyük bir ask ve baglilikla hizmet etmislerdir. Ne yazik ki bu kutlu görev o tarihte sona ermistir.
Biz bu yazimizda, mukaddes topraklarin ve Peygamber sehri Medine'nin Osmanli Devleti'nden kopus hikayesini özetlemeye çalisacagiz.
Asirlarca Islâm'i serefle temsil etmis Osmanli Devleti, bir oldu-bittiyle I. Dünya Savasi'na dahil olmus ve sonunda maglup ilan edilmisti. Mondros Mütarekesi (191 sartlarina göre, Osmanli Ordusu teslim olmak zorundaydi. Filistin-Hicaz cephesindeki bütün ordularimizin teslim olmasina ragmen, Hicaz Kuvvetleri komutani Fahreddin Pasa direnmekteydi. Istanbul'u dinlemiyor, “Ben Efendimiz'in mübarek merkadini teslim edemem!” diyerek bütün telkinleri reddediyordu.
Her ne kadar Ingilizler, Medine-i Münevvere'ye dogrudan girememis ve asker sokamamislarsa da, meshur casuslari Lawrence vasitasiyla satin aldiklari bazi kabile reisleri ve o zamanki Mekke Serifi vasitasi ile Medine'yi zorluyorlardi. Neticede Mescid-i Nebevi'yi, Merkad-i Mübarek'i ve o mukaddes beldeleri aylarca süren açlik ve susuzluga ragmen basariyla savunan Fahreddin Pasa da teslim olmak zorunda kalmistir.
Kardesleri düsman eden Ingiliz oyunu
Araplarin Osmanli Devleti'ne isyanlarinin sebebi bagimsizlik talebi degildi. Araplar, I. Dünya Savasi boyunca Osmanli ordusunda omuz omuza Çanakkale'den itibaren her cephede savasmislardi. Hatta Istiklal Savasi'nda, Aydin cephesinde Mehmetçikle yan yana Yunanlilara karsi bogusarak sehit düsen Araplar vardir. I. Dünya Savasi'nda hiçbir Arap beldesinde; ne Irak, ne Suriye, ne Lübnan, ne Yemen, ne de Filistin'de Osmanli'ya isyan eden tek bir Arap görülmemistir.
Isyan eden sadece Mekke Emiri Serif Hüseyin Pasa idi. Bu zat, ‘Mîr-i Mirân (Beylerbeyi)' rütbesindeki Mekke Emiri idi. Serif ailesinin fertleri olan Hüseyin, Haydar ve Cafer Pasalar Istanbul'da ikamet ederler, Sura-yi Devlet azaligi yaparlar, pasa maasi alirlardi. Sultan Ikinci Abdülhamid, Hüseyin Pasa'dan süphelenirdi. Onun Mekke emirligi taleplerini hep nazikçe geri çevirmisti. Fakat Pa sa, Sultan Resad zamaninda Mekke emiri olmayi basardi.
Serif Hüseyin, Ingilizler tarafindan bütün Araplari bir bayrak altinda toplayarak, en büyük Arap krali, hatta imparatoru olacagina inandirilmisti. Ingilizler onun ihtirasindan yararlanarak, Osmanli'ya karsi ayaklandigi takdirde kendisine para, silah, cephane, erzak, ne lazimsa saglayacaklarini, yardim edeceklerini ve belirli sinirlar içinde bagimsiz bir Arap devleti kuracaklarini vaadetmislerdi .
Sonradan açiklanan belgelere göre Serif Hüseyin Pasa, 1915 Temmuzunda Ingilizlerle dogrudan temasa geçmis ve isbirligi yapmak karsiliginda kuzeyde Mersin ve Adana'yi içine alarak Iran sinirina, doguda Basra Körfezi'ne, güneyde Hint Okyanusu kiyilarina ve batida Kizildeniz'le Akdeniz'de Mersin'e kadar uzayacak bir hudut dahilinde Araplara bagimsizlik talep etmisti.
Pazarlik 1916 yili ortalarina kadar sürmüs ve bu esnada Osmanli Devleti'ni oyalayan Serif Hüseyin, Ingilizlerle isbirligi yaparak birkaç küçük çarpismadan sonra 27 Haziran 1916'da yayinladigi bir bildiriyle isyan bayragini açmisti. Hüseyin'in askerleri para gücüyle toplanmis bir tür lejyoner bedevilerdi. Bunlar, Hicaz çöllerinde göçebe hayati yasayan ve talanla geçinen son derece cahil, dünyadan habersiz kimselerdi. Mekke, Taif, Cidde gibi sehirlerdeki Araplar isyana katilmadiklari gibi, asilerin lideri de zaten buralardan asker toplamaya tesebbüs etmemistir.
Isyan, Osmanli ordularinin sevk ve idaresi üzerinde çok olumsuz bir etki yapmistir. Ingilizler de zaten bunu hedeflemekteydiler. Isyanin sonuçlari da ayni sekilde olumsuz olmu stur. Askeri uzmanlarin belirttigine göre, nasil Balkan Harbi, Yemen isyani yüzünden kaybedilmisse, Suriye'nin elden çikmasina sebep olan Filistin Harbi de, Hicaz isyani yüzünden kaybedilmistir.
Önce Mekke düstü
Isyan basladigi sirada Medine'nin muhafizi Fahreddin Pasa idi. Ingilizlerle anlasan Mekke Serifi Hüseyin'in isyana hazirlandigi haberinin alinmasi üzerine, Fahreddin Pasa 4. Ordu kumandani Cemal Pasa tarafindan Medine'ye gönderilmisti (28 Mayis 1916). Fahreddin Pasa 31 Mayis'ta Medine'ye ulasti ve Serif Hüseyin'in birkaç gün içinde isyan edecegini Cemal Pasa'ya bildirdi. Serif Hüseyin ve dört oglu 3 Haziran'da Medine çevresindeki demiryolunu ve telgraf hatlarini tahrip ederek isyani baslattilar. 5-6 Haziran gecesi Medine karakollarina saldirdilarsa da, Fahreddin Pasa'nin aldigi tedbirler sayesinde geri püskürtüldüler.
Fahreddin Pasa hemen karsi harekâta baslayarak, belli mevkilerdeki asileri yenilgiye ugratti. Arkasindan yeni birliklerle takviye edilen Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi Kumandanligi'na tayin edildi. Asiler, Mekke Valisi Galib Pasa'nin tedbirsizligi yüzünden 9 Haziran'da genel saldiriya geçerek 16 Haziran'da Cidde'ye, 7 Temmuz'da Mekke'ye ve 22 Eylül'de de Taif'e girdiler. Fahreddin Pasa'nin savundugu Medine disindaki hemen bütün büyük merkezler asilerin eline geçmisti. Bu sirada Kanal Harekâti bütün siddetiyle devam ettiginden, Hicaz'a asker gönderilemiyordu.
Iki yil yedi ay süren sanli direnis
Fahreddin Pasa, elinde bulunan son derece kisitli imkanlarla Medine'yi iki yil yedi ay boyunca müdafaa etti. Önce Medine ve çevresinde bir güvenlik hatti olusturmak için Asar Bogazi, Bi'r-i Dervis, Bi'r-i Abbas ve Bi'r-i Reha mevkilerini asilerden temizledi. 29 Agustos 1916'da Medine çevresinde 100 kilometrelik bir emniyet seridi meydana getirilmis oldu. Fahreddin Pasa Medine'yi savunabilmek için Istanbul'dan devamli takviye kuvveti istiyor, Osmanli hükümeti de onun isteklerine cevap verebilecek durumda olmadigini bildiriyordu.
Osmanli hükümetinin Hicaz'i kismen bosaltma karari almasi üzerine, Fahreddin Pasa yagma ihtimaline karsi Medine'de Hz. Peygamber s.a.v.'in mübarek merkadinde bulunan mukaddes emanetlerin Istanbul'a nakledilmesini teklif etti. Sorumluluk kendisinde olmak sartiyla, teklifi hükümet tarafindan kabul edildi. Fahreddin Pasa bir komisyon kurarak tek tek kontrol ettirdigi otuz parçadan olusan mukaddes emanetleri 2000 askerin korumasi altinda Istanbul'a gönderdi.
Medine'yi Suriye'den ayiran çölde dolasan ve yagmacilikla geçinen bedeviler, Serif Hüseyin'in hileleri ve Ingilizlerin paralariyla kandirilarak Osmanli Devleti aleyhine harekete geçirildikleri için, Medine'yi Suriye'ye baglayan demiryolunu korumak güçlesti. Ünlü Ingiliz casus Lawrence, demiryolu boyunca raylari dinamitletiyordu. Her geçen gün çölün ortasinda çevre ile irtibati kesilmis bir kale durumuna gelen ve iasesi de azalan Medine'nin tahliyesine karar verildi. Önce yeni tayin edilmis olan Mekke Emiri Serif Haydar Pasa, ailesiyle birlikte Medine'den ayrildi. Onlari 3-4 bin kisilik yerli halk takip etti.
Takdir-i ilâhi, riza-yi peygamberî, irade-i padisahî devam ettikçe
Fahreddin Pasa, elinde kalan az sayidaki kuvvetle hem bu çöl yolunu hem de Medine'yi müdafaaya devam etti. Fakat Hicaz demiryolunun Medine'ye yakin olan Tebük-Medain arasindaki Müdevvere istasyonunun düsman eline geçmesinden sonra, Medine kalesi isyancilar tarafindan kusatildi. Hiçbir yerden yardim alamaz duruma gelen sehirde kalmis olan halk ve asker arasinda açlik ve hastalik hüküm sürmeye basladi. Bu güç sartlara ragmen Fahreddin Pasa sehrin müdafaasini sürdürdü. Hatta kusatmadan önce kaleyi tahliye etmesini teklif eden Istanbul hükümetine “Medine Kalesinden Türk bayragini ben kendi elimle indiremem. Eger mutlaka tahliye edecekseniz, buraya baska bir kumandan gönderin” cevabini vermisti.
Fahreddin Pasa “Takdir-i ilâhi, riza-yi peygamberî ve irade-i padisahî seref-müteallik oluncaya kadar Medine müdafaasi devam edecektir!” diyordu. Ingilizlerle bedevilere teslim olmaktansa, müdafaa ettigi yerleri havaya uçurarak canini feda edecegine dair yemin ediyordu.
Fahreddin Pasa ve askerleri bir taraftan düsmanla, diger taraftan açlik ve hastalikla mücadele ederken, Kanal Harekâti felaketle bitmis, Filistin elden çikmis ve en yakin Osmanli kuvvetleri Medine'den 1300 km. uzakta kalmisti. Bu sirada Osmanli Devleti maglup olmus ve Mondros Mütarekesi'ni imzalamisti (30 Ekim 191. Mütarekenin 16. maddesine göre teslim olmasi gereken Fahreddin Pasa buna yanasmadi.
Medinedekiler ise, her tarafla irtibatlari kesilmis oldugundan mütarekeden haberdar degillerdi. Olup bitenleri telsiz vasitasiyla takip eden Pasa, Kizildeniz'de demirleyen bir Ingiliz torpidosu mütareke sartlarini kendisine bildirdigi halde buna cevap vermedi. Ayrica hükümetin Mondros Mütarekesi'ni teblig etmek üzere gönderdigi yüzbasiyi hapsederek, Istanbul'u da cevapsiz birakti.
Bir yandan Ingilizler, bir yandan Medine'yi kusatmis olan Serif Hüseyin'in kuvvetleri Medine'nin bir an önce teslim edilmesini istedilerse de, bu isteklerine karsilik vermedi. Hükümet, Ingilizlerin baskisi üzerine bu defa padisahin imzasini tasiyan bir teslim emrini Adliye Naziri Haydar Molla ile Medine'ye gönderdi. Fahreddin Pasa bu emri de dinlemedi. Askerlerin çogunun hasta olmasina; cephane, ilaç ve giyecek stoklarinin bitmesine ragmen direnmeyi sürdürdü. Ancak sonunda kendi subaylarinin baskisi ile teslim olmaya riza gösterdi (Ocak 1919). Böylece 1517'den 1919'a kadar tam 402 yil süren Osmanli hakimiyeti, -affedersiniz, Osmanli hadimiyeti - hazin bir sekilde sona ermis oldu.
Serif Hüseyin'e ve hayallerine ne oldu?
Serif Hüseyin, Osmanlilarin Hicaz'i terk edisinden sonra Mekke'de emirligini ilan etmisti. Fakat talihi yaver gitmedi. Ihanetinin bedelini Abdülaziz b. Suud tarafindan devrilerek ödedi. Önce etrafindakilerin telkinlerine uyarak oglu Serif Ali lehine kralliktan çekildi. Bu kâr etmeyince, Abdülaziz b. Suud'la mücadele etmek zorunda kaldi. Basarili olamayarak Ali ile beraber Kibris'a kaçti. Mezarlari dahi gurbette kaldi.
Medine'ye Emir tayin ettigi oglu Abdullah ise Suudiler karsisinda tutunamayacagini anladi, kaçip Amman'a yerlesti. Ingiliz himayesinde Ürdün Kralligi'ni kurdu. Ingilizlerden bagimsizlasma hedefiyle hareket etmeye baslayinca öldürüldü. Yerine oglu Tallâl geçti. O da aklî dengesini yitirdi. Istanbul'da tedavi gördü. Yerine oglu Hüseyin geçti. Hüseyin'in vefati üzerine de, malum simdiki kral Abdullah...
Serif Hüseyin'in öbür oglu Faysal ise Suriye Emiri olmak niyetindeydi. Fransizlar tarafindan engellendi. Ingilizler de Faysal'i Bagdat'a götürüp Irak Hükümeti'nin basina geçirdiler. Sonradan toparlanan Iraklilar, birkaç hükümet darbesinden sonra bütün aile üyelerini katlettiler.
Serif Hüseyin'in hayalleri birbiri ardinca yikilmisti. Kafasinda kurdugu Islâm Imparatorlugu yerine, kala kala torununa minicik bir Ürdün Kralligi kaldi.
Serif Hüseyin'in tutunamayisinin altinda, Araplarin destegini alamamasi yatmaktadir. Ingiliz altinlariyla yanina çektigi fukara bedeviler disinda destekleyeni yoktu. Mekke, Medine, Cidde ve Taif'in yani sira Maan , Amman, Kerek , Salt ve Dera da isyana katilmamistir. Sam'da bütün isyancilarin toplami 30-40 kisiyi geçmemi stir. Bagdat'tan hiçbir bagimsizlik beklentisi isitilmemistir. Osmanli'nin da, -Liman Von Sanders Pasa'nin cepheden pijamayla kaçtigi- Filistin hezimeti sebebiyle eli kolu bagli idi. Bu hengâmede Suudiler bütün güçsüzlüklerine ragmen, kabile içi birligi saglamis olma avantajiyla mukaddes topraklara sahip olmuslardir.
Medine'ye Nasil Veda Ettiler?
Medine'den ayrilmadan önce, son ere kadar hepsinin, bu arada çesitli yaralar alarak vücutlari adeta delik desik olmu s, kimi kolsuz, kimi bacaksiz kalmis gazi mehmetçiklerin, birbirlerine sokulup yardim ederek, halsiz-mecalsiz, son defa Harem-i Serifi ziyaretle Ravza-i Mutahhara'ya yüzlerini-gözlerini sürerek dualar ede ede yaptiklari veda ziyareti görülecek seydi.
Ingiliz altinlari ile Türk'e dis biler hale getirilmis bazi sözde Araplar bile bu manzara karsisinda göz yaslarini tutamamislardi. Bizimle beraber Medine'de kalip aylar süren kusatmanin her türlü sikintisini çeken, açligina bile katlanan yerli Araplar ise tam bir matem havasi içinde hüngür hüngür agliyorlardi. Hele yillardan beri Harem-i Serifte vazifeli olarak çesitli hizmetlerde bulunan harem agalarinin hiçkira hiçkira mehmetçiklerin boyunlarina sarilislarini benim gibi görenlerin, o anda ne hale geldiklerini tarif edemem.
Osmanli'nin Medine'den ayrilisi iste böyle olmustu. Gerçi henüz hastanemizde tedavi görmekte olan erlerimiz de vardi, ama bu gidis artik onlarin da er-geç yolcu olacaklarini belirten hazin bir gerçekti.
Onlar da gittikten sonra Medine'de sadece bir Türk sehitligi kalacakti. Bu mukaddes sehri ve Harem-i Serif'i, Lawrence'in kiskirtip ayaklandirdigi asilere karsi müdafaa ederken canlarini vermis olan sehitler...
(Feridun Kandemir, Medine Müdafaasi: Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler, Istanbul 1991, 235.)
Bir zamanlar, Mekke ve Medine dahil olmak üzere, bütün Arap Yarimadasi Osmanli Devleti sinirlari içinde idi. Bu topraklari Memlûklerden (Kölemenler) devralan (1517) Yavuz Sultan Selim Han (1512-1520), kendisine “Mekke ve Medine'nin hakimi” diye seslenen hatibin sözünü kesmisti. Zira o, sahsina “Mekke ve Medine'nin hâdimi (hizmetkâri)” seklinde hitap edilmesini tercih etmekteydi.
Hakikaten bu anlayisa uygun olarak Osmanlilar, o tarihten 1919 yilinin Ocak ayina kadar Mekke ve Medine'ye büyük bir ask ve baglilikla hizmet etmislerdir. Ne yazik ki bu kutlu görev o tarihte sona ermistir.
Biz bu yazimizda, mukaddes topraklarin ve Peygamber sehri Medine'nin Osmanli Devleti'nden kopus hikayesini özetlemeye çalisacagiz.
Asirlarca Islâm'i serefle temsil etmis Osmanli Devleti, bir oldu-bittiyle I. Dünya Savasi'na dahil olmus ve sonunda maglup ilan edilmisti. Mondros Mütarekesi (191 sartlarina göre, Osmanli Ordusu teslim olmak zorundaydi. Filistin-Hicaz cephesindeki bütün ordularimizin teslim olmasina ragmen, Hicaz Kuvvetleri komutani Fahreddin Pasa direnmekteydi. Istanbul'u dinlemiyor, “Ben Efendimiz'in mübarek merkadini teslim edemem!” diyerek bütün telkinleri reddediyordu.
Her ne kadar Ingilizler, Medine-i Münevvere'ye dogrudan girememis ve asker sokamamislarsa da, meshur casuslari Lawrence vasitasiyla satin aldiklari bazi kabile reisleri ve o zamanki Mekke Serifi vasitasi ile Medine'yi zorluyorlardi. Neticede Mescid-i Nebevi'yi, Merkad-i Mübarek'i ve o mukaddes beldeleri aylarca süren açlik ve susuzluga ragmen basariyla savunan Fahreddin Pasa da teslim olmak zorunda kalmistir.
Kardesleri düsman eden Ingiliz oyunu
Araplarin Osmanli Devleti'ne isyanlarinin sebebi bagimsizlik talebi degildi. Araplar, I. Dünya Savasi boyunca Osmanli ordusunda omuz omuza Çanakkale'den itibaren her cephede savasmislardi. Hatta Istiklal Savasi'nda, Aydin cephesinde Mehmetçikle yan yana Yunanlilara karsi bogusarak sehit düsen Araplar vardir. I. Dünya Savasi'nda hiçbir Arap beldesinde; ne Irak, ne Suriye, ne Lübnan, ne Yemen, ne de Filistin'de Osmanli'ya isyan eden tek bir Arap görülmemistir.
Isyan eden sadece Mekke Emiri Serif Hüseyin Pasa idi. Bu zat, ‘Mîr-i Mirân (Beylerbeyi)' rütbesindeki Mekke Emiri idi. Serif ailesinin fertleri olan Hüseyin, Haydar ve Cafer Pasalar Istanbul'da ikamet ederler, Sura-yi Devlet azaligi yaparlar, pasa maasi alirlardi. Sultan Ikinci Abdülhamid, Hüseyin Pasa'dan süphelenirdi. Onun Mekke emirligi taleplerini hep nazikçe geri çevirmisti. Fakat Pa sa, Sultan Resad zamaninda Mekke emiri olmayi basardi.
Serif Hüseyin, Ingilizler tarafindan bütün Araplari bir bayrak altinda toplayarak, en büyük Arap krali, hatta imparatoru olacagina inandirilmisti. Ingilizler onun ihtirasindan yararlanarak, Osmanli'ya karsi ayaklandigi takdirde kendisine para, silah, cephane, erzak, ne lazimsa saglayacaklarini, yardim edeceklerini ve belirli sinirlar içinde bagimsiz bir Arap devleti kuracaklarini vaadetmislerdi .
Sonradan açiklanan belgelere göre Serif Hüseyin Pasa, 1915 Temmuzunda Ingilizlerle dogrudan temasa geçmis ve isbirligi yapmak karsiliginda kuzeyde Mersin ve Adana'yi içine alarak Iran sinirina, doguda Basra Körfezi'ne, güneyde Hint Okyanusu kiyilarina ve batida Kizildeniz'le Akdeniz'de Mersin'e kadar uzayacak bir hudut dahilinde Araplara bagimsizlik talep etmisti.
Pazarlik 1916 yili ortalarina kadar sürmüs ve bu esnada Osmanli Devleti'ni oyalayan Serif Hüseyin, Ingilizlerle isbirligi yaparak birkaç küçük çarpismadan sonra 27 Haziran 1916'da yayinladigi bir bildiriyle isyan bayragini açmisti. Hüseyin'in askerleri para gücüyle toplanmis bir tür lejyoner bedevilerdi. Bunlar, Hicaz çöllerinde göçebe hayati yasayan ve talanla geçinen son derece cahil, dünyadan habersiz kimselerdi. Mekke, Taif, Cidde gibi sehirlerdeki Araplar isyana katilmadiklari gibi, asilerin lideri de zaten buralardan asker toplamaya tesebbüs etmemistir.
Isyan, Osmanli ordularinin sevk ve idaresi üzerinde çok olumsuz bir etki yapmistir. Ingilizler de zaten bunu hedeflemekteydiler. Isyanin sonuçlari da ayni sekilde olumsuz olmu stur. Askeri uzmanlarin belirttigine göre, nasil Balkan Harbi, Yemen isyani yüzünden kaybedilmisse, Suriye'nin elden çikmasina sebep olan Filistin Harbi de, Hicaz isyani yüzünden kaybedilmistir.
Önce Mekke düstü
Isyan basladigi sirada Medine'nin muhafizi Fahreddin Pasa idi. Ingilizlerle anlasan Mekke Serifi Hüseyin'in isyana hazirlandigi haberinin alinmasi üzerine, Fahreddin Pasa 4. Ordu kumandani Cemal Pasa tarafindan Medine'ye gönderilmisti (28 Mayis 1916). Fahreddin Pasa 31 Mayis'ta Medine'ye ulasti ve Serif Hüseyin'in birkaç gün içinde isyan edecegini Cemal Pasa'ya bildirdi. Serif Hüseyin ve dört oglu 3 Haziran'da Medine çevresindeki demiryolunu ve telgraf hatlarini tahrip ederek isyani baslattilar. 5-6 Haziran gecesi Medine karakollarina saldirdilarsa da, Fahreddin Pasa'nin aldigi tedbirler sayesinde geri püskürtüldüler.
Fahreddin Pasa hemen karsi harekâta baslayarak, belli mevkilerdeki asileri yenilgiye ugratti. Arkasindan yeni birliklerle takviye edilen Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi Kumandanligi'na tayin edildi. Asiler, Mekke Valisi Galib Pasa'nin tedbirsizligi yüzünden 9 Haziran'da genel saldiriya geçerek 16 Haziran'da Cidde'ye, 7 Temmuz'da Mekke'ye ve 22 Eylül'de de Taif'e girdiler. Fahreddin Pasa'nin savundugu Medine disindaki hemen bütün büyük merkezler asilerin eline geçmisti. Bu sirada Kanal Harekâti bütün siddetiyle devam ettiginden, Hicaz'a asker gönderilemiyordu.
Iki yil yedi ay süren sanli direnis
Fahreddin Pasa, elinde bulunan son derece kisitli imkanlarla Medine'yi iki yil yedi ay boyunca müdafaa etti. Önce Medine ve çevresinde bir güvenlik hatti olusturmak için Asar Bogazi, Bi'r-i Dervis, Bi'r-i Abbas ve Bi'r-i Reha mevkilerini asilerden temizledi. 29 Agustos 1916'da Medine çevresinde 100 kilometrelik bir emniyet seridi meydana getirilmis oldu. Fahreddin Pasa Medine'yi savunabilmek için Istanbul'dan devamli takviye kuvveti istiyor, Osmanli hükümeti de onun isteklerine cevap verebilecek durumda olmadigini bildiriyordu.
Osmanli hükümetinin Hicaz'i kismen bosaltma karari almasi üzerine, Fahreddin Pasa yagma ihtimaline karsi Medine'de Hz. Peygamber s.a.v.'in mübarek merkadinde bulunan mukaddes emanetlerin Istanbul'a nakledilmesini teklif etti. Sorumluluk kendisinde olmak sartiyla, teklifi hükümet tarafindan kabul edildi. Fahreddin Pasa bir komisyon kurarak tek tek kontrol ettirdigi otuz parçadan olusan mukaddes emanetleri 2000 askerin korumasi altinda Istanbul'a gönderdi.
Medine'yi Suriye'den ayiran çölde dolasan ve yagmacilikla geçinen bedeviler, Serif Hüseyin'in hileleri ve Ingilizlerin paralariyla kandirilarak Osmanli Devleti aleyhine harekete geçirildikleri için, Medine'yi Suriye'ye baglayan demiryolunu korumak güçlesti. Ünlü Ingiliz casus Lawrence, demiryolu boyunca raylari dinamitletiyordu. Her geçen gün çölün ortasinda çevre ile irtibati kesilmis bir kale durumuna gelen ve iasesi de azalan Medine'nin tahliyesine karar verildi. Önce yeni tayin edilmis olan Mekke Emiri Serif Haydar Pasa, ailesiyle birlikte Medine'den ayrildi. Onlari 3-4 bin kisilik yerli halk takip etti.
Takdir-i ilâhi, riza-yi peygamberî, irade-i padisahî devam ettikçe
Fahreddin Pasa, elinde kalan az sayidaki kuvvetle hem bu çöl yolunu hem de Medine'yi müdafaaya devam etti. Fakat Hicaz demiryolunun Medine'ye yakin olan Tebük-Medain arasindaki Müdevvere istasyonunun düsman eline geçmesinden sonra, Medine kalesi isyancilar tarafindan kusatildi. Hiçbir yerden yardim alamaz duruma gelen sehirde kalmis olan halk ve asker arasinda açlik ve hastalik hüküm sürmeye basladi. Bu güç sartlara ragmen Fahreddin Pasa sehrin müdafaasini sürdürdü. Hatta kusatmadan önce kaleyi tahliye etmesini teklif eden Istanbul hükümetine “Medine Kalesinden Türk bayragini ben kendi elimle indiremem. Eger mutlaka tahliye edecekseniz, buraya baska bir kumandan gönderin” cevabini vermisti.
Fahreddin Pasa “Takdir-i ilâhi, riza-yi peygamberî ve irade-i padisahî seref-müteallik oluncaya kadar Medine müdafaasi devam edecektir!” diyordu. Ingilizlerle bedevilere teslim olmaktansa, müdafaa ettigi yerleri havaya uçurarak canini feda edecegine dair yemin ediyordu.
Fahreddin Pasa ve askerleri bir taraftan düsmanla, diger taraftan açlik ve hastalikla mücadele ederken, Kanal Harekâti felaketle bitmis, Filistin elden çikmis ve en yakin Osmanli kuvvetleri Medine'den 1300 km. uzakta kalmisti. Bu sirada Osmanli Devleti maglup olmus ve Mondros Mütarekesi'ni imzalamisti (30 Ekim 191. Mütarekenin 16. maddesine göre teslim olmasi gereken Fahreddin Pasa buna yanasmadi.
Medinedekiler ise, her tarafla irtibatlari kesilmis oldugundan mütarekeden haberdar degillerdi. Olup bitenleri telsiz vasitasiyla takip eden Pasa, Kizildeniz'de demirleyen bir Ingiliz torpidosu mütareke sartlarini kendisine bildirdigi halde buna cevap vermedi. Ayrica hükümetin Mondros Mütarekesi'ni teblig etmek üzere gönderdigi yüzbasiyi hapsederek, Istanbul'u da cevapsiz birakti.
Bir yandan Ingilizler, bir yandan Medine'yi kusatmis olan Serif Hüseyin'in kuvvetleri Medine'nin bir an önce teslim edilmesini istedilerse de, bu isteklerine karsilik vermedi. Hükümet, Ingilizlerin baskisi üzerine bu defa padisahin imzasini tasiyan bir teslim emrini Adliye Naziri Haydar Molla ile Medine'ye gönderdi. Fahreddin Pasa bu emri de dinlemedi. Askerlerin çogunun hasta olmasina; cephane, ilaç ve giyecek stoklarinin bitmesine ragmen direnmeyi sürdürdü. Ancak sonunda kendi subaylarinin baskisi ile teslim olmaya riza gösterdi (Ocak 1919). Böylece 1517'den 1919'a kadar tam 402 yil süren Osmanli hakimiyeti, -affedersiniz, Osmanli hadimiyeti - hazin bir sekilde sona ermis oldu.
Serif Hüseyin'e ve hayallerine ne oldu?
Serif Hüseyin, Osmanlilarin Hicaz'i terk edisinden sonra Mekke'de emirligini ilan etmisti. Fakat talihi yaver gitmedi. Ihanetinin bedelini Abdülaziz b. Suud tarafindan devrilerek ödedi. Önce etrafindakilerin telkinlerine uyarak oglu Serif Ali lehine kralliktan çekildi. Bu kâr etmeyince, Abdülaziz b. Suud'la mücadele etmek zorunda kaldi. Basarili olamayarak Ali ile beraber Kibris'a kaçti. Mezarlari dahi gurbette kaldi.
Medine'ye Emir tayin ettigi oglu Abdullah ise Suudiler karsisinda tutunamayacagini anladi, kaçip Amman'a yerlesti. Ingiliz himayesinde Ürdün Kralligi'ni kurdu. Ingilizlerden bagimsizlasma hedefiyle hareket etmeye baslayinca öldürüldü. Yerine oglu Tallâl geçti. O da aklî dengesini yitirdi. Istanbul'da tedavi gördü. Yerine oglu Hüseyin geçti. Hüseyin'in vefati üzerine de, malum simdiki kral Abdullah...
Serif Hüseyin'in öbür oglu Faysal ise Suriye Emiri olmak niyetindeydi. Fransizlar tarafindan engellendi. Ingilizler de Faysal'i Bagdat'a götürüp Irak Hükümeti'nin basina geçirdiler. Sonradan toparlanan Iraklilar, birkaç hükümet darbesinden sonra bütün aile üyelerini katlettiler.
Serif Hüseyin'in hayalleri birbiri ardinca yikilmisti. Kafasinda kurdugu Islâm Imparatorlugu yerine, kala kala torununa minicik bir Ürdün Kralligi kaldi.
Serif Hüseyin'in tutunamayisinin altinda, Araplarin destegini alamamasi yatmaktadir. Ingiliz altinlariyla yanina çektigi fukara bedeviler disinda destekleyeni yoktu. Mekke, Medine, Cidde ve Taif'in yani sira Maan , Amman, Kerek , Salt ve Dera da isyana katilmamistir. Sam'da bütün isyancilarin toplami 30-40 kisiyi geçmemi stir. Bagdat'tan hiçbir bagimsizlik beklentisi isitilmemistir. Osmanli'nin da, -Liman Von Sanders Pasa'nin cepheden pijamayla kaçtigi- Filistin hezimeti sebebiyle eli kolu bagli idi. Bu hengâmede Suudiler bütün güçsüzlüklerine ragmen, kabile içi birligi saglamis olma avantajiyla mukaddes topraklara sahip olmuslardir.
Medine'ye Nasil Veda Ettiler?
Medine'den ayrilmadan önce, son ere kadar hepsinin, bu arada çesitli yaralar alarak vücutlari adeta delik desik olmu s, kimi kolsuz, kimi bacaksiz kalmis gazi mehmetçiklerin, birbirlerine sokulup yardim ederek, halsiz-mecalsiz, son defa Harem-i Serifi ziyaretle Ravza-i Mutahhara'ya yüzlerini-gözlerini sürerek dualar ede ede yaptiklari veda ziyareti görülecek seydi.
Ingiliz altinlari ile Türk'e dis biler hale getirilmis bazi sözde Araplar bile bu manzara karsisinda göz yaslarini tutamamislardi. Bizimle beraber Medine'de kalip aylar süren kusatmanin her türlü sikintisini çeken, açligina bile katlanan yerli Araplar ise tam bir matem havasi içinde hüngür hüngür agliyorlardi. Hele yillardan beri Harem-i Serifte vazifeli olarak çesitli hizmetlerde bulunan harem agalarinin hiçkira hiçkira mehmetçiklerin boyunlarina sarilislarini benim gibi görenlerin, o anda ne hale geldiklerini tarif edemem.
Osmanli'nin Medine'den ayrilisi iste böyle olmustu. Gerçi henüz hastanemizde tedavi görmekte olan erlerimiz de vardi, ama bu gidis artik onlarin da er-geç yolcu olacaklarini belirten hazin bir gerçekti.
Onlar da gittikten sonra Medine'de sadece bir Türk sehitligi kalacakti. Bu mukaddes sehri ve Harem-i Serif'i, Lawrence'in kiskirtip ayaklandirdigi asilere karsi müdafaa ederken canlarini vermis olan sehitler...
(Feridun Kandemir, Medine Müdafaasi: Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler, Istanbul 1991, 235.)