2011-12-01 00:30
Tarih Haber / Osmanlı Haremi
Osmanlı Haremi
Prof. Dr. Nurhan AtasoyProf. Dr. Nurhan Atasoy yeni kitabında harem hakkında yanlış bilinenleri düzeltiyor, bilinmeyenleri açığa çıkarıyor. Atasoy’a göre hadım etme hatta harem geleneği Bizans’tan kalmış olabilir. Başvurukitabı olarak tasarlanan kitapta, gördüğümüz ancak fark etmediğimiz ayrıntılara dair görseller dikkat çekiyor.
“Haremin en önemli özelliği saray terbiyesidir, arsızlık edip bağırmak, bağırarak konuşmak çok ayıp. Sarayda zaten yüksek sesle konuşulmaz.” Bu sözler 20’li yaşlardan beri harem üzerine çalışan, bugün 77 yaşında ülkemizin önde gelen sanat tarihçilerinden biri olan Prof. Dr. Nurhan Atasoy’a ait.
Sözlerin muhatabını tahmin etmek zor değil, ancak sadece bağırmak çağırmak değil, birçok önemli ayrıntının gerçeği yansıtmadığını söyleyen Prof. Atasoy, tüm bunları Bilkent Kültür Girişimi tarafından yayımlanan yeni kitabı “Harem”de anlatıyor.
Kitabın ve elbette haremin hikâyesini Prof. Atasoy’un binlerce kitapla yaşadığı evinde dinledik. Sanat tarihçisi olarak sadece mimariyi değil, daha çok o yapılarda insanların nasıl yaşadığını merak eden Prof. Atasoy “kültür tarihi” olarak tanımlıyor ilgi alanını. BİLİNTUR’un harem hakkında “ciddi, palavrasız, mesnet-siz bilgilerden uzak bir rehber kitap” talebiyle oluşan kitapta “harem sakız gibi çiğnenmiş, herkesin fantezisine göre hayaller kurup bir şeyler uydurduğu bir konu” olsa da, Atasoy sade bir dille gerçek haremi anlatmayı amaçlamış.
Kitapta minyatürlerden fotoğraflara, batılı oryantalist ressamların eserlerinden gravürler bolgörsel malzeme var: “Haremin mimarisi çok daheyecan vermez, bir kere bir bütün olarak kavramakta zorlanırsınız.
Birçok kısım da sonradan eklendiği için büyük bir bölümü çok karanlık ve kasvetli kalmıştır. İnsanlar bu resimlere bakıp dikkatlerini detaylarayöneltsinler istedim. Mesela pencere içlerindeküçük çeşmeler var, görmeden geçebilirsiniz. Hâlbuki dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir hazinedir o çeşmeler.”
“Haremin en önemli özelliği saray terbiyesidir, arsızlık edip bağırmak, bağırarak konuşmak çok ayıp. Sarayda zaten yüksek sesle konuşulmaz.” Bu sözler 20’li yaşlardan beri harem üzerine çalışan, bugün 77 yaşında ülkemizin önde gelen sanat tarihçilerinden biri olan Prof. Dr. Nurhan Atasoy’a ait.
Sözlerin muhatabını tahmin etmek zor değil, ancak sadece bağırmak çağırmak değil, birçok önemli ayrıntının gerçeği yansıtmadığını söyleyen Prof. Atasoy, tüm bunları Bilkent Kültür Girişimi tarafından yayımlanan yeni kitabı “Harem”de anlatıyor.
Kitabın ve elbette haremin hikâyesini Prof. Atasoy’un binlerce kitapla yaşadığı evinde dinledik. Sanat tarihçisi olarak sadece mimariyi değil, daha çok o yapılarda insanların nasıl yaşadığını merak eden Prof. Atasoy “kültür tarihi” olarak tanımlıyor ilgi alanını. BİLİNTUR’un harem hakkında “ciddi, palavrasız, mesnet-siz bilgilerden uzak bir rehber kitap” talebiyle oluşan kitapta “harem sakız gibi çiğnenmiş, herkesin fantezisine göre hayaller kurup bir şeyler uydurduğu bir konu” olsa da, Atasoy sade bir dille gerçek haremi anlatmayı amaçlamış.
Kitapta minyatürlerden fotoğraflara, batılı oryantalist ressamların eserlerinden gravürler bolgörsel malzeme var: “Haremin mimarisi çok daheyecan vermez, bir kere bir bütün olarak kavramakta zorlanırsınız.
Birçok kısım da sonradan eklendiği için büyük bir bölümü çok karanlık ve kasvetli kalmıştır. İnsanlar bu resimlere bakıp dikkatlerini detaylarayöneltsinler istedim. Mesela pencere içlerindeküçük çeşmeler var, görmeden geçebilirsiniz. Hâlbuki dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir hazinedir o çeşmeler.”