osmanlı Teması
RSS
Siteye Giriş Favoriler
  • Büyük Tutkular Yeteneğinide Kendisi Yaratır.(Fatih Sultan Mehmed Han)
  • Davamız Kuru Bir Cihangirlik Davası Değildir Davamız Bilakis İslam Davasıdır(Ertuğrul Gazi)
  • Osmanlılar Kainat Tarihinin Gördüğü En Büyük İmparatorluklardan Birini Kurdular.
  • Osmanlı Başarısının İki Sebebi: Devlet Teşkilatında Mükemmellik Ve Askeri Teknikteki Üstünlük İdi.
  • Osmanlı Başarısının Asıl Sebebi: Adalet Düzenindeki Üstünlük Ve İnsaniliktir.
  • Osmanlı Bu Gün: Dünyanın Geri Kalan Devletleri Toplam Gücü Üzerinde Bir Kudrete Sahiptir.

İç İsyanlar Ve Ayaklanmalar

İç İsyanlar Ve Ayaklanmalar
İç İsyanlar Ve Ayaklanmalar
IÇ ISYANLAR ve SIMAVNA KADISI OGLU

SEYH BEDREDDIN MAHMUD'UN ISYANI



Çelebi Sultan Mehmed devrinin en önemli hâdiselerinden birisi, Seyh Bedreddin Mahmud ve taraftarlarinin çikardiklari isyandir. Seyh Bedreddin, gerek memleket içinde, gerekse Kahire, Sam, Haleb gibi Islâm âleminin en namli kültür merkezlerinde uzun zaman dolasip; ciddi ve parlak bir tahsilden sonra Hüseyin b. Ahlatî isminde bir zata intisâb ederek seyhlik sifati almis olmasina ragmen, memleketin siyasî ve sosyal bünyesine vurmayi tasarladigi darbeyi vurabilecek yikici bir zekaya sahipti. O, ilim ve irfan üstadlarinin egitim ve terbiye nimazlarini kirarak, yerlesmis ve saglam sistemleri ezip geçecek kadar sakat bir yol seçmisti. Bilgi bakimindan zamaninin ileri gelenlerindendi. Onun bu özelligi daha önce temas edildigi gibi hayatini kurtarmis ve kendisine sürgün yerinde bile maas baglanmasina sebep olmustu. Gerçekten Seyh Bedreddin Mahmud, hem zahirî, hem de batinî ilimlerdeki vukuf ve ihatasiyla mümtaz ve müstesna bir mevki isgal etmisti. Islâm hukukunda zamaninin imami durumunda idi. Bu hususta "Câmiu'l-Fusûleyn" adli eseri, onun degerini ortaya koyma bakimindan yeterlidir. Bu eserinden önce fikha dair "Letâifu'l-îsârât" isimli eserini yazmisti. Seyh Bedreddin'in, "Kitâbu't-Teshil" adi ile kaleme aldigi eseri, "Letâifu'l-îsârât"in serhidir. Seyh Bedreddin bu eserini Edirne'de kadiasker iken yazmaya baslamis, 818 Cemaziyelâhir'in yirmi yedinci sali günü (3 Eylül 1415) Iznik'te ikamet ederken bitirmisti. Bedreddin'in bu eserleri ulemaca muteber kabul edilmislerdir. Seyh Bedreddin'in tasavvuf sahasindaki görüslerini ortaya koyan eseri, Vâridat adini tasimaktadir. Seyh Bedreddin'in bunlardan baska eserleri de vardir.



Ülkeye tek basina hâkim oldugu günden beri Seyh Bedreddin'in hareketlerini dikkatle takib eden Çelebi Sultan Mehmed, seyhin baslattigi dinî, siyasî ve ictimaî mahiyetteki ayaklanmayi bastirmaya muvaffak oldu.



Seyh Bedreddin, Misir dönüsü Haleb, Konya ve Tire'de dolasmaya basladi. Daha sonra Edirne'ye gidip ana ve babasina kavustu. Burada, iki seneden daha fazla bir süre, Osmanli tahtini kardesleri ile paylasarak saltanat sürmekte olan Musa Çelebi'nin takdirlerini kazanarak kadiaskerlige tayin edildi. Fakat Çelebi Sultan Mehmed'in kardeslerine galip gelmesi üzerine mevkiini kayb ederek Iznik'e gönderildi. Göz hapsinde bulunmasina ragmen Seyh Bedreddin burada rahat durmuyor, gizlice adamlarini yetistiriyordu. Bu dönemde Bedreddin'e, hareketlerinin sorumlulugunu yüklenecek ve kendisine yol açacak bir âlet lazimdi. Bu gaye ile Bedreddin, Izmir körfezinin güney ucunda ve Sakiz adasinin karsisinda Karaburun'da (Çesme) (o zamanki adi ile Stylaryus dagi) üzerinde dogmus, asagi tabakadan birini seçti. Bedreddin bu adamda, kendi görüslerini açiklayabilecek enerji ve heyecani buldugundan onu kendine kethuda, vekil ve dinî temsilci olarak seçti. Börklüce Mustafa denilen bu hizli fanatik, derhal kendini baba ve ruhanî reis ilân etti. Bundan dolayi da taraftarlari ona Dede Sultan adini verdiler. Bedreddin'e Torlak Kemal denilen bir yahudi de yardim etti. Bu yahudi, o zamanlarda Bedreddin'in görüslerini yaymaya çalisan dervislerin basina geçti. Onun görüslerinin temeli, esitlik ve fakr gibi insana cazip gelen sloganlara dayaniyordu. Buna göre kadinlar hariç olmak üzere her seyde ortaklik vardi. Bu meczuplar söyle diyorlardi:



"Ben, senin evinde kendi evim gibi otururum. Sen de benim elbiselerimi giyer, silahlarimi, arabalarini kullanirsin. Sadece kadinlar müstesnadir."



Bu safhada Börklüce Mustafa, Aydin, Yahudi Torlak Kemal de Manisa taraflarinda Rafizî Bâtinî bir Sia'nin tehlikeli hüriyeti ile faaliyetlerine basladilar. Bunlar, Seriat çerçevesi içine alinmis ahlâk degerlerini hiçe sayarak beser zaaflarina genis müsaadeler tanimak, bir taraftan da ferdî mülkiyeti, din farkini ve evlilik müessesesi gibi kanunun teminati altina alinmis sosyal barajlari da asip cemiyete yeni bir nizam tanimak yoluna koyuldular.



Aydin ve Karaburun'da etrafina binlerce insan toplayan Börklüce Mustafa'nin muvaffakiyetleri, seyhin Iznik'te kalmasini tehlikeli bir duruma sokmustu. Bunun için ailesini Iznik'te birakarak Sinop'taki Isfendiyar Beyi'nin yanina kaçti. Gayesi, oradan Tatar iline geçmekti. Isfendiyar Bey, Çelebi Mehmed'den çekindigi için seyhe müsaade etmedi. Bunun üzerine Seyh Bedreddin, gizlice bir gemiye binerek Rumeli yakasina geçip Zagra'ya gider. Seyhin, nüfuz dairesi burada gittikçe genislemeye baslar. Seyh, bir müddet sonra Zagra'dan Silistre'ye, oradan da Dobruca'ya geçer. Sonra da halkinin çogunlugu Siî olan Deliorman'a yerlesir. Deliorman'dan her tarafa mektup ve adamlar göndererek büyük bir propaganda faaliyetine girisir. Asikpasazâde'nin ifadesine göre o söyle diyordu: "Bundan sonra padisahlik benimdir. Sancak isteyen gelsin, subasilik isteyen gelsin velhasil her arzusu olan gelsin. Ben, halifeyim Mustafa (Börklüce) da benim hizmetkârimdir."



Bedreddin ile sirdaslarinin gizli amaçlari, Avrupa ve Asya'da bir hükümet kurmak oldugundan Hiristiyanlari ve özellikle Rumlari elde etmek istiyorlardi. Bu gayelerine erismek için de dervislerin görüsüne göre Hiristiyanlarin, Allah'a ibadet ettiklerini inkâr edenlerin kâfir olduklarini ilân ve kendilerine katilmak için gelen Hiristiyanlari gökten inen melekler gibi bereketli kabul ediyorlardi. Gerçekten de Börklüce, Dukas'in da dedigi gibi gayr-i müslimi bol olan Karaburun (Çesme) havalisinde Türklerden ziyade Hiristiyan ve Yahudilere taviz vererek o suretle bu cemaatleri basina toplayabilmisti.



Islâm tarihindeki, Batinî Hasan Sabbah hareketinin bir benzeri olarak karsimiza çikan bu hadise, devletin temelini kökten sarsmaya yönelik bir hadise idi. Karaburun, Aydin ve Manisa çevresinde baslayan bu fesad hareketinden haberdar olan Çelebi Sultan Mehmed, gerekli tedbirleri almakta gecikmedi. Fakat, baslangiçta bütün boyutlari ile büyüklügünün farkina varilamayan bu olay, Müslüman Türk kanina hayli pahaliya mal oldu.



Siî karekterli olan bu isyani bastirmak üzere harekete geçen Osmanli hükümdari, önce bölge beylerini bunlarin üzerine gönderecektir. Fakat bunlarin fazla bir varlik gösterememesi ve hatta maktul düsmeleri üzerine daha ciddi tedbirlerin alinmasi gerektigine kanaat getirip Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ile târaftarlarini ortadan kaldiracaktir.



Anadolu'nun bu bölgesinde büyük bir tehlike olarak ortaya çikan bu isyani bastirmak üzere harekete geçen yeni Aydin Beyi Süleyman (Aleksandr) Bey'in maglub ve maktul düsmesi üzerine, Manisa Sancak Beyi Kara Timurtas Ali Bey, asilerin üzerine yürümüs ise de muvaffak olamamisti. Bunun üzerine Amasya sancak beyi ve henüz on iki yasinda bulunan Sehzade Murad ile lalasi Bâyezid Pasa, âsileri büyük bir bozguna ugratip Yahudi Torlak Kemal ile Börklüce Mustafa'yi öldürmüslerdi. Öbür taraftan etrafina pek çok Hiristiyan ve Yahudiyi toplayan Seyh Bedreddin, üzerine gönderilen kuvvetlere mukavemet edemeyerek teslim olmus ve Serez'de bulunan Çelebi Sultan Mehmed'in yanina götürülmüstü. Mehmed Çelebi'nin emri ile kur***
bir ulema divaninda durumu tesbit edilip toplum nizamini bozmakla suçlanan Seyh Bedreddin Mahmud, gayet âdilane cereyan eden bu muhakemede, Türk Islâm birligine karsi giristigi bozguncu hareketin zararini kabul etti. Devrin en seçkin âlimlerinden mütesekkil bir mahkemenin karsisinda suçunu kabul eden Seyh Bedreddin için, Saadeddin Teftazanî'nin talebelerinden olan Heratli Mevlânâ Haydar Acemî'nin verdigi "Mali haram, kani helâl" fetvasi üzerine 1420 yilinda Serez pazarinda idam edilmisti.



Dinî vecibelerin kalkmasi, kanunlarin bozulmasi, haramlarin helal kilinmasi, bazi kimseler için göz boyayan hos müsaadelerdi. Fakat bunlarin hepsinden cazip olani süphesiz ki memleketin muayyen bir zümre arasinda taksim edildi.



Gerçekten, sayilari binleri b***
, mürid ve dervisler üzerinde seyhin nüfuzu o derece kuvvetli idi ki, bu adamlar, Allah birdir dedikten sonra peygamberligi sadece seyhlerine lâyik görüyorlardi. Seyhe ve halifelerine uyanlar arasinda Türklerden çok Yahudi ve Hiristiyanlar görülüyordu ki, bu da onlarin bol huzur ve kolayca servet temini gibi vaadleri çok cazib bulmalarindan ileri geliyordu. Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal gibi propagandacilar, seyhten aldiklari ilham ve hizla, kisa bir zamanda binlerce kisiyi ayaklandirmaya muvaffak olmuslardi. Tarihî seyri ve neticesi ne olursa olsun, her kaynasma ve ayaklanmada mühim olan birer figüran rolündeki yiginlarin çikardigi gürültü degil, bu yiginlarin gizli veya asikâr istek, izdirap ve zaaflarini sezip bunlari sahis ve zümre menfaatleri adina kullanmasini bilen anarsi merkezlerinin gayesidir. Bu belirli ihtiraslar etrafinda merkezlesen gayeler ise, sosyal sartlarin ve siyasî buhranlarin halk için sikintilar ortaya çikardigi devirlerde meydana gelen hosnudsuz ruh haletinden faydalanirlar. Nasil ki, Babaî isyanlari Selçuklu inkirazinin ortaya çikardigi sosyal bir çalkantinin sonucu ise, Bedreddin Mahmud da sahne olarak ayni cografya parçasini seçip on yildan fazla süren sehzadeler mücadelesinin dogurdugu siyasî ve ictimaî huzursuzluktan faydalanmasini bilmistir.



Büyük bir mücadele ve gayret sonucu, iç yaralari sarip memleket bünyesinin sagligini iade eden Çelebi Sultan Mehmed'in bu vatana en büyük hediyesi, Ikinci Sultan Murad gibi hükümdar namzedi bir sehzade yetistirip birakmasidir.





MUSTAFA ÇELEBI'NIN ISYANI



Yildirim Bâyezid'in ogullarindan biri olan ve saltanat iddiasinda bulundugu için tarihlerde Düzme Mustafa denilen Mustafa Çelebi, Seyh Bedreddin'den sonra devletin ikinci kez sarsilmasina sebep olmustu. Onun, bu sarsintida oynadigi rol, Çelebi Sultan Mehmed'in vefatindan sonra oglu II. Murad'i da mesgul edecektir.



Babasi ile birlikte Ankara savasina katilan Mustafa Çelebi (öl. 1422), Hamideli ve Teke sancagi askerlerinin basinda bulunuyordu. Ankara savasindan sonra Musa Çelebi ile birlikte kayb oldugu söylenmis, Yildirim Bayezid'in ricasi üzerine arattirilarak bulunmustu. Kaynaklarin verdigi bilgiye göre Timur onu Semerkand'a götürmüstü. Timur'un ölümü üzerine sehzade Mustafa da diger hükümdarlarin ogullari gibi serbest birakilmisti. Yorucu ve zahmetli bir yolculuktan sonra Anadolu'ya gelebilen Sehzade Mustafa, Karamanoglu Ali Bey'e ait Nigde'de bir müddet kaldiktan sonra kardesi Musa Çelebi gibi Isfendiyar Bey'in yanina gider. Onun tesviki üzerine Eflâk Bey'i Mirçe ile baglanti kurup o tarafa geçer. Fakat, küçük yasta vefat ettigine dair çikarilan sayia ve Çelebi Sultan Mehmed'in siyasî tesebbüsü üzerine orada barinamayarak Bizans Imparatoru Manuel'e iltica edip ve ondan yardim ister. Kendi menfaatini gözönünde bulunduran Imparator, görünüste Çelebi Mehmed'in dostu idi. Hatta ona bir evlad gözü ile baktigini bile söyleyerek ona bu yönde teminat vermisti. Fakat bütün bunlar, menfaat karsiligi idi. Gerçekten Manuel, Musa Çelebi'ye karsi, Çelebi Sultan Mehmed'e yardim etmisti. Çünkü o siralarda Musa Çelebi Istanbul'u kusatma altina almisti.



Bu defa onun karsisina Yildirim Bâyezid'in yasça kendisinden daha büyük olan (bazi kaynaklarda küçük) ve saltanat iddiasinda bulunan Mustafa Çelebi'yi çikarmisti. Mustafa, Manuel'e Osmanli ülkesinden daha çok menfaat temin edecegi garantisini veriyordu. Bu sebeple Imparator Manuel bu defa Mustafa'mn tarafini tutmaya baslamisti. Ulahlar'dan ve iki defa isyan edip iki defa da af edilen Nigbolu Sancak beyi Izmiroglu Cüneyd Bey'den yardim gören Mustafa Çelebi, Teselya ve Selanik taraflarinda faaliyete geçer. Burada faaliyette bulunmalarinin sebebi de herhangi bir muvaffakiyetsizlik halinde derhal Selanik kalesine siginabilmeleri içindi.



Çelebi Sultan Mehmed, Mustafa ve Cüneyd Bey'in giristikleri hareketleri haber alir almaz derhal harekete geçer. Selanik mintikasinda iki ordu karsi karsiya gelir. Yapilan muharebede Çelebi Sultan Mehmed galip geldiyse de Mustafa ve Cüneyd'i yakalayip ortadan kaldiramaz. Çünkü magluplar Selanik kalesine siginmislardi. Selanik valisi Dimitrios Laskaris Leondarios, bunlara izaz ve ikramlarda bulunarak onlari teselli eder. Talihlerinin degismis olmalarindan müteessir olmamalarini, cesaretlerini kayb etmemelerini ve Selanik'in Türklere teslimi tehlikesi olsa bile, kendilerini Mehmed'e teslim etmeyecegini bu bakimdan müsterih olmalari gerektigini söyler. Onlar da Dimitrios'un teselli veren bu sözlerinden cesaret alarak rahat bir nefes aldilar.



Selanik valisi Dimitrios'un, kaçaklari, korumasi altina almasi üzerine Çelebi Sultan Mehmed, maiyeti erkanindan birisini Selanik valisi Dimitrios Laskaris'e göndererek:



"Bizans imparatoru ile aramizda mevcut olan bozulmaz dostluk ve sevgiyi pek iyi bilirsin. Bu dostlugu bozmaya ve Bizanslilara büyük zararlar yapilmasina sebep olma. Bizimle Bizanslilar arasinda nifak ve düsmanlik sokmaya çalisma. Bunun için avlamakta oldugum avi bana teslim et. Bunu yapmayacak olursan, dostlugu birakarak düsmanligi ele alacagim. Kisa bir zaman içinde sehri zapt edip halkini esir edecegim, senin hayatina da son verip düsmanlarimi avucumun içine alacagim." dedi. Bu açik tehdide karsilik Selanik valisi Dimitnos Leondarios su yumusak cevabi verir:



"Ey padisah, pekâla bilirsin ki, ben despot degil bir kulum. Yalniz Bizans Imparatorunun kulu degil, ayni zamanda senin de kulunum. Zira sen, onun evladi makamindasin. Tarafinizdan sadir olan bu emrin icrasi ve neticeye erdirilmesi size ait bir keyfiyettir. Halbuki benim de vazifem cereyan eden hali imparatoruma haber vermektir. Sunu da biliniz ki, imparatorun himayesine siginan ve bir atmacanin takip ettigi keklik gibi, hayatini kurtarmak isteyen zât, alelâde Türklerden biri degildir. Haber aldigima göre o senin kardesindir. Zaten alelâde biri olsa dahi yine imparatorun izni olmadikça onu size veremezdim. Bu sebeplerden dolayi âbidane istirham ediyorum, biraz sabr ediniz. Ben, su dakikada cereyan eden vak'alari imparatora yaziyorum. Bu hususta emir vermek ona aittir. Ben ise verilecek emri ifa edecegim." diyerek padisahtan özür diler.



Validen bu sekilde bir cevap alan Çelebi Sultan Mehmed, imparatora müracaat ile Mustafa Çelebi'nin kendisine teslim edilmesini ister. Bu istek karsisinda Bizans Imparatoru Manuel, Çelebi Mehmed'e gönderdigi mektubunda:



"Sen benim evladim, ben de baban makaminda olmayi kabul ederek ahd ettik. Eger ettigin yemini tutmak istemiyorsan haksiz olani Allah'in adaleti cezalandirir. Bana iltica edenleri teslim hakkindaki teklifini yapmak degil, dinlemek bile istemem. Bununla beraber, biz Hiristiyanlarin itikad ettigimiz ekanim-i selâse (Hiristiyanlik'taki üçlü ilâh sistemi)'ye yemin ederim ki, hükümdarligin devam ettikçe ve sen hayatta bulundukça mülteci Mustafa ile arkadasi Cüneyd hapishaneden çikmayacaklardir. Sen bu dünyadan göç ettikten sonra talihleri ne ise o olsun. Eger isin böylece halline razi degilsen istedigin gibi hareket et." sözleri ile Mustafa ve Cüneyd'in teslim edilmesi teklifini red eder. Bu arada, Selanik valisinden de Mustafa ile Cüneyd'in kendisine gönderilmesini ister.



Mektuptaki ifadelerden anlasildigina göre Imparator, gerek Sultan Mehmed, gerekse ondan sonra gelecek olan Osmanli hükümdarlarina karsi bunlari, hem bir koz, hem de bir emniyet subabi olarak kullanmak arzusunu tasimaktadir. O, bu arzusunu açikça dile getirmese bile "hükümdarligin devam ettikçe..." demek suretiyle zimnen buna isaret etmektedir.



Sultan Mehmed, daha ileri gitmeyerek imparatorun teklifini kabul eder görünür. Selanik kusatmasini da kaldirarak Edirne'ye döner. Imparator, Istanbul'a getirilen Mustafa ile Cüneyd'i ve maiyetlerindeki otuz üç kisiyi Limni adasina gönderir.



Bu mültecilerin masraflari için Osmanli Devleti, her sene üç yüz bin akça vermeyi, buna karsilik imparator da Çelebi Mehmed hayatta kaldigi müddetçe Mustafa'yi serbest birakmamayi ve Mehmed'in haleflerinin Bizans'a karsi takinacaklari tavra göre hareket etmeyi taahhüd ediyorlardi.



Bu hadiselerden sonra Çelebi Mehmed, Mustafa Çelebi'ye yardim edip asker veren Eflâk topraklarina akinlar yaptirmak suretiyle intikamini almis oluyordu.



Çelebi Sultan Mehmed, 1420 yilinda Istanbul yolu ile Anadolu'ya geçmek üzere gelir. Bu arada Bizans casuslari, padisahin Anadolu'daki islerini bitirdikten sonra Istanbul'u almak üzere kusatacagi haberini getirmislerdi. Bu haber üzerine Bizans'in bazi ileri gelenleri, padisah Istanbul yolu ile Anadolu'ya geçerken yolda yakalanip tevkif edilmesini imparatora teklif ettiler. Fakat Imparator Manuel, bu teklifi kabul etmez. Bununla beraber bu haber yüzünden ihtiyatî bir tedbir olmak üzere Çelebi Sultan Mehmed'i karsilamak için çocuklarini da göndermez. Ama Bizans ileri gelenlerinden birçogunu padisahi karsilamak ve hediyeler takdim etmek üzere gönderir. Elçiler, Çelebi Mehmed'i sehir disinda karsilayarak Bogaz kenarinda Çifte sutun (Besiktas) denilen yere kadar kendisine refakat ederler. Dolmabahçe ve Tophane sahillerine gelen padisahi, burada üç sira kürekli kadirgada bulunan imparator bizzat kendisi karsiladi. Padisaha tahsis edilen gemi ile imparatorun gemisi yanyana olmak üzere Üsküdar'a geçtiler. Çelebi Sultan Mehmed, burada karaya çikarak çadira iner. Aksam olunca maiyyeti ile birlikte Izmit tarafina hareket ederek Bursa'ya gelir.

Geri
Henüz yorum yapılmamıştır.

Oylar:
Average members rating (out of 10) : Henüz Oylanmamış   
Votes: 0
Sayfa İnfo
Ekleyen : Mete Han
Dosya : İç İsyanlar Ve Ayaklanmalar
Eklenme : 2011-05-03 18:44
Yorumlar : (0)
Oylama :
Kaynak : osmanlı-devleti
Konu Hakkında Soru Cevap
Reklam Alanı
Reklam Banner
Çevirim İçi
0 üye, 922 guest
Toplam=[922]