2012-04-24 18:59
Tarih Haber / Osmanlı nın son döneminde Arap aydınlar
Osmanlı nın son döneminde Arap aydınlar
Osmanlı Devleti’nin son döneminde Arap bölgelerinde Arap ulema ile Arap düşünürlerinin ve aydınlarının İmparatorluk içindeki ağırlıkları, farklı eğilimler gösteren ulemanın ve aydınların toplumu etkilemede kullandıkları yöntemler, Arap toplumuna etkileri, devlete ve batıya bakış açıları araştırılması gereken önemli bir konudur. Özellikle Sultan Abdulaziz dönemi, Sultan II. Abdulhamid dönemi ve İttihatçılar’ın ağır bastığı İkinci Meşrutiyet sonrası dönemler ayrı ayrı ele alınmalıdır. Son zamanlarda ciddi çalışmalar olmakla birlikte, çalışmalar yeterli görülmemelidir. Müslüman aydınlar ve özellikle Türk aydınlar, Arap dünyasına daha yeni yeni açılmaya başladılar. Arap araştırmacı ve aydınları Osmanlıyı artık kendi kaynağından araştırmalı, Türkçe’yi iyi bilen çok sayıda Arap araştırmacı yetiştirmelidir. Batılı araştırmacıların eserleri ve yorumları üzerinden birbirimizi tanıma utancından kurtulmamızın zamanı geçiyor. Türklerle Araplar arasındaki önyargıları gidermek için Müslüman aydınlar İmparatorluğun son dönemini iyi araştırmalı, kafa karıştıran ve düşmanlığa neden olan bilimsel olmayan rivayetlere itibar etmemelidir. Son zamanlarda Ortadoğu’da esen birleştirici rüzgara bu araştırmalar olumlu katkı sağlayacağından kimsenin şüphesi olmasın. Artık Araplar Çanakkale Savaşı’na veya Birinci Dünya Savaşı’na katıldı mı katılmadı mı, Kürtler şu savaşa katıldı mı katılmadı mı gibi çocukların bile tahmin edeceği düzeysiz soruları geçelim. Bugün Türkiye’nin hangi bölgesinde askere gitmesi gereken gençler, aileleri veya çevreleri tarafından askere gitmelerine engel olunuyor? Hangi etnik grup askerlikten kaçtı? Osmanlı Devleti’nde Müslüman bir kesimin askere gitmemesi veya askerlikten alıkonduğu düşünülemez. Askere gitmesi gereken asker gideceği yere kendileri zaten karar veremezler. Bu durum zamanın genelkurmayının ihtiyacına ve planlamasına bağlı karar verdiği bir durum. Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan herkes devletin vatandaşı. Müslümanlar için ayrıca dinen devlete bağlı olma zorunluluğu var. Çünkü devletin başında halife var. Devlet, ümmet olma bilincini asırlardır özümsemiş, Müslümanların devleti. Ortak bir medeniyete, kültürel birikime, hatta eğitim kitaplarına ve dillerine sahip bir ümmetin devletinden bahsediyoruz. Araştırmalarımıza bu çerçeveden bakmak zorundayız. Buna uymamış ve bu birlikteliğe zarar vermiş tarihi şahsiyetlerin yol açtığı tahribatı şahsi hatalar olarak değerlendirmek zorundayız. Böyle değerlendirmemenin nedeni ya artniyet veya bilgi eksikliği olabilir. Bilgi eksikliği giderildiği zaman, artniyetin zemini ortadan kalkar. Kaldı ki, bazı bölgelerde zaman zaman farklı etnik kökenlere mensup Müslümanların isyanları her zaman olmuştur. Bu isyanlar nedeniyle hiçbir ırk töhmet altında bırakılmamıştır.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa Olayı bir Arap İsyanı mıydı?
Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Sultan II. Mahmut döneminde isyan edip Suriye’yi alarak Anadolu’ya kadar gelmesi, Osmanlı ordusunun Mısır ordusu önünde ağır bir yenilgi alması, Osmanlı’nın düşmanlarını şaşırttığı gibi Arap tebayı da hayrete düşürmüştü. Devletin bu kadar güçsüz durumda olması, İmparatorluğun içinde de prestij kaybına neden oldu. Osmanlı Devleti’nin düşmanları olan Rusya ile İngiltere’nin araya girmesiyle Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yı Anadolu’dan ve Suriye’den Hidivlik sıfatı verilmesiyle çıkartılmaya razı edilmişti. Bu olay özellikle Şerif Hüsiyin’in oğlu Abdullah ( Sonra Ürdün’ün ilk kralı olan Kral Abdullah ) tarafından ilk Arap bağımsızlık hareketi olarak gösterilir. Arap Ayaklanması olduğu 1916’daki ayaklanma için ikinci bağımsızlık hareketi olarak ilan eder. Kavalalı olayından sonra Kırım savaşı olarak bilinen Osmanlı-Rus savaşı esnasında Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın dostu olan zamanın Mekke Şerifi Abdulmuttalib b. Galib Hicaz’da bağımsızlık amaçlı bir ayaklanma başlatmışsa da başarılı olamamıştır. Gerçekte Kavalalı olayı Arap ayaklanması ile uzaktan yakından alakası olmayan bir Osmanlı Paşası’nın isyanıydı. Kaldı ki, bunu planlayan ve icra eden Kavalalı Mehmet Ali Paşa Arap değildir. Arap olmadığı gibi Araplar için ortaya çıkmış biri de değildir. Tamamen şahsi emeller için ortaya çıkmış bir kişidir. Osmanlı Devleti’nde ayaklanan valiler olmuştur. Bu olay bir ilk de değildir. Bunun gibi örnekleri olmakla birlikte devletin güçlü olduğu dönemlerde kolaylıkla bastırılmış, devlete kalıcı bir zarar vermeyen olaylar olarak tarih sayfalarında yerini almıştır.
ARAP AYDINLARININ HAK TALEPLERİ
Araplar’ın kurduğu cemiyetlerden bazıları üzerinde durmak istiyorum. Bu cemiyetlerden bir kısmı hayır ve eğitim işleriyle ilgilenirken bir kısmı da siyasi ve fikir kulüpleri şeklinde kurulmuş cemiyetlerdir. Özellikle II. Meşrutiyet’ten önce ve sonra olmak üzere bu cemiyetleri ayırmak gerekir. Siyasi amaçlı kur***
cemiyetlerin bazısı, Araplar’a daha fazla haklar talep etmek amacıyla kurulmuş cemiyetlerdir. Bir kısmı ise siyasi hakların gerektiğinde silahla elde edileceğine inanan cemiyetlerdir. İlk kur***
Arap cemiyetlerin ideolojik cemiyetler olduğunu söylemek hata olur. Şunu hatırdan çıkarmamak gerekir: Özellikle II. Meşrutiyet öncesi dönem olan II. Abdulhamid döneminde Araplar’da Türkler’e yönelik bir düşmanlık aranamaz. O zamanın Araplar’ında egemen olan düşmanlık Hıristiyanlar’a ( Batılılar’a ) yönelik düşmanlıktır. Zamanın Arap aydınları ile alimlerinin çoğu batılı düşünce tarzı ile batılı yaşam tarzının zamanla Ortadoğu’da batılılar için bir güç merkezine dönüşeceğini, bu güç merkezlerinin batılılar tarafından desteklenerek İslami yaşam tarzı önünde bir engel haline geleceğinden korkuyorlardı. Bu güç merkezlerini vesile kabul edecek olan batılıların zamanla Ortadoğu’yu işgale kadar götürecek bir sürecin başlangıcına götüreceğinden endişe ediyorlardı. Bu aydınlar Osmanlı’nın yıkılması durumunda Ortadoğu’nun, dolayısıyla Arap bölgelerinin birden çok batılı güç tarafından mutlak bir işgale uğrayacağını, bunun geri dönülemez yıkımlara yol açacağını hesap ediyorlardı. Bu düşünce nedeniyledir ki, Osmanlı Devleti’ni korumak Araplar için de hayati öneme sahipti. Arap aydınlarının kurdukları cemiyetlere ve onların arasında geçen konuşmalara baktığımız zaman, daha çok Osmanlı Devleti’nin yönetiminde daha etkin rol almak istedikleri ile ilgili görüşler ağır basar. Hatta II. Meşrutiyet’ten sonra silahlı mücadeleyi ileri süren bir grup Arap subayının kurduğu Ahd Cemiyeti bile ayrılmaktan ziyade haklarını silah zoruyla alacaklarına inananlardı. Kısacası sosyal ve ekonomik reformlar yapılması ile Araplar’ın İmparatorluğa ortak edilmesi üzerinde yapılan taleplerdir.
Arap Uyanışı ne demek?
Bugün siyasi bir terim olarak kullanılan “ Arap Uyanışı “ terimi de yanlış bilinen ve kullanılan farklı bir anlamı vardı. Arap Uyanışı’ndan kastedilen Araplar’ın bağımsızlığı değil, bilakis Avrupalılar’a karşı Müslümanları ve kurumlarını korumak için yeniden dirilişi, İslamiyet’e daha köklü dönüşü ifade eden bir terimdir. Aslında Osmanlı Devleti’ni eskiden olduğu gibi arındırma ve güçlendirme hareketidir. Bu hareketin başında bizzat Sultan II. Abdulhamid’in kendisi ve görevlendirdiği Arap aydın ve alimleri var. Sultan, Arap vilayetlerinin durumunu iyileştirmek için çok sayıda reformlar yaparak, İslam dininin daha da kök salmaya çalıştı. Araplar halifenin düşmanları olan Hıristiyanlar’a karşı daha da sert davrandılar. 1895’te Bedeviler Hicaz’da yabancı konsoloslara saldırması, Fransız, Rus temsilcileri yaralamaları, İngiliz temsilciyi öldürmeleri buna iyi bir örnektir. Bu Cidde Olayı Osmanlı Devleti’nin başını ağrıtsa da nedeni gayet açıktır.
Arap Uyanışı anlam olarak İslam’a dönüş, ümmetin bilinçlenmesi anlamında kullanılırken, sonraki dönemde bu, Osmanlı’ya karşı ayaklanma ve isyan olarak kullanılmıştır.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa Olayı bir Arap İsyanı mıydı?
Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Sultan II. Mahmut döneminde isyan edip Suriye’yi alarak Anadolu’ya kadar gelmesi, Osmanlı ordusunun Mısır ordusu önünde ağır bir yenilgi alması, Osmanlı’nın düşmanlarını şaşırttığı gibi Arap tebayı da hayrete düşürmüştü. Devletin bu kadar güçsüz durumda olması, İmparatorluğun içinde de prestij kaybına neden oldu. Osmanlı Devleti’nin düşmanları olan Rusya ile İngiltere’nin araya girmesiyle Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yı Anadolu’dan ve Suriye’den Hidivlik sıfatı verilmesiyle çıkartılmaya razı edilmişti. Bu olay özellikle Şerif Hüsiyin’in oğlu Abdullah ( Sonra Ürdün’ün ilk kralı olan Kral Abdullah ) tarafından ilk Arap bağımsızlık hareketi olarak gösterilir. Arap Ayaklanması olduğu 1916’daki ayaklanma için ikinci bağımsızlık hareketi olarak ilan eder. Kavalalı olayından sonra Kırım savaşı olarak bilinen Osmanlı-Rus savaşı esnasında Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın dostu olan zamanın Mekke Şerifi Abdulmuttalib b. Galib Hicaz’da bağımsızlık amaçlı bir ayaklanma başlatmışsa da başarılı olamamıştır. Gerçekte Kavalalı olayı Arap ayaklanması ile uzaktan yakından alakası olmayan bir Osmanlı Paşası’nın isyanıydı. Kaldı ki, bunu planlayan ve icra eden Kavalalı Mehmet Ali Paşa Arap değildir. Arap olmadığı gibi Araplar için ortaya çıkmış biri de değildir. Tamamen şahsi emeller için ortaya çıkmış bir kişidir. Osmanlı Devleti’nde ayaklanan valiler olmuştur. Bu olay bir ilk de değildir. Bunun gibi örnekleri olmakla birlikte devletin güçlü olduğu dönemlerde kolaylıkla bastırılmış, devlete kalıcı bir zarar vermeyen olaylar olarak tarih sayfalarında yerini almıştır.
ARAP AYDINLARININ HAK TALEPLERİ
Araplar’ın kurduğu cemiyetlerden bazıları üzerinde durmak istiyorum. Bu cemiyetlerden bir kısmı hayır ve eğitim işleriyle ilgilenirken bir kısmı da siyasi ve fikir kulüpleri şeklinde kurulmuş cemiyetlerdir. Özellikle II. Meşrutiyet’ten önce ve sonra olmak üzere bu cemiyetleri ayırmak gerekir. Siyasi amaçlı kur***
cemiyetlerin bazısı, Araplar’a daha fazla haklar talep etmek amacıyla kurulmuş cemiyetlerdir. Bir kısmı ise siyasi hakların gerektiğinde silahla elde edileceğine inanan cemiyetlerdir. İlk kur***
Arap cemiyetlerin ideolojik cemiyetler olduğunu söylemek hata olur. Şunu hatırdan çıkarmamak gerekir: Özellikle II. Meşrutiyet öncesi dönem olan II. Abdulhamid döneminde Araplar’da Türkler’e yönelik bir düşmanlık aranamaz. O zamanın Araplar’ında egemen olan düşmanlık Hıristiyanlar’a ( Batılılar’a ) yönelik düşmanlıktır. Zamanın Arap aydınları ile alimlerinin çoğu batılı düşünce tarzı ile batılı yaşam tarzının zamanla Ortadoğu’da batılılar için bir güç merkezine dönüşeceğini, bu güç merkezlerinin batılılar tarafından desteklenerek İslami yaşam tarzı önünde bir engel haline geleceğinden korkuyorlardı. Bu güç merkezlerini vesile kabul edecek olan batılıların zamanla Ortadoğu’yu işgale kadar götürecek bir sürecin başlangıcına götüreceğinden endişe ediyorlardı. Bu aydınlar Osmanlı’nın yıkılması durumunda Ortadoğu’nun, dolayısıyla Arap bölgelerinin birden çok batılı güç tarafından mutlak bir işgale uğrayacağını, bunun geri dönülemez yıkımlara yol açacağını hesap ediyorlardı. Bu düşünce nedeniyledir ki, Osmanlı Devleti’ni korumak Araplar için de hayati öneme sahipti. Arap aydınlarının kurdukları cemiyetlere ve onların arasında geçen konuşmalara baktığımız zaman, daha çok Osmanlı Devleti’nin yönetiminde daha etkin rol almak istedikleri ile ilgili görüşler ağır basar. Hatta II. Meşrutiyet’ten sonra silahlı mücadeleyi ileri süren bir grup Arap subayının kurduğu Ahd Cemiyeti bile ayrılmaktan ziyade haklarını silah zoruyla alacaklarına inananlardı. Kısacası sosyal ve ekonomik reformlar yapılması ile Araplar’ın İmparatorluğa ortak edilmesi üzerinde yapılan taleplerdir.
Arap Uyanışı ne demek?
Bugün siyasi bir terim olarak kullanılan “ Arap Uyanışı “ terimi de yanlış bilinen ve kullanılan farklı bir anlamı vardı. Arap Uyanışı’ndan kastedilen Araplar’ın bağımsızlığı değil, bilakis Avrupalılar’a karşı Müslümanları ve kurumlarını korumak için yeniden dirilişi, İslamiyet’e daha köklü dönüşü ifade eden bir terimdir. Aslında Osmanlı Devleti’ni eskiden olduğu gibi arındırma ve güçlendirme hareketidir. Bu hareketin başında bizzat Sultan II. Abdulhamid’in kendisi ve görevlendirdiği Arap aydın ve alimleri var. Sultan, Arap vilayetlerinin durumunu iyileştirmek için çok sayıda reformlar yaparak, İslam dininin daha da kök salmaya çalıştı. Araplar halifenin düşmanları olan Hıristiyanlar’a karşı daha da sert davrandılar. 1895’te Bedeviler Hicaz’da yabancı konsoloslara saldırması, Fransız, Rus temsilcileri yaralamaları, İngiliz temsilciyi öldürmeleri buna iyi bir örnektir. Bu Cidde Olayı Osmanlı Devleti’nin başını ağrıtsa da nedeni gayet açıktır.
Arap Uyanışı anlam olarak İslam’a dönüş, ümmetin bilinçlenmesi anlamında kullanılırken, sonraki dönemde bu, Osmanlı’ya karşı ayaklanma ve isyan olarak kullanılmıştır.