2013-07-30 16:01
Osmanlı Haber / Ramazan şefkat ayıdır
Ramazan şefkat ayıdır
Türkiye Diyanet Vakfı tarafından organize edilen ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş.’nin katkılarıyla düzenlenen 32. Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı'nın Ramazan'ı sohbetle bütünleştiren ve Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)'nin desteğiyle düzenlen etkinliği Beyazıt Ramazan Sohbetleri, Darülaceze Başkanı Nevzat Bayhan'ı ağırladı.
Konuşmasında Ramazan'ın insan manevi iklimindeki olumlu etkilerine, toplumumuzda meydana getirdiği birleştiren ve bütünleştiren kültürel atmosfere değinen ve Ramazan'ın ruhanî havasından hakkıyla istifade etmeyi tavsiye eden Nevzat Bayhan, sevginin, hoşgörünün ve hürmetin daha güzelini yaşamak ve huzuru temin etmek adına en büyük ihtiyaç olduğunu vurguladı.
İnsanların birbiri ile olan ilişkilerdeki ideal durumları açıklarken sık sık Yunus Emre dizelerine yer veren Bayhan, oruçlu olmanın nezaket ve hürmetle donanmak anlamına geldiğini hatırlatarak ibadete Allah'ın ihtiyacı olmadığını, ibadetin getirdiği güzelliklere en çok insanın ihtiyaç duyduğunu, Ramazan'ın da 11 ay boyunca insanda birikmiş her tür negatif enerjinin âdeta sıfırlandığı bir ay olduğunu dile getirdi. İnsanların bu ayda Hak'ın ve hakikatin de farkına vardığını, ibadetlerinin ehemmiyetine dikkat ettiklerini, ibadetin ise huzuru temin ettiğini söyleyen Bayhan, "Mutluluk bir anafordur. Biz mutlu etmeye çalıştığımız zaman o mutluluk bize de yansır. Dünyanın sınırları var. Bu sınırlar birbirimize olan davranışlarımızdır. Ramazan'da gönüller yapmaya çalıştıkça iç huzur meydana gelir. İç huzuru temin etmiş bir insanın ailesi de huzurludur." dedi.
Ramazan'ın aynı zamanda şefkat medeniyeti olduğunu ifade eden Nevzat Bayhan, şefkati olmayan bir insanın huzurlu olamayacağı gibi, başkasına da faydalı olamayacağını belirterek, "İnsanları sevmek zorundayız. Çünkü Allah onları severek yaratmıştır. Etrafımızı sarmış olan Ramazan ruhaniyetini yaşar ve yaşatırsak, hakkıyla Ramazan'ı idrak etmiş oluruz." dedi. Allah'ın her canlıyı rızkı ile yarattığını, aile bireyleri arasındaki ilişkinin de bu bağlamda gözden geçirilmesi gerektiğine vurgu yapan Bayhan, bilhassa annelerin bir şefkat abidesi oluklarını ve hakkının ödenemeyeceğini söyledi. "Peygamberimiz eşi olmayan bir şefkat peygamberidir; ashaptan Ebu Talha'nın oğlunun serçesi öldüğü için birkaç sahabeyi de yanına alarak taziye ziyaretine gitmiş ve o küçücük çocuğun gönlünü almıştı. Çocuğun üzüntüsünü küçümsememiş, ona vakit ayırmıştı. Şimdi komşumuzun bir çocuğu var mı ya da yok mu onu bile bilmiyoruz. Mekke’nin fethine giderken yavrulamış bir köpek gördüğünde ezilmesin diye başına bir nöbetçi dikerek yaratılmışların hepsine şefkat gösteriyor ve bizlere mesaj veriyordu" diyen Nevzat Bayhan, gıybet konusuna da değinerek Ramazan boyunca dahi olsa gıybetten uzak kalmak ve nefsimizin dayatmalarına engel olmak gerektiğini belirtti. Müslüman bir kişinin oruç tutarken bütün zerreleriyle, hücreleriyle oruç tutması ve tebessümü yüzünden eksik etmemesi gerektiğini anlatan Bayhan, mütebessim insanın açmış bir çiçeği andırdığını söyledi.
Şefkat medeniyetimizin simgelerinden Darülaceze’ye de değinen Bayhan, bu kurumun giriş kapısının adının "Bab-ı Şefkat" olduğunu, bu adın İkinci Abdülhamid Han'ın şefkat padişahı olmasından verilmiş olduğunu ve Abdülhamid'in Hareket Ordusu gelip saray kapısına dayandığında “Müslüman kanı dökmektense bırakın tahtımı canımı bile veririm” diyebilen bir şefkat padişahı olduğunu net bir biçimde ortaya koyduğunu söyledi. "Yine bu şefkatli padişah döneminde Osmanlı bütün cephelerde savaşır ve hazinesi boş haldeyken kimsesizler Dersaadet'e akın etmeye başlamıştı ve geçinecek paraları yoktu. Sokaklarda yatan halkı gören Abdülhamid buna dayanamaz ve onlara muhteşem bir yer inşa etme talimatını verir. Dönemin en muteber ve havadar yeri olan Okmeydanı belirlenir. Kendine ve ailesine ait ne kadar değerli eşyası ve malı varsa satarak gerekli bütçeyi temin eder. Alan ikiye bölünerek kuzey kısmı gayrimüslimlere, güney tarafı Müslümanlara ayrılır. İçinde bir cami, bir kilise ve bir havra inşa edilir. 118 senedir bu mabetler halen kullanılıyor." diyen Bayhan, bu yapının bizim şefkat medeniyeti algımızın bir ifadesi olduğunun altını çizdi. Buna karşın Batı'nın din özgürlüğünü aynı biçimde tedarik etmekten çok uzak olduğunu bazı başkentlerde bile camiye izin verilmediğini anlatan Nevzat Bayhan, “bizim medeniyetimiz gönül medeniyeti, yürek medeniyeti yani şefkat medeniyetidir” diyerek konuyla ilgili ilginç bilgileri dinleyicileriyle paylaştı…
Konuşmasında Ramazan'ın insan manevi iklimindeki olumlu etkilerine, toplumumuzda meydana getirdiği birleştiren ve bütünleştiren kültürel atmosfere değinen ve Ramazan'ın ruhanî havasından hakkıyla istifade etmeyi tavsiye eden Nevzat Bayhan, sevginin, hoşgörünün ve hürmetin daha güzelini yaşamak ve huzuru temin etmek adına en büyük ihtiyaç olduğunu vurguladı.
İnsanların birbiri ile olan ilişkilerdeki ideal durumları açıklarken sık sık Yunus Emre dizelerine yer veren Bayhan, oruçlu olmanın nezaket ve hürmetle donanmak anlamına geldiğini hatırlatarak ibadete Allah'ın ihtiyacı olmadığını, ibadetin getirdiği güzelliklere en çok insanın ihtiyaç duyduğunu, Ramazan'ın da 11 ay boyunca insanda birikmiş her tür negatif enerjinin âdeta sıfırlandığı bir ay olduğunu dile getirdi. İnsanların bu ayda Hak'ın ve hakikatin de farkına vardığını, ibadetlerinin ehemmiyetine dikkat ettiklerini, ibadetin ise huzuru temin ettiğini söyleyen Bayhan, "Mutluluk bir anafordur. Biz mutlu etmeye çalıştığımız zaman o mutluluk bize de yansır. Dünyanın sınırları var. Bu sınırlar birbirimize olan davranışlarımızdır. Ramazan'da gönüller yapmaya çalıştıkça iç huzur meydana gelir. İç huzuru temin etmiş bir insanın ailesi de huzurludur." dedi.
Ramazan'ın aynı zamanda şefkat medeniyeti olduğunu ifade eden Nevzat Bayhan, şefkati olmayan bir insanın huzurlu olamayacağı gibi, başkasına da faydalı olamayacağını belirterek, "İnsanları sevmek zorundayız. Çünkü Allah onları severek yaratmıştır. Etrafımızı sarmış olan Ramazan ruhaniyetini yaşar ve yaşatırsak, hakkıyla Ramazan'ı idrak etmiş oluruz." dedi. Allah'ın her canlıyı rızkı ile yarattığını, aile bireyleri arasındaki ilişkinin de bu bağlamda gözden geçirilmesi gerektiğine vurgu yapan Bayhan, bilhassa annelerin bir şefkat abidesi oluklarını ve hakkının ödenemeyeceğini söyledi. "Peygamberimiz eşi olmayan bir şefkat peygamberidir; ashaptan Ebu Talha'nın oğlunun serçesi öldüğü için birkaç sahabeyi de yanına alarak taziye ziyaretine gitmiş ve o küçücük çocuğun gönlünü almıştı. Çocuğun üzüntüsünü küçümsememiş, ona vakit ayırmıştı. Şimdi komşumuzun bir çocuğu var mı ya da yok mu onu bile bilmiyoruz. Mekke’nin fethine giderken yavrulamış bir köpek gördüğünde ezilmesin diye başına bir nöbetçi dikerek yaratılmışların hepsine şefkat gösteriyor ve bizlere mesaj veriyordu" diyen Nevzat Bayhan, gıybet konusuna da değinerek Ramazan boyunca dahi olsa gıybetten uzak kalmak ve nefsimizin dayatmalarına engel olmak gerektiğini belirtti. Müslüman bir kişinin oruç tutarken bütün zerreleriyle, hücreleriyle oruç tutması ve tebessümü yüzünden eksik etmemesi gerektiğini anlatan Bayhan, mütebessim insanın açmış bir çiçeği andırdığını söyledi.
Şefkat medeniyetimizin simgelerinden Darülaceze’ye de değinen Bayhan, bu kurumun giriş kapısının adının "Bab-ı Şefkat" olduğunu, bu adın İkinci Abdülhamid Han'ın şefkat padişahı olmasından verilmiş olduğunu ve Abdülhamid'in Hareket Ordusu gelip saray kapısına dayandığında “Müslüman kanı dökmektense bırakın tahtımı canımı bile veririm” diyebilen bir şefkat padişahı olduğunu net bir biçimde ortaya koyduğunu söyledi. "Yine bu şefkatli padişah döneminde Osmanlı bütün cephelerde savaşır ve hazinesi boş haldeyken kimsesizler Dersaadet'e akın etmeye başlamıştı ve geçinecek paraları yoktu. Sokaklarda yatan halkı gören Abdülhamid buna dayanamaz ve onlara muhteşem bir yer inşa etme talimatını verir. Dönemin en muteber ve havadar yeri olan Okmeydanı belirlenir. Kendine ve ailesine ait ne kadar değerli eşyası ve malı varsa satarak gerekli bütçeyi temin eder. Alan ikiye bölünerek kuzey kısmı gayrimüslimlere, güney tarafı Müslümanlara ayrılır. İçinde bir cami, bir kilise ve bir havra inşa edilir. 118 senedir bu mabetler halen kullanılıyor." diyen Bayhan, bu yapının bizim şefkat medeniyeti algımızın bir ifadesi olduğunun altını çizdi. Buna karşın Batı'nın din özgürlüğünü aynı biçimde tedarik etmekten çok uzak olduğunu bazı başkentlerde bile camiye izin verilmediğini anlatan Nevzat Bayhan, “bizim medeniyetimiz gönül medeniyeti, yürek medeniyeti yani şefkat medeniyetidir” diyerek konuyla ilgili ilginç bilgileri dinleyicileriyle paylaştı…