2014-04-16 17:55
Tarih Haber / Boer Savaşı nı Osmanlı da takip etmişti
Boer Savaşı nı Osmanlı da takip etmişti
Güney Afrika’da okullar açtıran ve bölgede gittikçe nüfuzunu arttıran Osmanlı Devleti de izlemişti.
15.Yüzyılda Portekizlilerin Ümit Burnu’nu ve Table Körfezi’ni keşfetmelerinden sonra Avrupalılar, yavaş yavaş Afrika kıyılarına gelmeye başladılar. Portekizlilerden Angola ve Mozambik’i almaya çalışan Hollandalılar, buna muvaffak olamadılarsa da Güneydoğu Asya’daki kolonilere göçmen götüren bir Hollanda gemisinin 22 Mart 1647’de fırtınaya tutularak Cape açıklarında batması ile buraya yerleştiler.
Hollanda Doğu Hindistan Şirketi’nin de desteğiyle Jon Van Riebeeck’in “Cape Colony” denilen bir koloni idaresini 1657’de Cape Town’da kurmasından sonra, “Boerler” adıyla anılan göçmen Avrupalı yerleşimciler, bölgede yaşayan zenci Hotantolar, Boşimanlar ve Güney Güneydoğu Asya’daki kolonilerinden getirdikleri Malayları çiftliklerinde köle olarak çalıştırmaya başladılar. Nüfusları giderek artan “Boerler” zamanla daha da güçlendiler ve yüzyıllarca sürecek olan “apartheid toplum”un kural ve kurumlarını ortaya çıkardılar. 1800’lü yıllara gelindiğinde Avrupalı iki sömürgeci devlet arasındaki rekabet, Cape Colony üzerinde kıyasıya sürüyordu. Neticede İngiltere, 1814’te bu bölgeyi, Avrupa’da büyük devlet vasfını kaybeden Hollanda’nın elinden aldı. İngilizlerin yerleşmesi ve 1820’de İngilizler tarafından Port Elizabeth şehrinin kurulmasından sonra rahatsızlıkları daha da artan “Boerler”, kitleler halinde kuzeye ve doğuya doğru göç ettiler. Bu bölgelerde yaşayan Zulular’ı kanlı katliamlarla topraklarından atıp Natal, Transvaal ve Orange’a yerleştiler. Fakat bu olay İngilizlerle “Boerler” arasındaki düşmanlığın başlangıcı oldu ve tarihe “Boerler Savaşı” olarak geçen savaşları tetikledi. 1842’de Natal’e saldıran İngilizler, burayı yönetimleri altına aldılarsa da “Boerler” İngiltere’ye boyun eğmediler ve mücadele ettiler. Bunun sonucunda İngiltere, Orange’i ve Transvaal’i, üzerinde kontrol ve egemenliğinin bulunduğu, birer Cumhuriyet olarak tanımak zorunda kaldı.
Yüzyılın sonlarına doğru Güney Afrika topraklarında bol miktarda altın ve elmas madenlerinin bulunması, İngiltere’nin dikkatini yeniden bu iki Cumhuriyet’e çekti. Orange ve Transvaal’de egemenliğini perçinlemek isteyen İngiltere, Cape Colony, Başbakanı Cecil Rhodes’in faaliyetleri ile Transvaal’i çevreleyen bütün toprakları ele geçirdi. İngiltere’nin ve Avrupa kökenli “Boerler”in, Güney Afrika’nın asıl sahibi olan ve büyük çoğunluğu oluşturan yerli halka hiçbir hak tanımadan, onları hesaba bile katmadan kendi aralarında yürüttükleri bu sürtüşme 1877’de İngilizler’in Transvaal’i ilhakıyla sonuçlandı. İngiltere’nin ilhakından sonra Boer ülkelerine büyük bir Avrupalı akını başladı. Boerler “Uitlanders” dedikleri bu Avrupalılara iyi gözle bakmıyorlardı.
Transvaal’de bunlara siyasi haklar verilmesini isteyen İngilizlerle “Boerler” arasında yeniden anlaşmazlık çıktı. Almanya’nın desteklediği “Boerler”, ayaklanarak silaha sarıldılar ve1881 yılında İngilizleri “Majuba Hill Savaşı”nda yenip tekrar bağımsızlıklarını elde ettiler. Sonraki süreçte İngiltere ve Transvaal Hükümeti arasındaki gerginlik büyüyerek devam etti. Hedeflerinden vazgeçmeyen İngiltere, Transvaal’in iç işlerine karışmaya, imzaladığı anlaşmaları tanımamaya ve “Uitlanders” denilen ve Güney Afrika’da çoğunluk haline gelen yeni Avrupalı göçmen işçilerin sözcülüğünü üstlenmeye başladı. Onlar adına hak ve kendi egemenliğinin tanınması konusunda taleplerde bulundu. Bunun üzerine Transvaal, 11 Ekim 1899’da İngiltere’ye savaş ilan etti. 1902’ye kadar süren bu son ve en büyük İngiliz-Boer savaşı, İngiltere’nin 200.000’i bulan askeri gücü ve silah üstünlüğüne rağmen şiddetli bir direnme gösteren Boerlerin yenilgisiyle sonuçlandı. 31 Mayıs 1902 tarihli “Vereening Antlaşması” ile Orange ve Transvaal, doğrudan İngiltere İmparatorluğu’na bağlı birer sömürge vilayetleri haline geldi.
Avrupa kamuoyunun “Boerler”i desteklediği ve dikkatle takip ettiği bu son savaşı, 13.000 Cape Town’lu Müslüman’ın İngiltere Kraliçesi’ne müracaatı sonucunda 1863 yılında Şehrizorlu Ebubekir Efendi’yi buraya göndererek Güney Afrika’da okullar açtıran ve bölgede gittikçe nüfuzunu arttıran Osmanlı Devleti de izlemişti. Osmanlı Devleti’nin Washington Ateşemiliteri olan Binbaşı Aziz Bey, Sultan II. Abdülhamid Han’ın emriyle savaşı takip ederek, görmek üzere Transvaal’deki İngiliz ordugâhında görevlendirilmişti. Görevlendirme sırasında Paris’te bulunan Binbaşı Aziz Bey’e 19 Şubat 1900’de hemen elçilik vasıtasıyla iki yüz lira harcırah verilmiş, daha sonra da Londra Sefareti aracılığı ile de elbise, sefer eşyası ve bunların bedeli olan üç yüz lira bankadan ödenerek yola çıkarılmıştı. Güney Afrika’daki savaşa, Mareşal Lord Robert’in maiyetinde katılan Aziz Bey’e 1901 yılında İngiltere tarafından birde madalya verilmişti.
Boer Savaşı’na Osmanlı Devleti ve kamuoyunun sonradan çok yakından tanıyacağı bir isim de katılmıştı. Bu kişi, O dönemde Morning Post Gazetesi’nin savaş muhabiri olan Winston Churchill’di. Bir süre Boerlere esir düşen Churchill, Pretoria’dan kaçarak Boerlerle savaşan İngiliz kuvvetlerine katılmayı başarmıştı. Milli bir kahraman haline gelen ve 1900 yılında İngiltere Meclisi’ne seçilen Winston Churchill, I. Dünya Savaşı sırasında Çanakkale Boğazı’nı deniz harekatıyla geçmeyi teklif eden Bakan olacak, II. Dünya Savaşı’nda ise İngiltere Başbakanı olarak boy gösterecekti. Boer’deki diğer ünlü bir sima ise o dönemde Güney Afrika’da bulunan ve buradaki Hintlilerin vatandaşlık hakları için de mücadele eden, ve savaşa Başçavuş rütbesiyle İngiltere saflarında katılan Mahatma Gandi idi.
Kaynaklar:
Fahir Armaoğlu, 19.Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), İstanbul, 2010.
Ahmet Uçar, Güney Afrika’da Osmanlılar, İstanbul, 2008.
Rıza Kurtuluş, “Güney Afrika Cumhuriyeti”, Dia, C.14.
15.Yüzyılda Portekizlilerin Ümit Burnu’nu ve Table Körfezi’ni keşfetmelerinden sonra Avrupalılar, yavaş yavaş Afrika kıyılarına gelmeye başladılar. Portekizlilerden Angola ve Mozambik’i almaya çalışan Hollandalılar, buna muvaffak olamadılarsa da Güneydoğu Asya’daki kolonilere göçmen götüren bir Hollanda gemisinin 22 Mart 1647’de fırtınaya tutularak Cape açıklarında batması ile buraya yerleştiler.
Hollanda Doğu Hindistan Şirketi’nin de desteğiyle Jon Van Riebeeck’in “Cape Colony” denilen bir koloni idaresini 1657’de Cape Town’da kurmasından sonra, “Boerler” adıyla anılan göçmen Avrupalı yerleşimciler, bölgede yaşayan zenci Hotantolar, Boşimanlar ve Güney Güneydoğu Asya’daki kolonilerinden getirdikleri Malayları çiftliklerinde köle olarak çalıştırmaya başladılar. Nüfusları giderek artan “Boerler” zamanla daha da güçlendiler ve yüzyıllarca sürecek olan “apartheid toplum”un kural ve kurumlarını ortaya çıkardılar. 1800’lü yıllara gelindiğinde Avrupalı iki sömürgeci devlet arasındaki rekabet, Cape Colony üzerinde kıyasıya sürüyordu. Neticede İngiltere, 1814’te bu bölgeyi, Avrupa’da büyük devlet vasfını kaybeden Hollanda’nın elinden aldı. İngilizlerin yerleşmesi ve 1820’de İngilizler tarafından Port Elizabeth şehrinin kurulmasından sonra rahatsızlıkları daha da artan “Boerler”, kitleler halinde kuzeye ve doğuya doğru göç ettiler. Bu bölgelerde yaşayan Zulular’ı kanlı katliamlarla topraklarından atıp Natal, Transvaal ve Orange’a yerleştiler. Fakat bu olay İngilizlerle “Boerler” arasındaki düşmanlığın başlangıcı oldu ve tarihe “Boerler Savaşı” olarak geçen savaşları tetikledi. 1842’de Natal’e saldıran İngilizler, burayı yönetimleri altına aldılarsa da “Boerler” İngiltere’ye boyun eğmediler ve mücadele ettiler. Bunun sonucunda İngiltere, Orange’i ve Transvaal’i, üzerinde kontrol ve egemenliğinin bulunduğu, birer Cumhuriyet olarak tanımak zorunda kaldı.
Yüzyılın sonlarına doğru Güney Afrika topraklarında bol miktarda altın ve elmas madenlerinin bulunması, İngiltere’nin dikkatini yeniden bu iki Cumhuriyet’e çekti. Orange ve Transvaal’de egemenliğini perçinlemek isteyen İngiltere, Cape Colony, Başbakanı Cecil Rhodes’in faaliyetleri ile Transvaal’i çevreleyen bütün toprakları ele geçirdi. İngiltere’nin ve Avrupa kökenli “Boerler”in, Güney Afrika’nın asıl sahibi olan ve büyük çoğunluğu oluşturan yerli halka hiçbir hak tanımadan, onları hesaba bile katmadan kendi aralarında yürüttükleri bu sürtüşme 1877’de İngilizler’in Transvaal’i ilhakıyla sonuçlandı. İngiltere’nin ilhakından sonra Boer ülkelerine büyük bir Avrupalı akını başladı. Boerler “Uitlanders” dedikleri bu Avrupalılara iyi gözle bakmıyorlardı.
Transvaal’de bunlara siyasi haklar verilmesini isteyen İngilizlerle “Boerler” arasında yeniden anlaşmazlık çıktı. Almanya’nın desteklediği “Boerler”, ayaklanarak silaha sarıldılar ve1881 yılında İngilizleri “Majuba Hill Savaşı”nda yenip tekrar bağımsızlıklarını elde ettiler. Sonraki süreçte İngiltere ve Transvaal Hükümeti arasındaki gerginlik büyüyerek devam etti. Hedeflerinden vazgeçmeyen İngiltere, Transvaal’in iç işlerine karışmaya, imzaladığı anlaşmaları tanımamaya ve “Uitlanders” denilen ve Güney Afrika’da çoğunluk haline gelen yeni Avrupalı göçmen işçilerin sözcülüğünü üstlenmeye başladı. Onlar adına hak ve kendi egemenliğinin tanınması konusunda taleplerde bulundu. Bunun üzerine Transvaal, 11 Ekim 1899’da İngiltere’ye savaş ilan etti. 1902’ye kadar süren bu son ve en büyük İngiliz-Boer savaşı, İngiltere’nin 200.000’i bulan askeri gücü ve silah üstünlüğüne rağmen şiddetli bir direnme gösteren Boerlerin yenilgisiyle sonuçlandı. 31 Mayıs 1902 tarihli “Vereening Antlaşması” ile Orange ve Transvaal, doğrudan İngiltere İmparatorluğu’na bağlı birer sömürge vilayetleri haline geldi.
Avrupa kamuoyunun “Boerler”i desteklediği ve dikkatle takip ettiği bu son savaşı, 13.000 Cape Town’lu Müslüman’ın İngiltere Kraliçesi’ne müracaatı sonucunda 1863 yılında Şehrizorlu Ebubekir Efendi’yi buraya göndererek Güney Afrika’da okullar açtıran ve bölgede gittikçe nüfuzunu arttıran Osmanlı Devleti de izlemişti. Osmanlı Devleti’nin Washington Ateşemiliteri olan Binbaşı Aziz Bey, Sultan II. Abdülhamid Han’ın emriyle savaşı takip ederek, görmek üzere Transvaal’deki İngiliz ordugâhında görevlendirilmişti. Görevlendirme sırasında Paris’te bulunan Binbaşı Aziz Bey’e 19 Şubat 1900’de hemen elçilik vasıtasıyla iki yüz lira harcırah verilmiş, daha sonra da Londra Sefareti aracılığı ile de elbise, sefer eşyası ve bunların bedeli olan üç yüz lira bankadan ödenerek yola çıkarılmıştı. Güney Afrika’daki savaşa, Mareşal Lord Robert’in maiyetinde katılan Aziz Bey’e 1901 yılında İngiltere tarafından birde madalya verilmişti.
Boer Savaşı’na Osmanlı Devleti ve kamuoyunun sonradan çok yakından tanıyacağı bir isim de katılmıştı. Bu kişi, O dönemde Morning Post Gazetesi’nin savaş muhabiri olan Winston Churchill’di. Bir süre Boerlere esir düşen Churchill, Pretoria’dan kaçarak Boerlerle savaşan İngiliz kuvvetlerine katılmayı başarmıştı. Milli bir kahraman haline gelen ve 1900 yılında İngiltere Meclisi’ne seçilen Winston Churchill, I. Dünya Savaşı sırasında Çanakkale Boğazı’nı deniz harekatıyla geçmeyi teklif eden Bakan olacak, II. Dünya Savaşı’nda ise İngiltere Başbakanı olarak boy gösterecekti. Boer’deki diğer ünlü bir sima ise o dönemde Güney Afrika’da bulunan ve buradaki Hintlilerin vatandaşlık hakları için de mücadele eden, ve savaşa Başçavuş rütbesiyle İngiltere saflarında katılan Mahatma Gandi idi.
Kaynaklar:
Fahir Armaoğlu, 19.Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), İstanbul, 2010.
Ahmet Uçar, Güney Afrika’da Osmanlılar, İstanbul, 2008.
Rıza Kurtuluş, “Güney Afrika Cumhuriyeti”, Dia, C.14.