2011-05-12 16:25
Osmanlı Ansiklopedisi / Ansiklopedik Bilgi A Bölümü / Abdulmecid Han
Abdulmecid Han
ABDÜLMECÎD HAN
Babası.................... : Mahmûd Han-II
Annesi.................... : Bezm-i âlem Sultan
Doğumu.................. : 25 Nisan 1823
Vefâtı..................... : 25 Haziran 1861
Tahta Geçişi............ : 1 Temmuz 1839
Saltanat Müddeti..... : 21 sene
Halîfelik Sırası......... : 96
Osmanlı sultanlarının otuz birincisi ve İslâm halîfelerinin doksan altıncısı. Sultan İkinci Mahmûd Han’ın oğlu olup, 25 Nisan 1823 târihinde Bezm-i âlem Vâlide Sultan’dan doğdu. Mükemmel bir tahsîl gördü ve iyi derecede Fransızca öğrendi. Avrupa’da yayınlanan neşriyatı yakından tâkib eden Abdulmecîd Han yenilik tarafdârıydı. Babasının 1 Temmuz 1839’da vefâtı üzerine tahta çıktı.
Genç yaşta pâdişâh olan Abdulmecîd Han’ın devlet idaresinde yeterli tecrübesi yoktu. Buna karşılık babasının başlattığı ıslâhat hareketlerini devam ettireceğini îlân etti. Fakat bu sırada devlet ileri gelenleri arasındaki rekabet ve kıskançlık son safhada idi. Sultan İkinci Mahmûd Han’ın cenaze merasimi sırasında Meclis-i vâlâ-yı ahkâm-ı adliyye reîsi Koca Hüsrev Paşa, sadrâzam Mehmed Emin Rauf Paşa’dan 2 Temmuz 1839’da mühr-i hümâyûnu zorla alıp, kendini sadrâzam îlân ettirdi. Bu sırada Osmanlı, Mısır ile muhârebe hâlinde idi. Bu sebeble sultan Abdulmecîd Han mes’eleyi kurcalamadı ve Hüsrev Paşa’nın sadrâzamlığını kabul etti. Sultan Abdulmecîd Han Mısır mes’elesini hâlletmek istediğinden. Mısır vâlisi Mehmed Ali Paşa’ya Köse Akif Efendi’yi göndererek af ettiğini bildirdi ve ordu ve donanmaya harekâtı kesme emri verdi. Bu esnada Nizib bozgunu haberi İstanbul’a gelmişti. Çanakkale boğazı açıklarında bulunan Osmanlı donanmasının kaptanı Âhmed Fevzi Paşa, rakibi olan Hüsrev Paşa’nın sadrâzam olmasından çekinerek, emrindeki donanmayı Mısır’a götürüp Mehmed Ali Paşa’ya teslim etti. Bu yüzden kaptân-ı derya Ahmed Fevzi Paşa hâin ve firârî lakaplarıyla tanındı. Kısa bir süre sonra da Nizip’te Osmanlı ordusu kumandanı Hâfız Mehmed Paşa’nın, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın kuvvetleri karşısında büyük bir bozguna uğradığı haberi geldi. Böylece ordusuz ve donanmaşız kalan Osmanlı Devleti karşısında cesaret alan Mısır vâlisi, Sultan ile anlaşmaya yanaşmadı.
Sultan Abdülmecîd Han, devleti bu zor durumdan kurtarmak için çâreler aradı. Avrupa’dan yeni dönen Mustafa Reşîd Paşa’nın telkinleri ile Avrupa’nın yardımını sağlamak için Gülhâne Hatt-ı Hümâyûnu adı ile meşhur olan tanzîmât fermanının yayınlanmasını kabul etti. Mustafa Reşîd Paşa’nın 3 Kasım 1839 günü, Gülhâne meydanında bizzat Sultân’ın da hazır bulunduğu bir topluluk önünde okuduğu hatt-ı hümâyûn ile Tanzîmât-ı Hayriyye îlân edildi. Böylece on altı yaşındaki genç ve tecrübesiz hakan, İngiliz elçisinin te’siri ve teklifi ile mason Reşîd Paşa’nın hazırladığı Gülhâne Hatt-ı Hümâyûnu’nu îlân etmekle koca Osmanlı Devleti’nin yıkılma ve yok olma devrine bir kapı açmış ve bu hatâsı devlete ve millete çok pahalıya mâl olmuştur. Böylece tanzîmât ile Avrupa’nın üstünlüğü kabul edilmiş oldu. Sultan üçüncü Selîm ve İkinci Mahmûd hanların yenilik teşebbüslerinde Osmanlı geleneklerinin ve İslâm’a bağlılığının devamı için bâzı gayretler sarfedilmesine karşılık, bu ferman ile girişilen yeniliklerde Avrupa’yı her hususta model almak esas ve bu durum da memlekette her alanda görülen ikiliğe sebeb oldu. Bâzı iç ve dış hâdiseler neticesinde îlân edilen tanzîmât fermânı Avrupalılara yaranmayı ve onların desteğini sağlamayı gaye edinmişti. Ancak ne onlara yaranılabildi, ne de destekleri sağlanabildi (Bkz. Tanzîmât).
Tanzîmât fermanının yayınlanmasından sonra Mısır’a karşı İngiltere’nin ön ayak olması ile, Mehmed Ali Paşa’yı tutan Fransa dışarıda bırakılarak, Osmanlı, İngiltere, Rusya, Prusya ve Avusturya devletleri Londra’da bir araya geldi ve 15 Temmuz 1840’da Londra andlaşması imzalandı. Buna göre, anlaşmaya imza koyan devletler Mehmed Ali Paşa’ya onar günlük iki ültimatom vereceklerdi. Mısır vâlisi ilk on gün içinde Osmanlı donanmasını İstanbul’a yollayacak, Girid, Adana, Suriye, Lübnan, Hicaz’ı boşaltacak, oğullarına intikâl suretiyle Mısır, Sûdan ve kayd-ı hayât şartıyla Filistin, Mehmed Ali Paşa’ya Osmanlı Devleti’nin vâlisi olarak verilecekti. Buna uymadığı takdirde ikinci on gün içinde Filistin alınacak, sâdece Mısır-Sûdan verilecek, buna da riâyet etmezse Mısır da ondan alınacaktı. Andlaşmayı imzalayan dört devlet bu iş için gerekti askeri, pâdişâhın emrine vereceklerdi. Ültimatomlar, hâriciye müsteşarı Sâdık Bey vasıtasıyla, Mısır vâlisine bildirildi. Mehmed Ali Paşa bu ültimatomları kabul etmediğini bildirdi.
Hâriciye nâzırı durumu derhâl diğer devletlere bildirerek, gereğinin yapılmasını istedi. Rusya ile Prusya Londra andlaşmasının şartlarına uymayarak asker göndermedi. İngiltere ve Avusturya, Bâb-ı âlînin taleb ettiği askeri ve filoları yolladı. Osmanlı kuvvetleri ile birleşen müttefik kuvvetler, 1840 senesi Eylül ayında Beyrut’a çıktı. Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrâhim Paşa, Beyrut yakınlarında kesin şekilde mağlûb edildi. Suriye ve Filistin halkına kötü davrandığı için, halk, İbrâhim Paşa aleyhine ve Osmanlı lehine ayaklandı. Osmanlı askeri 16 Ekim 1840 günü Trablusşam’a, 4 Kasım 1840 günü Akka’ya, 13 Kasım 1840 günü Haleb’e, 29 Aralık 1840 günü Şam’a girdi. İbrâhim Paşa, Mısır’a kaçıp canını zor kurtardı. İki yüz bin kişilik ordusundan sâdece altmış bin kişisi kurtulabildi. Osmanlı ordusu Mısır topraklarına girdiği sırada, İngilizler Osmanlı Devleti’ne oyun oynadı. Londra andlaşmasına göre Mehmed Ali Paşa’nın Mısır’dan çıkarılması gerekiyordu. 27 Kasım 1840 günü Mısır ile İngiltere arasında yapılan anlaşma ile, Mehmed Ali Paşa, ikinci ültimatomun şartlarına uyacağını bildirince, İngiltere Bâb-ı âlî’den Mısır ile Sudan’ın ırsî olarak Mehmed Ali’ye bırakılmasını istedi. Bundan maksadları, ileride Mısır’ı yalnız bırakıp, işgal etmekti. Bunun üzerine Reşîd Paşa, sultan Abdülmecîd’e 24 Mayıs 1841 günü Mısır fermanını yayınlattı. Bu ferman, 1914 senesine kadar Mısır’ın bir çeşit anayasası olarak kalmıştır. Fermana göre, artık Mısır, Osmanlı pâdişâhı tarafından tâyin edilen Kavalalı hânedânı mensuplarınca idare edilecekti. Mehmed Ali Paşa, fermanın bir fıkrasına göre herhangi bir hükme aykırı davranış hâlinde, Mısır’ın Kavalalı sülâlesinden alınacağını bildiği için fermana aynen uydu. Böylece, Osmanlı Devleti’ni senelerdir uğraştıran, zayıf düşmesine yol açan Mısır mes’elesi, İngilizlerin arzu ettiği şekilde hâlledildi. Sultan Abdülmecîd Han, 1842’de Mehmed Ali Paşa’ya vezirliğin üstünde sadâret payesi verdi. Bu paye ondan sonra gelen vâlilere de verildi. Mısır vâlisi protokolde, hânedân üyeleri, sadrâzam ve şeyhülislâmdan sonra, devletin üçüncü büyük görevlisi olarak yer aldı.
Mısır mes’elesi hâlledildikten sonra, 13 Temmuz 1841’de Osmanlı, İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya ve Prusya devletleri Londra’da tekrar bir araya gelerek Boğazlar andlaşması imzalandı. 1833’de Ruslarla imzalanan Hünkâr iskelesi andlaşmasının hükümlerini ortadan kaldıran bu andlaşmaya göre, Karadeniz’de sahili bulunan Rusya ve Osmanlı devletlerinden başka hiçbir devlet, bu denizde donanma bulunduramıyacaktı. Hiç bir harp gemisi boğazlardan geçip Marmara’ya giremiyecekti. Harp hâlinde boğazlardan geçecek yabancı devletlere âit harp gemilerini Osmanlı Devleti tâyin edecekti. Böylece Rus donanması Karadeniz’de habsolunmuş oluyordu. Rusya’nın böyle bir andlaşmaya imza koymasının başlıca sebebi, İngiltere’nin dostluğunu kazanarak sulh yolu ile Osmanlı topraklarını bölüşmekti. Fakat İngiltere, Fransa’yı Ortadoğu’da etkisiz hâle getirip, Mısır mes’elesi ile Osmanlı Devleti üzerinde bir çeşit ekonomik, siyâsî ve kültürel vesayet kurmak ve elde ettiği imtiyazlı durumu paylaşmak istemediğinden, Rusya ile beraber hareket etmek istemiyordu. Ayrıca Hindistan ve Hind yolu için tehlike gördüğü Osmanlı Devleti’ni Rusya ile meşgul ederek Hindistan’da ve Ortadoğuda istediğini yapıyordu.
Mısır mes’elesinde yenilgiye uğrayan Fransa, Lübnan’a musallat oldu. Burada bulunan katolik mârûnî kabîlesini, Lübnan’daki haçlılar devri Fransız hâkimiyetinin hâtırası saydığından, kendisini Suriye sahillerinin vârisi kabul ediyordu. Kışkırtmaları sonunda 1843’de Lübnan’da mârûnîler ile dürzîler arasında çarpışmalar başladı. İki kabîle arasındaki çarpışmalar şiddetli bir şekilde devam ederken, 1845 senesinde Osmanlı hükûmeti bâzı tedbirler atarak Fransız kışkırtmalarını önlemeye çalıştı. Lübnan dağlarında birisi mârûnîlere, diğeri de dürzîlere âit otonom iki kaza kuruldu ve bunlar Sayda vâlisine bağlandı.
Tahta geçişinin ilk senelerini iç ve dış olaylar ile uğraşmakla geçiren sultan Abdülmecîd, devleti kısmen huzura kavuşturdu. Islâhat işleri ve iç mes’eleler ile uğraşmak imkânını buldu. 24 Haziran 1844 târihinde halka yakın olmak, beldeleri bizzat görmek için seyâhata çıktı ve deniz yoluyla İzmit, Mudanya, Bursa, Gelibolu ve Çanakkale’ye gitti. Daha sonra Limni, Midilli ve Sakız adalarındaki kaleleri ziyaret etti. 1846 senesi Nisan ayı ortalarında devlet işlerini yerinde incelemek üzere karayolu ile Tuna kıyılarına gitti. Silistre’den Varna’ya geçti ve deniz yoluyla İstanbul’a döndü. Aynı senenin Temmuz ayında İstanbul’a gelen Mısır vâlisi Mehmed Ali Paşa’nın özel ziyaretini kabul etti.
1848 senesinde Avrupa’da başlayan ihtilâller sırasında Fransa’da meşrûtiyet yıkılarak cumhuriyet îlân edildi. Bu sırada Avusturya’da Macarlar, Rusya’da ise Lehler bağımsızlık için ayaklandılar. İsyanı Avusturya ve Rusya çok kanlı bir şekilde bastırdı. Bu durum, Fransız ve İngiliz kamuoyunda Rusya, aleyhine büyük bir tepkinin çıkmasına sebeb oldu. Macar ve Leh milliyetçilerinin liderleri Osmanlı topraklarına girerek hükûmetten sığınma hakkı istediler. Sultan Abdülmecîd Han, kendisine sığınan müttecîleri, Rusya ve Avusturya’nın savaş tehdidlerine rağmen geri vermedi. Sultân’ın bu hareketi Osmanlı Devleti’nin itibârını çok arttırdı. Rusya ve Avusturya’ya karşı Fransız ve İngiliz ortak desteğini sağladı. Avusturya ve Rusya’da bastırılan isyânlar Osmanlı Devleti’nde memleketeyn (Eflak-Boğdan) denen iki Romen prensliğine de sıçradı. Halk isyân ederek prenslerini tahttan indirdiler. Osmanlı ordusu Romanya’ya girdi. Keçecizâde Fuâd Efendi, olağanüstü hâl müfettişi olarak Bükreş’e gönderildi ve sert tedbirler alındı. Bu durum karşısında Rus ordusu Moldavya’yı işgal etti. 1849 senesinde iki devlet Baltalimanı andlaşması ile işgal ettikleri topraklardan çekildiler. Böylece iki devlet arasındaki anlaşmazlık geçici bir neticeye bağlanmış oldu.
....
Babası.................... : Mahmûd Han-II
Annesi.................... : Bezm-i âlem Sultan
Doğumu.................. : 25 Nisan 1823
Vefâtı..................... : 25 Haziran 1861
Tahta Geçişi............ : 1 Temmuz 1839
Saltanat Müddeti..... : 21 sene
Halîfelik Sırası......... : 96
Osmanlı sultanlarının otuz birincisi ve İslâm halîfelerinin doksan altıncısı. Sultan İkinci Mahmûd Han’ın oğlu olup, 25 Nisan 1823 târihinde Bezm-i âlem Vâlide Sultan’dan doğdu. Mükemmel bir tahsîl gördü ve iyi derecede Fransızca öğrendi. Avrupa’da yayınlanan neşriyatı yakından tâkib eden Abdulmecîd Han yenilik tarafdârıydı. Babasının 1 Temmuz 1839’da vefâtı üzerine tahta çıktı.
Genç yaşta pâdişâh olan Abdulmecîd Han’ın devlet idaresinde yeterli tecrübesi yoktu. Buna karşılık babasının başlattığı ıslâhat hareketlerini devam ettireceğini îlân etti. Fakat bu sırada devlet ileri gelenleri arasındaki rekabet ve kıskançlık son safhada idi. Sultan İkinci Mahmûd Han’ın cenaze merasimi sırasında Meclis-i vâlâ-yı ahkâm-ı adliyye reîsi Koca Hüsrev Paşa, sadrâzam Mehmed Emin Rauf Paşa’dan 2 Temmuz 1839’da mühr-i hümâyûnu zorla alıp, kendini sadrâzam îlân ettirdi. Bu sırada Osmanlı, Mısır ile muhârebe hâlinde idi. Bu sebeble sultan Abdulmecîd Han mes’eleyi kurcalamadı ve Hüsrev Paşa’nın sadrâzamlığını kabul etti. Sultan Abdulmecîd Han Mısır mes’elesini hâlletmek istediğinden. Mısır vâlisi Mehmed Ali Paşa’ya Köse Akif Efendi’yi göndererek af ettiğini bildirdi ve ordu ve donanmaya harekâtı kesme emri verdi. Bu esnada Nizib bozgunu haberi İstanbul’a gelmişti. Çanakkale boğazı açıklarında bulunan Osmanlı donanmasının kaptanı Âhmed Fevzi Paşa, rakibi olan Hüsrev Paşa’nın sadrâzam olmasından çekinerek, emrindeki donanmayı Mısır’a götürüp Mehmed Ali Paşa’ya teslim etti. Bu yüzden kaptân-ı derya Ahmed Fevzi Paşa hâin ve firârî lakaplarıyla tanındı. Kısa bir süre sonra da Nizip’te Osmanlı ordusu kumandanı Hâfız Mehmed Paşa’nın, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın kuvvetleri karşısında büyük bir bozguna uğradığı haberi geldi. Böylece ordusuz ve donanmaşız kalan Osmanlı Devleti karşısında cesaret alan Mısır vâlisi, Sultan ile anlaşmaya yanaşmadı.
Sultan Abdülmecîd Han, devleti bu zor durumdan kurtarmak için çâreler aradı. Avrupa’dan yeni dönen Mustafa Reşîd Paşa’nın telkinleri ile Avrupa’nın yardımını sağlamak için Gülhâne Hatt-ı Hümâyûnu adı ile meşhur olan tanzîmât fermanının yayınlanmasını kabul etti. Mustafa Reşîd Paşa’nın 3 Kasım 1839 günü, Gülhâne meydanında bizzat Sultân’ın da hazır bulunduğu bir topluluk önünde okuduğu hatt-ı hümâyûn ile Tanzîmât-ı Hayriyye îlân edildi. Böylece on altı yaşındaki genç ve tecrübesiz hakan, İngiliz elçisinin te’siri ve teklifi ile mason Reşîd Paşa’nın hazırladığı Gülhâne Hatt-ı Hümâyûnu’nu îlân etmekle koca Osmanlı Devleti’nin yıkılma ve yok olma devrine bir kapı açmış ve bu hatâsı devlete ve millete çok pahalıya mâl olmuştur. Böylece tanzîmât ile Avrupa’nın üstünlüğü kabul edilmiş oldu. Sultan üçüncü Selîm ve İkinci Mahmûd hanların yenilik teşebbüslerinde Osmanlı geleneklerinin ve İslâm’a bağlılığının devamı için bâzı gayretler sarfedilmesine karşılık, bu ferman ile girişilen yeniliklerde Avrupa’yı her hususta model almak esas ve bu durum da memlekette her alanda görülen ikiliğe sebeb oldu. Bâzı iç ve dış hâdiseler neticesinde îlân edilen tanzîmât fermânı Avrupalılara yaranmayı ve onların desteğini sağlamayı gaye edinmişti. Ancak ne onlara yaranılabildi, ne de destekleri sağlanabildi (Bkz. Tanzîmât).
Tanzîmât fermanının yayınlanmasından sonra Mısır’a karşı İngiltere’nin ön ayak olması ile, Mehmed Ali Paşa’yı tutan Fransa dışarıda bırakılarak, Osmanlı, İngiltere, Rusya, Prusya ve Avusturya devletleri Londra’da bir araya geldi ve 15 Temmuz 1840’da Londra andlaşması imzalandı. Buna göre, anlaşmaya imza koyan devletler Mehmed Ali Paşa’ya onar günlük iki ültimatom vereceklerdi. Mısır vâlisi ilk on gün içinde Osmanlı donanmasını İstanbul’a yollayacak, Girid, Adana, Suriye, Lübnan, Hicaz’ı boşaltacak, oğullarına intikâl suretiyle Mısır, Sûdan ve kayd-ı hayât şartıyla Filistin, Mehmed Ali Paşa’ya Osmanlı Devleti’nin vâlisi olarak verilecekti. Buna uymadığı takdirde ikinci on gün içinde Filistin alınacak, sâdece Mısır-Sûdan verilecek, buna da riâyet etmezse Mısır da ondan alınacaktı. Andlaşmayı imzalayan dört devlet bu iş için gerekti askeri, pâdişâhın emrine vereceklerdi. Ültimatomlar, hâriciye müsteşarı Sâdık Bey vasıtasıyla, Mısır vâlisine bildirildi. Mehmed Ali Paşa bu ültimatomları kabul etmediğini bildirdi.
Hâriciye nâzırı durumu derhâl diğer devletlere bildirerek, gereğinin yapılmasını istedi. Rusya ile Prusya Londra andlaşmasının şartlarına uymayarak asker göndermedi. İngiltere ve Avusturya, Bâb-ı âlînin taleb ettiği askeri ve filoları yolladı. Osmanlı kuvvetleri ile birleşen müttefik kuvvetler, 1840 senesi Eylül ayında Beyrut’a çıktı. Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrâhim Paşa, Beyrut yakınlarında kesin şekilde mağlûb edildi. Suriye ve Filistin halkına kötü davrandığı için, halk, İbrâhim Paşa aleyhine ve Osmanlı lehine ayaklandı. Osmanlı askeri 16 Ekim 1840 günü Trablusşam’a, 4 Kasım 1840 günü Akka’ya, 13 Kasım 1840 günü Haleb’e, 29 Aralık 1840 günü Şam’a girdi. İbrâhim Paşa, Mısır’a kaçıp canını zor kurtardı. İki yüz bin kişilik ordusundan sâdece altmış bin kişisi kurtulabildi. Osmanlı ordusu Mısır topraklarına girdiği sırada, İngilizler Osmanlı Devleti’ne oyun oynadı. Londra andlaşmasına göre Mehmed Ali Paşa’nın Mısır’dan çıkarılması gerekiyordu. 27 Kasım 1840 günü Mısır ile İngiltere arasında yapılan anlaşma ile, Mehmed Ali Paşa, ikinci ültimatomun şartlarına uyacağını bildirince, İngiltere Bâb-ı âlî’den Mısır ile Sudan’ın ırsî olarak Mehmed Ali’ye bırakılmasını istedi. Bundan maksadları, ileride Mısır’ı yalnız bırakıp, işgal etmekti. Bunun üzerine Reşîd Paşa, sultan Abdülmecîd’e 24 Mayıs 1841 günü Mısır fermanını yayınlattı. Bu ferman, 1914 senesine kadar Mısır’ın bir çeşit anayasası olarak kalmıştır. Fermana göre, artık Mısır, Osmanlı pâdişâhı tarafından tâyin edilen Kavalalı hânedânı mensuplarınca idare edilecekti. Mehmed Ali Paşa, fermanın bir fıkrasına göre herhangi bir hükme aykırı davranış hâlinde, Mısır’ın Kavalalı sülâlesinden alınacağını bildiği için fermana aynen uydu. Böylece, Osmanlı Devleti’ni senelerdir uğraştıran, zayıf düşmesine yol açan Mısır mes’elesi, İngilizlerin arzu ettiği şekilde hâlledildi. Sultan Abdülmecîd Han, 1842’de Mehmed Ali Paşa’ya vezirliğin üstünde sadâret payesi verdi. Bu paye ondan sonra gelen vâlilere de verildi. Mısır vâlisi protokolde, hânedân üyeleri, sadrâzam ve şeyhülislâmdan sonra, devletin üçüncü büyük görevlisi olarak yer aldı.
Mısır mes’elesi hâlledildikten sonra, 13 Temmuz 1841’de Osmanlı, İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya ve Prusya devletleri Londra’da tekrar bir araya gelerek Boğazlar andlaşması imzalandı. 1833’de Ruslarla imzalanan Hünkâr iskelesi andlaşmasının hükümlerini ortadan kaldıran bu andlaşmaya göre, Karadeniz’de sahili bulunan Rusya ve Osmanlı devletlerinden başka hiçbir devlet, bu denizde donanma bulunduramıyacaktı. Hiç bir harp gemisi boğazlardan geçip Marmara’ya giremiyecekti. Harp hâlinde boğazlardan geçecek yabancı devletlere âit harp gemilerini Osmanlı Devleti tâyin edecekti. Böylece Rus donanması Karadeniz’de habsolunmuş oluyordu. Rusya’nın böyle bir andlaşmaya imza koymasının başlıca sebebi, İngiltere’nin dostluğunu kazanarak sulh yolu ile Osmanlı topraklarını bölüşmekti. Fakat İngiltere, Fransa’yı Ortadoğu’da etkisiz hâle getirip, Mısır mes’elesi ile Osmanlı Devleti üzerinde bir çeşit ekonomik, siyâsî ve kültürel vesayet kurmak ve elde ettiği imtiyazlı durumu paylaşmak istemediğinden, Rusya ile beraber hareket etmek istemiyordu. Ayrıca Hindistan ve Hind yolu için tehlike gördüğü Osmanlı Devleti’ni Rusya ile meşgul ederek Hindistan’da ve Ortadoğuda istediğini yapıyordu.
Mısır mes’elesinde yenilgiye uğrayan Fransa, Lübnan’a musallat oldu. Burada bulunan katolik mârûnî kabîlesini, Lübnan’daki haçlılar devri Fransız hâkimiyetinin hâtırası saydığından, kendisini Suriye sahillerinin vârisi kabul ediyordu. Kışkırtmaları sonunda 1843’de Lübnan’da mârûnîler ile dürzîler arasında çarpışmalar başladı. İki kabîle arasındaki çarpışmalar şiddetli bir şekilde devam ederken, 1845 senesinde Osmanlı hükûmeti bâzı tedbirler atarak Fransız kışkırtmalarını önlemeye çalıştı. Lübnan dağlarında birisi mârûnîlere, diğeri de dürzîlere âit otonom iki kaza kuruldu ve bunlar Sayda vâlisine bağlandı.
Tahta geçişinin ilk senelerini iç ve dış olaylar ile uğraşmakla geçiren sultan Abdülmecîd, devleti kısmen huzura kavuşturdu. Islâhat işleri ve iç mes’eleler ile uğraşmak imkânını buldu. 24 Haziran 1844 târihinde halka yakın olmak, beldeleri bizzat görmek için seyâhata çıktı ve deniz yoluyla İzmit, Mudanya, Bursa, Gelibolu ve Çanakkale’ye gitti. Daha sonra Limni, Midilli ve Sakız adalarındaki kaleleri ziyaret etti. 1846 senesi Nisan ayı ortalarında devlet işlerini yerinde incelemek üzere karayolu ile Tuna kıyılarına gitti. Silistre’den Varna’ya geçti ve deniz yoluyla İstanbul’a döndü. Aynı senenin Temmuz ayında İstanbul’a gelen Mısır vâlisi Mehmed Ali Paşa’nın özel ziyaretini kabul etti.
1848 senesinde Avrupa’da başlayan ihtilâller sırasında Fransa’da meşrûtiyet yıkılarak cumhuriyet îlân edildi. Bu sırada Avusturya’da Macarlar, Rusya’da ise Lehler bağımsızlık için ayaklandılar. İsyanı Avusturya ve Rusya çok kanlı bir şekilde bastırdı. Bu durum, Fransız ve İngiliz kamuoyunda Rusya, aleyhine büyük bir tepkinin çıkmasına sebeb oldu. Macar ve Leh milliyetçilerinin liderleri Osmanlı topraklarına girerek hükûmetten sığınma hakkı istediler. Sultan Abdülmecîd Han, kendisine sığınan müttecîleri, Rusya ve Avusturya’nın savaş tehdidlerine rağmen geri vermedi. Sultân’ın bu hareketi Osmanlı Devleti’nin itibârını çok arttırdı. Rusya ve Avusturya’ya karşı Fransız ve İngiliz ortak desteğini sağladı. Avusturya ve Rusya’da bastırılan isyânlar Osmanlı Devleti’nde memleketeyn (Eflak-Boğdan) denen iki Romen prensliğine de sıçradı. Halk isyân ederek prenslerini tahttan indirdiler. Osmanlı ordusu Romanya’ya girdi. Keçecizâde Fuâd Efendi, olağanüstü hâl müfettişi olarak Bükreş’e gönderildi ve sert tedbirler alındı. Bu durum karşısında Rus ordusu Moldavya’yı işgal etti. 1849 senesinde iki devlet Baltalimanı andlaşması ile işgal ettikleri topraklardan çekildiler. Böylece iki devlet arasındaki anlaşmazlık geçici bir neticeye bağlanmış oldu.
....
Devamını görmek için lütfen giriş yapınız veya Üye Olunuz.