2012-01-18 23:58
Tarih Haber / Toplumsal hafıza Osmanlı yı unutmuyor
Toplumsal hafıza Osmanlı yı unutmuyor
Fransa Osmanlı için düşman olduğu kadar fırsat geldiğinde arkadan vurulacak bir müttefiktir’ diyen tarihçi Erhan Afyoncu, toplumsal bellekten geçmişe dair izlerin silinemeyeceğini söylüyor.
Gülcan Tezcan / İSTANBUL
Fransa’nın Soykırım Yasası’na onay vermesiyle Başbakan Erdoğan, Sarkozy’e Kanuni’nin Fransuva’ya yazdığı ünlü mektubu hatırlattı. Tarihçi Erhan Afyoncu da Ahmet Önal ve Uğur Demir’le birlikte kaleme aldığı Fransa’ya Osmanlı Tokadı adlı kitapta geçmişten bugüne Fransa ile ilişkilerimizi gözler önüne sererken Osmanlı’nın gücüne bir kez daha dikkat çekiyor. Afyoncu’ya Osmanlı-Fransa ilişkilerini ve bugüne yansımalarını sorduk.
Fransa ile ilgili yaşanan son gelişmelerin ardından Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa Kralı Fransuva’ya yazdığı mektup bir kez daha gündeme geldi. Kitabınızda tek örneğin bu olmadığını görüyoruz. Başka çarpıcı örnekler neler?
Fransız kralları yalnızca harici düşmanlarına karşı Osmanlı’dan yardım istememiş, kendi ülkelerinde otoritelerini sağlayabilmek için de aynı yola başvurmuşlar. 1589’da Fransa tahtına çıkan, ancak ülkesindeki birçok Katolik şehir tarafından tanınmayan IV. Henri, bunlardan biriydi. IV. Henri, kendisine itaat etmeyen şehirlere otoritesini kabul ettirmek için çareyi Osmanlı padişahına müracaatta buldu. Avusturya harpleri ile uğraşan Osmanlı yönetimi Fransa’ya askeri yardımda bulunamadıysa da yeni padişah III. Mehmed, Marsilya’nın ileri gelenlerine iki kapıcı ile bir mektup göndererek krallarına itaat etmelerini emretmişti.
Fransa Osmanlı ilişkileri konusunda sizin en çok şaşırtan bilgi ne oldu?
Ben uzun senelerdir Osmanlı tarihi ile meşgul olmama rağmen bu kitabı yazarken bir kez daha imparatorluğun gücü karşısında etkilendim. Öyle bir güç ki bütün Avrupa devletleri bununla bir şekilde ilişki kurmak istiyor veya tehlikesinden kurtulmak için çabalıyor. İstanbul’da daimi elçilikler kurmak için İngiltere, Fransa, Hollanda, Rusya âdeta birbiriyle yarışıyor. Buna mukabil imparatorluğun bu gücü idarecilerin gözünü kör etmiş falan da değil. Gayette Avrupa’daki olaylar yakından takip ediliyor, iç çekişmeler kışkırtılıyor. Uzun soluklu planlar yapılıyor. Protestanlığın teşvik edilmesi, Fransa’ya kapitülasyonlar verilmesi bu uzun soluklu planların birer göstergesi.
Türkiye Cumhuriyeti’ne tahammülsüzlüğün altında yatan neden geçmişten gelen bu öfke mi?
Fransa için Osmanlı ve Müslüman Türk öncelikle bir düşmandır. Haçlı seferlerinde Fransa’nın başrolü oynadığı hatırlandığında anlatmak istediğimiz daha iyi anlaşılır. Bunun yanında Fransa için Osmanlı düşman olduğu kadar da zorunlu ancak fırsat geldiğinde arkadan vurulacak bir müttefiktir. Türkiye Cumhuriyeti ve Türklere karşı Fransa’nın takındığı sert tutumun arkasında elbette yalnızca tarihî miras etkili değildir. Fakat bu mirasın etkisi hiç de küçümsenmeyecek kadardır. İnsanların hafızaları gibi toplumların da hafızaları vardır. Batılı toplumsal hafızada Türklerin çok da iyi bir yer ettiğini söylemek mümkün değil. Bir kere düşünün Orta Avrupa’ya kadar hâkimiyet kurmuşsunuz, Avrupa’nın siyasî, iktisadî ve dinî yapısının şekillenmesinde doğrudan veya dolaylı olarak etkili olmuşsunuz ve tarihin bugüne kadar gördüğü iki imparatorluktan birini kurmuşsunuz. Bunlar kolay kabul edilir ve toplumsal hafızalardan silinecek etkenler değildir. Bugün Türkiye’nin Avrupa ülkeleri ile olan münasebetlerinde bu olumsuz bakışın etkili olmadığını söylemek için kör olmak gerek. Toplumsal hafızadaki bu Türk algısı kadar Fransa’nın günübirlik politikaları, kurulmaya çalışılan yeni dünya düzeninde Türkiye ile Fransa’nın birçok bölgede çıkarlarının çatışması ve kendi tarihi tecrübesi de Ermeni meselesindeki tutumunda etkili olmuştur.
Gülcan Tezcan / İSTANBUL
Fransa’nın Soykırım Yasası’na onay vermesiyle Başbakan Erdoğan, Sarkozy’e Kanuni’nin Fransuva’ya yazdığı ünlü mektubu hatırlattı. Tarihçi Erhan Afyoncu da Ahmet Önal ve Uğur Demir’le birlikte kaleme aldığı Fransa’ya Osmanlı Tokadı adlı kitapta geçmişten bugüne Fransa ile ilişkilerimizi gözler önüne sererken Osmanlı’nın gücüne bir kez daha dikkat çekiyor. Afyoncu’ya Osmanlı-Fransa ilişkilerini ve bugüne yansımalarını sorduk.
Fransa ile ilgili yaşanan son gelişmelerin ardından Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa Kralı Fransuva’ya yazdığı mektup bir kez daha gündeme geldi. Kitabınızda tek örneğin bu olmadığını görüyoruz. Başka çarpıcı örnekler neler?
Fransız kralları yalnızca harici düşmanlarına karşı Osmanlı’dan yardım istememiş, kendi ülkelerinde otoritelerini sağlayabilmek için de aynı yola başvurmuşlar. 1589’da Fransa tahtına çıkan, ancak ülkesindeki birçok Katolik şehir tarafından tanınmayan IV. Henri, bunlardan biriydi. IV. Henri, kendisine itaat etmeyen şehirlere otoritesini kabul ettirmek için çareyi Osmanlı padişahına müracaatta buldu. Avusturya harpleri ile uğraşan Osmanlı yönetimi Fransa’ya askeri yardımda bulunamadıysa da yeni padişah III. Mehmed, Marsilya’nın ileri gelenlerine iki kapıcı ile bir mektup göndererek krallarına itaat etmelerini emretmişti.
Fransa Osmanlı ilişkileri konusunda sizin en çok şaşırtan bilgi ne oldu?
Ben uzun senelerdir Osmanlı tarihi ile meşgul olmama rağmen bu kitabı yazarken bir kez daha imparatorluğun gücü karşısında etkilendim. Öyle bir güç ki bütün Avrupa devletleri bununla bir şekilde ilişki kurmak istiyor veya tehlikesinden kurtulmak için çabalıyor. İstanbul’da daimi elçilikler kurmak için İngiltere, Fransa, Hollanda, Rusya âdeta birbiriyle yarışıyor. Buna mukabil imparatorluğun bu gücü idarecilerin gözünü kör etmiş falan da değil. Gayette Avrupa’daki olaylar yakından takip ediliyor, iç çekişmeler kışkırtılıyor. Uzun soluklu planlar yapılıyor. Protestanlığın teşvik edilmesi, Fransa’ya kapitülasyonlar verilmesi bu uzun soluklu planların birer göstergesi.
Türkiye Cumhuriyeti’ne tahammülsüzlüğün altında yatan neden geçmişten gelen bu öfke mi?
Fransa için Osmanlı ve Müslüman Türk öncelikle bir düşmandır. Haçlı seferlerinde Fransa’nın başrolü oynadığı hatırlandığında anlatmak istediğimiz daha iyi anlaşılır. Bunun yanında Fransa için Osmanlı düşman olduğu kadar da zorunlu ancak fırsat geldiğinde arkadan vurulacak bir müttefiktir. Türkiye Cumhuriyeti ve Türklere karşı Fransa’nın takındığı sert tutumun arkasında elbette yalnızca tarihî miras etkili değildir. Fakat bu mirasın etkisi hiç de küçümsenmeyecek kadardır. İnsanların hafızaları gibi toplumların da hafızaları vardır. Batılı toplumsal hafızada Türklerin çok da iyi bir yer ettiğini söylemek mümkün değil. Bir kere düşünün Orta Avrupa’ya kadar hâkimiyet kurmuşsunuz, Avrupa’nın siyasî, iktisadî ve dinî yapısının şekillenmesinde doğrudan veya dolaylı olarak etkili olmuşsunuz ve tarihin bugüne kadar gördüğü iki imparatorluktan birini kurmuşsunuz. Bunlar kolay kabul edilir ve toplumsal hafızalardan silinecek etkenler değildir. Bugün Türkiye’nin Avrupa ülkeleri ile olan münasebetlerinde bu olumsuz bakışın etkili olmadığını söylemek için kör olmak gerek. Toplumsal hafızadaki bu Türk algısı kadar Fransa’nın günübirlik politikaları, kurulmaya çalışılan yeni dünya düzeninde Türkiye ile Fransa’nın birçok bölgede çıkarlarının çatışması ve kendi tarihi tecrübesi de Ermeni meselesindeki tutumunda etkili olmuştur.