2012-02-04 00:22
Tarih Haber / Atıf Hocadan Özür Dile
Atıf Hocadan Özür Dile
Rahmetli İskilipli Atıf Hoca 4 Şubat 1926 Yılında Ankara’da eski meclis binasının önünde idam edildi. Bu idamı gerçekleştirenler Atıf Hocayı yıllarca halktan gizlediler. Öyle ki böylesine bir büyük olayı Çorumlular hatta İskilipliler bile tam olarak bilmiyorlar. İskilipli Atıf Hocayı haksız yere idam edenler kendi zalimliklerini gizlemek için başka birçok olayı gizledikleri gibi bu olayı da gizlediler. Mezarı bile ne zorluklarla yıllar sonra bulunabildi.
Ufak bir araştırma yapan herkes Atıf Hoca’nın hak yolunda şehit olduğunu görür. Zalimlerin hesaplamadıkları bir gerçek vardır ki Allah yolunda öldürülenler ölü değildir. Zalimler her ne kadar şehitleri yok etmeye unutturmaya halkın zihninden silmeye çalışsalar da onları unutturamazlar. Şehitleri unutturmaya çalışanlar kendileri ya unutulurlar ya da zalimlikleriyle halkların zihinlerinde yer alırlar. Gün dönünce lanetler zalimlerin üzerine yağar.
Atıf Hoca Çorumludur. Çorumun İskilip ilçesi doğumludur. Çocukluk ve gençlik dönemleri İskilip’te geçmiştir. Tahsil için İstanbul’a gitmiş Fatih medreselerinden mezun olmuş bir Osmanlı âlimidir. Osmanlı döneminde birçok görevler yapmış cesur, çalışkan bir kimsedir. İnancında zora ve zorbaya geri adım atmayan bir dava adamıdır. Toplumsal gelişmeleri yakından takip ve tenkit eden, düşündüklerini yazarak paylaşan bir aydındır. Osmanlı devletini parçalayan, yıkan jön Türklere ve onların oluşturduğu ittihat ve terakkiye hep karşı çıkmıştır. Atıf Hoca basit bir medrese muallimi değildir. İlim adamıdır. İslam ilimlerini çok iyi bilir birçok konuda hatırı sayılır görüşleri vardır. 1910 yılında Atıf Hoca günümüz YÖK başkanlığına muadil medreseler müfettişliğine tayin edilmiştir. İstanbul’da basılıp Osmanlı’nın hüküm sürdüğü üç kıtada dağıtılan mecmualarda, gazetelerde makaleleri yayınlanmıştır. Yazıları “Beyanül’l Hak”, “Sebülürreşat”, “Mahfel” dergileri ile “Alemdar” gazetesinde çıkmıştır. Mehmet Akif, Said-i Nursi, Eşref Sencer Kuşçubaşı ve Eşref Edip gibi devrin önemli şahsiyetleri ile görüşmelerde bulunur ilmi yazılar ve aktüel makaleler yazardı.
Rahmetli İskilip’li Atıf Hoca iki dönem arasında yaşamış bir ilim adamıdır. Atıf Hoca Osmanlı döneminde yapılan yeniliklere, yanlışlıklara dikkat çekmiş ve İslami sınırların aşılmaması gerektiğini, batının teknolojisinin dışında bir şeyin alınmasının doğru olmadığını hep vurgulamıştır. Atıf Hoca batılılaşma konusun da iki gruba ayrılan Osmanlı aydınlarının şeriatçı grubunda yer almıştır; çünkü o zamanın hürriyetçileri batılıların hayat tarzlarını dâhil her şeylerini almayı hürriyet olarak kabul ediyorlardı. Bu hürriyetçilerin önemli kimseleri ittihat ve terakkinin elemanlarıydı. İttihatçılar darbe yapıp Abdülhamid’i tahttan indirmişler iktidar olup her türlü batı zihniyetini hayata geçirmeye çalışıyorlardı. İşte bu dönemde Atıf Hoca şeriatı ve İslami hayatı zedeleyecek faaliyetlerden kaçınılmasından yanaydı. Ama bunu fiiliyat haline döküp halkı tahrik etmek istemedi. Talihsizlik şu ki ittihatçılar şeriatçı olmadıkları halde Osmanlıyı savaşa soktu. Birinci dünya savaşı sonucunda ittihatçıların lideri durumundakiler kaçtı ve toplum başsız kaldı. İnsanlar kurtuluş yolları aramaya başladılar. Sonunda bir zamanların iktidarı durumundaki İttihat ve Terakkicileri de bu işten pay almak için örgütlerini yeniden düzenlediler. Örgütler mücadelesini eski ittihatçılardan oluşan bir grup kazandı. Müdafaa cemiyetleri tek elde birleşti. Ankara’da büyük meclisi açıldı. Kurtuluş savaşı başladı.
Bu savaşta bir kısım insanlar padişahın imzaladığı Mondros mütarekesine bağlı kalınmasını, kurtuluşun silahla gerçekleşmeyeceğini, padişahın etrafında sağlam durmanın doğru olacağını, savunuyorlardı.
Bu arada birçok insan her iki tarafa da katılmadı. İki gruba ayrılan Anadolu idarecileri yüzünden halk ikiye ayrıldı. İnsanlar hem birbirleri ile mücadele ettiler hem de düşmanla mücadele ettiler. Sonuçta düşmanla mücadeleyi kazananlar aynı zamanda içerdeki mücadeleyi de kazandılar. Mücadeleci iki gruptan kaybedenler, kazananlara boyun eğmek zorunda kaldı.
Lozan anlaşmasıyla birlikte yeni kurulan devlet, Osmanlıdan kalanlara ve kurtuluş savaşı sırasında farklı düşünenlere karşı tasfiye harekâtı başlattı. Özel mahkemeler kuruldu. Çeşitli bahanelerle temizlik harekâtı gerçekleştirildi. Kemalist politikaların en önemlilerinden birisi şapka devrimiydi. Birileri, şapka devriminin İslami hassasiyeti olan âlimleri ve halkı rahatsız edeceğini biliyordu. Böylece şapka devrimi sayesinde rahatsız oldukları ve halkın teveccüh ettiği şahsiyetleri ortaya çıkardılar, istiklal mahkemelerinde hoyratça ve zalimce katlettiler.
Bu şapka devrimi bahanesiyle Rize bombalandı. 15 Aralık 1925 Günü “biz zorla şapka giymek istemiyoruz sarığımız bize yeter” diye ulu cami etrafında toplanan halkın üzerine jandarmalar ateş açtı 17 kişi öldü. Hamidiye savaş gemisi Rize’yi topa tuttu. Halk korkutuldu sindirildi. O zamandan kalan şu şiir ve türkü manidardır:
“Atma Hamidiye atma din kardeşiyüz
Ula şapkada giyeceğuz vergide vereceğuz”
Bu acıklı türküyü yazdıran adamlar bir gün içinde 143 kişinin yargılama işlemini bitirdiler on dört kişi on beşer yıla, yirmi iki kişi onar yıla, on dokuz kişi beşer yıl kalebent denilen ağır hapis cezasına çarptırıldı. İstiklal mahkemesinin hızla verdiği kararla sekiz kişi ulu caminin önünde kurulan darağacında hemen asıldı. Aynı durumlar Erzurum’da da gerçekleşti Erzurum’da birçok insan bundan zarar gördü ve birçokları asıldı. En acı olaylardan birisi Şalcı Şöhret bacının başına gelenler. Şöhret bacı yetimlerine bakmak için şal örüp satan bir kadındır. Erzurum’da çıkan şapka olaylarında hiçbir suçu, şapkayla hiçbir ilgisi olmadığı halde devrim karşıtı kabul edilip idam edildi.-
Seyyar istiklal mahkemeleri tarafından yurdun her yerinde göze batan kim varsa şapka bahane edilerek asıldı ve ağır cezalara çarptırıldı.
Rahmetli hemşerimiz Atıf Hoca hedef insanlardan birisiydi. Atıf Hocada şapka kanunu çıkmadan önce yazmış olduğu “frenk mukallitliği” adlı kitabı bahane edilerek Ankara’da basit bir yargılamayla doğru dürüst delil olmadan idam edildi. Esasında İskilipli Atıf Hocanın idam gerekçesi gizliydi; Atıf Hoca devrime karşıydı. Hiçbir yönlendirmeye katılmadığı halde Atıf Hoca sadece devrime karşı olduğu için asıldı. Atıf hoca mazlumdu ve iyi bir âlimdi. Âlimce davrandı. Atıf Hocanın son sözü ise, “Ben bu zalimlerle ancak mahkeme-i Kübra’da hesaplaşacağım” oldu.
Biz İlke-Der olarak şu anda zulme uğrayan tüm insanlara her hususta yardım etmeyi prensip edinmiş bir deneğiz. Ancak, zulüm her zaman vardı. Geçmişimizde pek çok insan mazlum olarak şehit edildi, yok edildi. Biz bu günümüzü daha iyi anlayabilmemiz için geçmişte yaşanan acı olayları da bu topluma hatırlatmayı bir görev biliyoruz. Bu bağlamda rahmetli Hemşerimiz mazlum şehit Atıf Hoca Efendinin yeterince tanınmadığını ve ya kasıtlı tanıtılmadığını düşünerek şehadet yıldönümünde bazı faaliyetler yapmayı uygun gördük. Mehmet Sılay’ın İskilipli Atıf Hoca adlı kitabından 300 adet getirdik “İlke-Der’in Düşünen Topluma Hediyesi” adı altında ücretsiz dağıtacağız. İstiyoruz ki insanlar bu kitabı okusunlar ve çevrelerini aydınlatsınlar. Ayrıca Atıf Hocanın hayatıyla ilgili bir bildiri hazırlayıp broşür şeklinde halka dağıtmayı planlıyoruz, İskilipli Atıf Hoca efendinin hayatını konu edinen “Kelebekler Sonsuza Uçar” filmini hediye edeceğiz. Ölüm yıldönümü olan 4 Şubat Cuma Günü İskilip’te bulunan mezarı başında Atıf Hocayı anacağız, bu anma programlarımıza tüm hassas kardeşlerimizi davet ediyoruz.
Atıf Hoca Konusunda yöneticilerin yapacağı çok şeyler var. Her şeyden önce Atıf Hoca Efendi için devlet özür dilemelidir. Aslında devlet tüm Müslümanlardan özür dilemelidir. Çorum’da doğmuş ve Çorum’un adını Şehadetiyle tüm dünyaya duyurmuş bu mazlum şehidin anısına şimdiye kadar hiçbir çalışma yapılmamıştır. Sorumlular Atıf Hocanın adını parklara, caddelere verebilir. Cami dernekleri camilerine Atıf Hoca ismini verebilirler. Atıf Hoca bu toprakların yetiştirdiği âlim bir insandır adı bir kütüphaneye verilebilir. Birçok organizasyona Atıf Hocanın adı verilebilir.
Böylece toplumumuzda tarihimizle ilgili bir bilinç oluşsun. Atıf Hoca Efendinin üzerimizdeki hakkı ödensin; bundan sonra da zulme yeltenenler bu toplumdan çekinsin. Sözlerimi şairin şu dizeleri ile bitiriyorum:
“Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.”
Ufak bir araştırma yapan herkes Atıf Hoca’nın hak yolunda şehit olduğunu görür. Zalimlerin hesaplamadıkları bir gerçek vardır ki Allah yolunda öldürülenler ölü değildir. Zalimler her ne kadar şehitleri yok etmeye unutturmaya halkın zihninden silmeye çalışsalar da onları unutturamazlar. Şehitleri unutturmaya çalışanlar kendileri ya unutulurlar ya da zalimlikleriyle halkların zihinlerinde yer alırlar. Gün dönünce lanetler zalimlerin üzerine yağar.
Atıf Hoca Çorumludur. Çorumun İskilip ilçesi doğumludur. Çocukluk ve gençlik dönemleri İskilip’te geçmiştir. Tahsil için İstanbul’a gitmiş Fatih medreselerinden mezun olmuş bir Osmanlı âlimidir. Osmanlı döneminde birçok görevler yapmış cesur, çalışkan bir kimsedir. İnancında zora ve zorbaya geri adım atmayan bir dava adamıdır. Toplumsal gelişmeleri yakından takip ve tenkit eden, düşündüklerini yazarak paylaşan bir aydındır. Osmanlı devletini parçalayan, yıkan jön Türklere ve onların oluşturduğu ittihat ve terakkiye hep karşı çıkmıştır. Atıf Hoca basit bir medrese muallimi değildir. İlim adamıdır. İslam ilimlerini çok iyi bilir birçok konuda hatırı sayılır görüşleri vardır. 1910 yılında Atıf Hoca günümüz YÖK başkanlığına muadil medreseler müfettişliğine tayin edilmiştir. İstanbul’da basılıp Osmanlı’nın hüküm sürdüğü üç kıtada dağıtılan mecmualarda, gazetelerde makaleleri yayınlanmıştır. Yazıları “Beyanül’l Hak”, “Sebülürreşat”, “Mahfel” dergileri ile “Alemdar” gazetesinde çıkmıştır. Mehmet Akif, Said-i Nursi, Eşref Sencer Kuşçubaşı ve Eşref Edip gibi devrin önemli şahsiyetleri ile görüşmelerde bulunur ilmi yazılar ve aktüel makaleler yazardı.
Rahmetli İskilip’li Atıf Hoca iki dönem arasında yaşamış bir ilim adamıdır. Atıf Hoca Osmanlı döneminde yapılan yeniliklere, yanlışlıklara dikkat çekmiş ve İslami sınırların aşılmaması gerektiğini, batının teknolojisinin dışında bir şeyin alınmasının doğru olmadığını hep vurgulamıştır. Atıf Hoca batılılaşma konusun da iki gruba ayrılan Osmanlı aydınlarının şeriatçı grubunda yer almıştır; çünkü o zamanın hürriyetçileri batılıların hayat tarzlarını dâhil her şeylerini almayı hürriyet olarak kabul ediyorlardı. Bu hürriyetçilerin önemli kimseleri ittihat ve terakkinin elemanlarıydı. İttihatçılar darbe yapıp Abdülhamid’i tahttan indirmişler iktidar olup her türlü batı zihniyetini hayata geçirmeye çalışıyorlardı. İşte bu dönemde Atıf Hoca şeriatı ve İslami hayatı zedeleyecek faaliyetlerden kaçınılmasından yanaydı. Ama bunu fiiliyat haline döküp halkı tahrik etmek istemedi. Talihsizlik şu ki ittihatçılar şeriatçı olmadıkları halde Osmanlıyı savaşa soktu. Birinci dünya savaşı sonucunda ittihatçıların lideri durumundakiler kaçtı ve toplum başsız kaldı. İnsanlar kurtuluş yolları aramaya başladılar. Sonunda bir zamanların iktidarı durumundaki İttihat ve Terakkicileri de bu işten pay almak için örgütlerini yeniden düzenlediler. Örgütler mücadelesini eski ittihatçılardan oluşan bir grup kazandı. Müdafaa cemiyetleri tek elde birleşti. Ankara’da büyük meclisi açıldı. Kurtuluş savaşı başladı.
Bu savaşta bir kısım insanlar padişahın imzaladığı Mondros mütarekesine bağlı kalınmasını, kurtuluşun silahla gerçekleşmeyeceğini, padişahın etrafında sağlam durmanın doğru olacağını, savunuyorlardı.
Bu arada birçok insan her iki tarafa da katılmadı. İki gruba ayrılan Anadolu idarecileri yüzünden halk ikiye ayrıldı. İnsanlar hem birbirleri ile mücadele ettiler hem de düşmanla mücadele ettiler. Sonuçta düşmanla mücadeleyi kazananlar aynı zamanda içerdeki mücadeleyi de kazandılar. Mücadeleci iki gruptan kaybedenler, kazananlara boyun eğmek zorunda kaldı.
Lozan anlaşmasıyla birlikte yeni kurulan devlet, Osmanlıdan kalanlara ve kurtuluş savaşı sırasında farklı düşünenlere karşı tasfiye harekâtı başlattı. Özel mahkemeler kuruldu. Çeşitli bahanelerle temizlik harekâtı gerçekleştirildi. Kemalist politikaların en önemlilerinden birisi şapka devrimiydi. Birileri, şapka devriminin İslami hassasiyeti olan âlimleri ve halkı rahatsız edeceğini biliyordu. Böylece şapka devrimi sayesinde rahatsız oldukları ve halkın teveccüh ettiği şahsiyetleri ortaya çıkardılar, istiklal mahkemelerinde hoyratça ve zalimce katlettiler.
Bu şapka devrimi bahanesiyle Rize bombalandı. 15 Aralık 1925 Günü “biz zorla şapka giymek istemiyoruz sarığımız bize yeter” diye ulu cami etrafında toplanan halkın üzerine jandarmalar ateş açtı 17 kişi öldü. Hamidiye savaş gemisi Rize’yi topa tuttu. Halk korkutuldu sindirildi. O zamandan kalan şu şiir ve türkü manidardır:
“Atma Hamidiye atma din kardeşiyüz
Ula şapkada giyeceğuz vergide vereceğuz”
Bu acıklı türküyü yazdıran adamlar bir gün içinde 143 kişinin yargılama işlemini bitirdiler on dört kişi on beşer yıla, yirmi iki kişi onar yıla, on dokuz kişi beşer yıl kalebent denilen ağır hapis cezasına çarptırıldı. İstiklal mahkemesinin hızla verdiği kararla sekiz kişi ulu caminin önünde kurulan darağacında hemen asıldı. Aynı durumlar Erzurum’da da gerçekleşti Erzurum’da birçok insan bundan zarar gördü ve birçokları asıldı. En acı olaylardan birisi Şalcı Şöhret bacının başına gelenler. Şöhret bacı yetimlerine bakmak için şal örüp satan bir kadındır. Erzurum’da çıkan şapka olaylarında hiçbir suçu, şapkayla hiçbir ilgisi olmadığı halde devrim karşıtı kabul edilip idam edildi.-
Seyyar istiklal mahkemeleri tarafından yurdun her yerinde göze batan kim varsa şapka bahane edilerek asıldı ve ağır cezalara çarptırıldı.
Rahmetli hemşerimiz Atıf Hoca hedef insanlardan birisiydi. Atıf Hocada şapka kanunu çıkmadan önce yazmış olduğu “frenk mukallitliği” adlı kitabı bahane edilerek Ankara’da basit bir yargılamayla doğru dürüst delil olmadan idam edildi. Esasında İskilipli Atıf Hocanın idam gerekçesi gizliydi; Atıf Hoca devrime karşıydı. Hiçbir yönlendirmeye katılmadığı halde Atıf Hoca sadece devrime karşı olduğu için asıldı. Atıf hoca mazlumdu ve iyi bir âlimdi. Âlimce davrandı. Atıf Hocanın son sözü ise, “Ben bu zalimlerle ancak mahkeme-i Kübra’da hesaplaşacağım” oldu.
Biz İlke-Der olarak şu anda zulme uğrayan tüm insanlara her hususta yardım etmeyi prensip edinmiş bir deneğiz. Ancak, zulüm her zaman vardı. Geçmişimizde pek çok insan mazlum olarak şehit edildi, yok edildi. Biz bu günümüzü daha iyi anlayabilmemiz için geçmişte yaşanan acı olayları da bu topluma hatırlatmayı bir görev biliyoruz. Bu bağlamda rahmetli Hemşerimiz mazlum şehit Atıf Hoca Efendinin yeterince tanınmadığını ve ya kasıtlı tanıtılmadığını düşünerek şehadet yıldönümünde bazı faaliyetler yapmayı uygun gördük. Mehmet Sılay’ın İskilipli Atıf Hoca adlı kitabından 300 adet getirdik “İlke-Der’in Düşünen Topluma Hediyesi” adı altında ücretsiz dağıtacağız. İstiyoruz ki insanlar bu kitabı okusunlar ve çevrelerini aydınlatsınlar. Ayrıca Atıf Hocanın hayatıyla ilgili bir bildiri hazırlayıp broşür şeklinde halka dağıtmayı planlıyoruz, İskilipli Atıf Hoca efendinin hayatını konu edinen “Kelebekler Sonsuza Uçar” filmini hediye edeceğiz. Ölüm yıldönümü olan 4 Şubat Cuma Günü İskilip’te bulunan mezarı başında Atıf Hocayı anacağız, bu anma programlarımıza tüm hassas kardeşlerimizi davet ediyoruz.
Atıf Hoca Konusunda yöneticilerin yapacağı çok şeyler var. Her şeyden önce Atıf Hoca Efendi için devlet özür dilemelidir. Aslında devlet tüm Müslümanlardan özür dilemelidir. Çorum’da doğmuş ve Çorum’un adını Şehadetiyle tüm dünyaya duyurmuş bu mazlum şehidin anısına şimdiye kadar hiçbir çalışma yapılmamıştır. Sorumlular Atıf Hocanın adını parklara, caddelere verebilir. Cami dernekleri camilerine Atıf Hoca ismini verebilirler. Atıf Hoca bu toprakların yetiştirdiği âlim bir insandır adı bir kütüphaneye verilebilir. Birçok organizasyona Atıf Hocanın adı verilebilir.
Böylece toplumumuzda tarihimizle ilgili bir bilinç oluşsun. Atıf Hoca Efendinin üzerimizdeki hakkı ödensin; bundan sonra da zulme yeltenenler bu toplumdan çekinsin. Sözlerimi şairin şu dizeleri ile bitiriyorum:
“Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.”