2013-07-28 15:42
Tarih Haber / 90. Yılında Lozan
90. Yılında Lozan
Ancak Lozan’ı da yürürlükten kaldırmak isteyen emperyalizmin ve onun ülkemizdeki uzantılarının, yerli işbirlikçilerinin çabaları hızlanmış durumda. Türkiye’nin hukuksal anlamda tapu senedi, diplomatik düzlemde temeli olan Lozan’ı yok sayma, hiç olmazsa delme girişimlerine karşı ise gerekli yanıt ne yazık ki verilemiyor. Lozan’a yönelik çullanışlar, en üst düzeyde yapılıyor. Diplomasideki ustalığını Lozan’dan önce Mudanya Mütarekesi’nde kanıtlayan İsmet Paşa, sadece iktidar mahfillerinde değil, kendi partisinde de hedefe oturtuluyor.
Lozan’ı doğru kavramak için tarih, hukuk, iktisat, siyaset bilmek, tarihsel belleğe ve bilince sahip olmak gerekir. Her olayı kendi nesnel koşullarında tartıp, incelemek, dönemin kuvvet dengesini gözetmek şarttır. Stratejinin üç temel unsuru olan kuvvet, zaman ve mekân dikkate alınmadan, siyasi, iktisadi, askeri, toplumsal güç unsurları hesaba katılmadan, emperyalizmin tahlili yapılmadan Lozan anlaşılmaz. Dahası, Lozan’dan önce Sevr Antlaşması’nda, Londra ve Paris Konferanslarında Türklere dayatılanlar da iyi bilinmelidir. Ancak o zaman, 151. maddesinde “Azınlıklar konusunda müttefiklerin bundan sonra alacağı tüm kararları Osmanlı Devleti peşinen kabul eder” hükmü bulunan Sevr de, Lozan da daha doğru anlaşılır.
Anımsamakta yarar var. Birinci Dünya Savaşı Osmanlı Devleti’nin terekesi nedeniyle çıkmıştır. O savaşta bölgemiz, enerji zenginliği de dikkate alınarak bölüşülmüştür. Savaş, Osmanlı’nın paylaşımı için yapıldığından, tarihten habersiz cahillerin öne sürdüğü gibi, Osmanlı’nın savaş dışı kalması mümkün değildir. Nitekim devleti yönetenlerin savaş dışı kalma yönündeki önerilerine dönemin emperyalist merkezleri hiç itibar etmemiştir. Kaldı ki, Osmanlı Devleti, Almanya’nın yanında savaşa katılmasa bile, hatta savaşı Almanya kazansa dahi, Osmanlı açısından sonuç değişmeyecektir. Çünkü savaşın nedeni ve en büyük ganimeti Osmanlı topraklarıdır. Osmanlı’nın savaşa girişinin zamanı ve yöntemi tartışılsa dahi, savaş dışı kalmasının olanaksız olduğu açıktır.
Lozan’da hem Birinci Dünya Savaşı hem de Kurtuluş Savaşı’nın hesabı birlikte görülmüştür. Ve Birinci Dünya Savaşı’nın ardından imzalanan hiçbir antlaşma Lozan kadar kapsamlı, kalıcı olmamıştır. Oysa Lozan’ı düzenleyen devletler, konferansı öncelikle Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçlandırılması için tasarlamışlardır. Türkiye ise konferansa Birinci Dünya Savaşı’nın mağlup devleti olarak değil, Kurtuluş Savaşı’nın galip devleti olarak katıldığını başından itibaren ısrarla vurgulamıştır. İsmet Paşa’nın Türk heyetine başkanlık etmesinin önemli gerekçelerinden biri de, galip devletin komutanlarından biri olarak cephelerden gelmiş olmasıdır. Bu nedenle yüksek bir özgüvene, psikolojik avantaja sahiptir. Bu sayede kapitülasyonlara kesinlikle karşı çıkmış, egemenlik, bağımsızlık ve eşitlikten ödün vermemiştir.
Lozan’ı beğenmeyenlere anımsatmak gerekir: İsmet Paşa, İngilizler tarafından biraz yumuşatılarak önüne konan Sevr projesine direnip, Türkiye’nin tezlerinde ısrar ederken, İstanbul henüz işgal altındadır.
Lozan’ı doğru kavramak için tarih, hukuk, iktisat, siyaset bilmek, tarihsel belleğe ve bilince sahip olmak gerekir. Her olayı kendi nesnel koşullarında tartıp, incelemek, dönemin kuvvet dengesini gözetmek şarttır. Stratejinin üç temel unsuru olan kuvvet, zaman ve mekân dikkate alınmadan, siyasi, iktisadi, askeri, toplumsal güç unsurları hesaba katılmadan, emperyalizmin tahlili yapılmadan Lozan anlaşılmaz. Dahası, Lozan’dan önce Sevr Antlaşması’nda, Londra ve Paris Konferanslarında Türklere dayatılanlar da iyi bilinmelidir. Ancak o zaman, 151. maddesinde “Azınlıklar konusunda müttefiklerin bundan sonra alacağı tüm kararları Osmanlı Devleti peşinen kabul eder” hükmü bulunan Sevr de, Lozan da daha doğru anlaşılır.
Anımsamakta yarar var. Birinci Dünya Savaşı Osmanlı Devleti’nin terekesi nedeniyle çıkmıştır. O savaşta bölgemiz, enerji zenginliği de dikkate alınarak bölüşülmüştür. Savaş, Osmanlı’nın paylaşımı için yapıldığından, tarihten habersiz cahillerin öne sürdüğü gibi, Osmanlı’nın savaş dışı kalması mümkün değildir. Nitekim devleti yönetenlerin savaş dışı kalma yönündeki önerilerine dönemin emperyalist merkezleri hiç itibar etmemiştir. Kaldı ki, Osmanlı Devleti, Almanya’nın yanında savaşa katılmasa bile, hatta savaşı Almanya kazansa dahi, Osmanlı açısından sonuç değişmeyecektir. Çünkü savaşın nedeni ve en büyük ganimeti Osmanlı topraklarıdır. Osmanlı’nın savaşa girişinin zamanı ve yöntemi tartışılsa dahi, savaş dışı kalmasının olanaksız olduğu açıktır.
Lozan’da hem Birinci Dünya Savaşı hem de Kurtuluş Savaşı’nın hesabı birlikte görülmüştür. Ve Birinci Dünya Savaşı’nın ardından imzalanan hiçbir antlaşma Lozan kadar kapsamlı, kalıcı olmamıştır. Oysa Lozan’ı düzenleyen devletler, konferansı öncelikle Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçlandırılması için tasarlamışlardır. Türkiye ise konferansa Birinci Dünya Savaşı’nın mağlup devleti olarak değil, Kurtuluş Savaşı’nın galip devleti olarak katıldığını başından itibaren ısrarla vurgulamıştır. İsmet Paşa’nın Türk heyetine başkanlık etmesinin önemli gerekçelerinden biri de, galip devletin komutanlarından biri olarak cephelerden gelmiş olmasıdır. Bu nedenle yüksek bir özgüvene, psikolojik avantaja sahiptir. Bu sayede kapitülasyonlara kesinlikle karşı çıkmış, egemenlik, bağımsızlık ve eşitlikten ödün vermemiştir.
Lozan’ı beğenmeyenlere anımsatmak gerekir: İsmet Paşa, İngilizler tarafından biraz yumuşatılarak önüne konan Sevr projesine direnip, Türkiye’nin tezlerinde ısrar ederken, İstanbul henüz işgal altındadır.