2013-09-01 23:13
Tarih Haber / Suriye nin ve bütün Ortadoğu nun kapılarını açan rüya
Suriye nin ve bütün Ortadoğu nun kapılarını açan rüya
Fatih döneminde gergin olan Memlük- Osmanlı ilişkileri İkinci Bâyezid zamanında düzelmişti. Yavuz Sultan Selim zamanında Portekizliler, Memlük Devleti üzerinde baskılarını artırmışlardı. Yavuz’un ilk yıllarında da iki devletin ilişkileri iyi durumdaydı. Ancak Memlükler’in Çaldıran Savaşı’ndan sonra Safeviler’le antlaşma yapması ilişkilerin bozulmasına sebep oldu.
Yavuz’a davet
Osmanlı tarihçisi ve şeyhülislamı Hoca Sadeddin Efendi, Yavuz Sultan Selim’in musahibi olan babası Hasan Can’dan naklen ilginç bir rüya anlatır. Yavuz Sultan Selim geceleri çoğu zaman uyumaz, kitap okur ve yanında bulunan Hasan Can’a dünya ahvalinden bahsedermiş. Hasan Can bir gece, uyuya kaldığı için, sultanın yanına ancak sabah ezanından sonra gidebilmişti. Yavuz, görünmeyişinin sebebini sorduğu vakit Hasan Can, “birkaç gecedir uykusuz kaldığından, bu gece gaflete geldiğini ve hizmetlerinden mahrum, olduğunu” söyleyerek, af diledi. Bunun üzerine, sultan “Ne düş gördün beyan eyle” buyurdu. Hasan Can, rüya görmediğini söylediyse de, sultan hem sözlerinde ısrar etti hem de bir rüya görmemesini hayretle karşıladı.
Memlük seferini düşündü
Rüya meselesi kapandıktan sonra sultan Hasan Can’ı bir iş için Kapı Ağası Hasan Ağa’nın bulunduğu yere gönderdi. Hasan Can, oraya gittiğinde kilercibaşı, saray ağası ve Hazinedarbaşı Mehmed Ağa birbirleriyle konuşuyor, Kapıcıbaşı Hasan Ağa da ağlıyordu. Hasan Ağa gördüğü bir rüyanın etkisinde kaldığı için ağlıyordu. Kapıcıbaşı, kendisini etkileyen rüyasını şöyle anlattı:
“Bu gece rüyamda, şimdi bulunduğumuz şu kapının vurulduğunu duydum. Kapıya gittiğim vakit onun aralık olduğunu ve dışarıda Arap kılığında bayraklı ve silahlı birçok insanın toplandığını gördüm. Ayrıca kapının hemen yanında dört kişi vardı. Bunlardan kapıyı çalanın elinde padişahın ‘ak sancağı’ görülüyordu. Bu zât bana dedi ki ‘Bilirmisin niye gelmişiz.’ Ben de ‘Buyurun’ dedim. ‘Bu gördüğün kimseler Resulullah’ın ashabıdır. Bizi Hazreti Resulullah gönderip, Selim Han’a selametti ve buyurdu ki, kalkıp gelsin ki Haremeyn hizmeti ona buyruldu. Gördüğün dört kişiden bu Ebu Bekir-i Sıddık, bu Ömerü’l-Faruk, bu Osman-ı Zi’n- Nureyn, seninle konuşan ben ise Ebu Talib oğlu Ali’yim. Var Selim Han’a söyle’ dedi ve hepsi ortadan kayboldular. Ben dehşetle kendimden geçip, terlemişim ve sabaha kadar baygın kalmışım.”
Rüyayı dikkatle dinleyen Hasan Can, hemen sultanın yanına dönerek, rüyayı “Bu Hasan kulunuz görmediyse başka bir Hasan kulunuz” görmüştür diyerek izah edince Yavuz “Sana demezmiyiz ki biz, bir tarafa memur olmadan hareket etmemişiz” demişti. Sultan, bu rüyadan sonra Memlük seferini düşünmeye başladı.
Haremeyn’de Osmanlı hâkimiyeti
Memlükler’e tâbi olan Mekke şerifleri Mısır’ın fethinin ardından Osmanlı hâkimiyetini tanıdılar. Mekke şerifi oğlu Ebu Nümeyy’i göndererek Osmanlı hâkimiyetini tanımıştı. Böylece İslâmiyet’in kutsal toprakları Osmanlılar’ın kontrolü altına girdi.
İki devlet arasındaki durum gergindi
Bu yıllarda Osmanlılar’ın, Maraş ve civarında hüküm süren Dulkadirli Beyliği’ni ortadan kaldırmaları iki devlet arasındaki durumu daha da gerginleştirmişti. Memlük hükümdarı Kansu Gavri’nin Dulkadirli Beyliği’nin son beyi Alaüddevle Bey’in oğluna verilmesini istemesi ve İran üzerine yürüyen Osmanlı ordusuna karşı harekete geçmesi, Yavuz’un hedefinin değişmesine sebep oldu.
Mektuplar gönderdi
Osmanlılar zaten Hint ticaret yollarının Portekizliler yüzünden kapanmasından ve İslamiyet’in kutsal topraklarının tehdit altında olmasından dolayı Memlük topraklarında hâkimiyet kurmalarının zorunlu olduğunu anlamışlardı. Memlükler’e karşı harekete geçmeleri için bir kıvılcım gerekiyordu. Onu da Osmanlı İmparatorluğu’nun büyümesinin kendilerinin aleyhine olduğunu anlayan ve bunu bir an önce durdurmak için harekete geçen Kansu Gavri yaktı.
24 Ağustos 1516’da Halep yakınlarında Mercidabık‘ta meydana gelen savaşta hiçbir varlık gösteremeyip, hükümdarlarını kaybeden Memlük ordusu büyük bir mağlubiyete uğradı ve Suriye Osmanlılar’ın eline geçti. Kansu Gavri’nin son zamanlarında Mısır ve Suriye ahalisinden bazı kimseler ve bazı Memlük emirleri Yavuz’a kendi hükümdarlarını şikâyet eden mektuplar göndermişlerdi. Osmanlı idarecileri, bu Memlük beyleri ile temas kurmuşlar ve Mercidabık Savaşı sırasında Halep Emiri Hayır Bey bir grup Memlük’le beraber Osmanlılar’a katılmıştı. Suriye’nin ardında Ürdün, Lübnan, Filistin ve İsrail’in bulunduğu yerler fethedildi.
Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethi
Yavuz, Mercidabık’tan sonra bütün Suriye’ye hakim olmuştu. Bu arada Mısır’da hükümdar seçilen Tumanbay’a, Osmanlı İmparatorluğu’na tâbi olup, vergi vermek şartıyla Gazze’den itibaren Mısır’ı bırakmayı teklif etti, ancak bu isteği kabul görmedi. Memlükler, Yavuz’un ordusuyla çölü aşmaya cesaret edemeyeceğini düşünüyorlardı. Osmanlılar çölü geçmeye kalktıklarında ise ordularının büyük bir kısmı zayiata uğrayacak ve kalanı da yorgun bir halde yakalanıp yok edilecekti. Ancak yağan yağmurların da yardımıyla Osmanlı ordusu Sina Çölü’nü rahatlıkla geçti.
Kahire’nin kuzey doğusundaki Ridaniyye sahrasında 22 Ocak 1517’de meydana gelen savaşta Memlük kuvvetlerini bir kez daha mağlup etti. Ancak bu mağlubiyete rağmen Tumanbay pes etmedi, Kahire’de sokak savaşlarıyla Osmanlı’ya karşı koymaya çalıştı. Bir taraftan Memlükler her yerde takip edilirken, diğer taraftan da itaat etmiş Memlük emirleri, kadılar ve Abbasi halifesi kullanılarak direnişin kırılmasına çalışıldı. Son Memlük sultanı Tumanbay’ın yakalanıp asılmasının ardından (19 Nisan 1517) Mısır’da Osmanlı denetimi kurulabildi.
Portekiz tehdidi
Ortadoğu’nun önemli bir kısmına sahip olan Memlük Devleti, Cidde’ye çıkan ve Mekke ve Medine’yi tehdit eden Portekizliler’in ilerleyişini durduramıyordu. Hindistan’dan mal akışı da Portekizliler yüzünden azalmıştı. Bu durum ise Mısır’ın zenginliğinin sona ermesi demekti.
Düşmanlıktan dostluğa
Memlükler, Portekiz tehlikesi üzerine Fatih dönemi ve İkinci Bâyezid’in ilk yıllarında Osmanlı İmparatorluğu ile aralarında gelişen kötü ilişkilerini düzeltip, İkinci Bâyezid’in hükümdarlığının sonlarına doğru Portekizliler’e karşı Osmanlı donanmasının yardımını almışlardı.
Yavuz’a davet
Osmanlı tarihçisi ve şeyhülislamı Hoca Sadeddin Efendi, Yavuz Sultan Selim’in musahibi olan babası Hasan Can’dan naklen ilginç bir rüya anlatır. Yavuz Sultan Selim geceleri çoğu zaman uyumaz, kitap okur ve yanında bulunan Hasan Can’a dünya ahvalinden bahsedermiş. Hasan Can bir gece, uyuya kaldığı için, sultanın yanına ancak sabah ezanından sonra gidebilmişti. Yavuz, görünmeyişinin sebebini sorduğu vakit Hasan Can, “birkaç gecedir uykusuz kaldığından, bu gece gaflete geldiğini ve hizmetlerinden mahrum, olduğunu” söyleyerek, af diledi. Bunun üzerine, sultan “Ne düş gördün beyan eyle” buyurdu. Hasan Can, rüya görmediğini söylediyse de, sultan hem sözlerinde ısrar etti hem de bir rüya görmemesini hayretle karşıladı.
Memlük seferini düşündü
Rüya meselesi kapandıktan sonra sultan Hasan Can’ı bir iş için Kapı Ağası Hasan Ağa’nın bulunduğu yere gönderdi. Hasan Can, oraya gittiğinde kilercibaşı, saray ağası ve Hazinedarbaşı Mehmed Ağa birbirleriyle konuşuyor, Kapıcıbaşı Hasan Ağa da ağlıyordu. Hasan Ağa gördüğü bir rüyanın etkisinde kaldığı için ağlıyordu. Kapıcıbaşı, kendisini etkileyen rüyasını şöyle anlattı:
“Bu gece rüyamda, şimdi bulunduğumuz şu kapının vurulduğunu duydum. Kapıya gittiğim vakit onun aralık olduğunu ve dışarıda Arap kılığında bayraklı ve silahlı birçok insanın toplandığını gördüm. Ayrıca kapının hemen yanında dört kişi vardı. Bunlardan kapıyı çalanın elinde padişahın ‘ak sancağı’ görülüyordu. Bu zât bana dedi ki ‘Bilirmisin niye gelmişiz.’ Ben de ‘Buyurun’ dedim. ‘Bu gördüğün kimseler Resulullah’ın ashabıdır. Bizi Hazreti Resulullah gönderip, Selim Han’a selametti ve buyurdu ki, kalkıp gelsin ki Haremeyn hizmeti ona buyruldu. Gördüğün dört kişiden bu Ebu Bekir-i Sıddık, bu Ömerü’l-Faruk, bu Osman-ı Zi’n- Nureyn, seninle konuşan ben ise Ebu Talib oğlu Ali’yim. Var Selim Han’a söyle’ dedi ve hepsi ortadan kayboldular. Ben dehşetle kendimden geçip, terlemişim ve sabaha kadar baygın kalmışım.”
Rüyayı dikkatle dinleyen Hasan Can, hemen sultanın yanına dönerek, rüyayı “Bu Hasan kulunuz görmediyse başka bir Hasan kulunuz” görmüştür diyerek izah edince Yavuz “Sana demezmiyiz ki biz, bir tarafa memur olmadan hareket etmemişiz” demişti. Sultan, bu rüyadan sonra Memlük seferini düşünmeye başladı.
Haremeyn’de Osmanlı hâkimiyeti
Memlükler’e tâbi olan Mekke şerifleri Mısır’ın fethinin ardından Osmanlı hâkimiyetini tanıdılar. Mekke şerifi oğlu Ebu Nümeyy’i göndererek Osmanlı hâkimiyetini tanımıştı. Böylece İslâmiyet’in kutsal toprakları Osmanlılar’ın kontrolü altına girdi.
İki devlet arasındaki durum gergindi
Bu yıllarda Osmanlılar’ın, Maraş ve civarında hüküm süren Dulkadirli Beyliği’ni ortadan kaldırmaları iki devlet arasındaki durumu daha da gerginleştirmişti. Memlük hükümdarı Kansu Gavri’nin Dulkadirli Beyliği’nin son beyi Alaüddevle Bey’in oğluna verilmesini istemesi ve İran üzerine yürüyen Osmanlı ordusuna karşı harekete geçmesi, Yavuz’un hedefinin değişmesine sebep oldu.
Mektuplar gönderdi
Osmanlılar zaten Hint ticaret yollarının Portekizliler yüzünden kapanmasından ve İslamiyet’in kutsal topraklarının tehdit altında olmasından dolayı Memlük topraklarında hâkimiyet kurmalarının zorunlu olduğunu anlamışlardı. Memlükler’e karşı harekete geçmeleri için bir kıvılcım gerekiyordu. Onu da Osmanlı İmparatorluğu’nun büyümesinin kendilerinin aleyhine olduğunu anlayan ve bunu bir an önce durdurmak için harekete geçen Kansu Gavri yaktı.
24 Ağustos 1516’da Halep yakınlarında Mercidabık‘ta meydana gelen savaşta hiçbir varlık gösteremeyip, hükümdarlarını kaybeden Memlük ordusu büyük bir mağlubiyete uğradı ve Suriye Osmanlılar’ın eline geçti. Kansu Gavri’nin son zamanlarında Mısır ve Suriye ahalisinden bazı kimseler ve bazı Memlük emirleri Yavuz’a kendi hükümdarlarını şikâyet eden mektuplar göndermişlerdi. Osmanlı idarecileri, bu Memlük beyleri ile temas kurmuşlar ve Mercidabık Savaşı sırasında Halep Emiri Hayır Bey bir grup Memlük’le beraber Osmanlılar’a katılmıştı. Suriye’nin ardında Ürdün, Lübnan, Filistin ve İsrail’in bulunduğu yerler fethedildi.
Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethi
Yavuz, Mercidabık’tan sonra bütün Suriye’ye hakim olmuştu. Bu arada Mısır’da hükümdar seçilen Tumanbay’a, Osmanlı İmparatorluğu’na tâbi olup, vergi vermek şartıyla Gazze’den itibaren Mısır’ı bırakmayı teklif etti, ancak bu isteği kabul görmedi. Memlükler, Yavuz’un ordusuyla çölü aşmaya cesaret edemeyeceğini düşünüyorlardı. Osmanlılar çölü geçmeye kalktıklarında ise ordularının büyük bir kısmı zayiata uğrayacak ve kalanı da yorgun bir halde yakalanıp yok edilecekti. Ancak yağan yağmurların da yardımıyla Osmanlı ordusu Sina Çölü’nü rahatlıkla geçti.
Kahire’nin kuzey doğusundaki Ridaniyye sahrasında 22 Ocak 1517’de meydana gelen savaşta Memlük kuvvetlerini bir kez daha mağlup etti. Ancak bu mağlubiyete rağmen Tumanbay pes etmedi, Kahire’de sokak savaşlarıyla Osmanlı’ya karşı koymaya çalıştı. Bir taraftan Memlükler her yerde takip edilirken, diğer taraftan da itaat etmiş Memlük emirleri, kadılar ve Abbasi halifesi kullanılarak direnişin kırılmasına çalışıldı. Son Memlük sultanı Tumanbay’ın yakalanıp asılmasının ardından (19 Nisan 1517) Mısır’da Osmanlı denetimi kurulabildi.
Portekiz tehdidi
Ortadoğu’nun önemli bir kısmına sahip olan Memlük Devleti, Cidde’ye çıkan ve Mekke ve Medine’yi tehdit eden Portekizliler’in ilerleyişini durduramıyordu. Hindistan’dan mal akışı da Portekizliler yüzünden azalmıştı. Bu durum ise Mısır’ın zenginliğinin sona ermesi demekti.
Düşmanlıktan dostluğa
Memlükler, Portekiz tehlikesi üzerine Fatih dönemi ve İkinci Bâyezid’in ilk yıllarında Osmanlı İmparatorluğu ile aralarında gelişen kötü ilişkilerini düzeltip, İkinci Bâyezid’in hükümdarlığının sonlarına doğru Portekizliler’e karşı Osmanlı donanmasının yardımını almışlardı.