2014-08-27 20:55
Tarih Haber / Osmanlı Devletin de seçimler ve seçim kültürü
Osmanlı Devletin de seçimler ve seçim kültürü
Bu hafta Türkiye’de ilk defa cumhurbaşkanı halk tarafından seçildi. Bu seçim sırasında da adaylar seçimlerin demokratik olmadığını ve seçim yasaklarının ihlal edildiğini dile getirdiler. Bazı uzmanlarımız bunu köklü bir seçim kültürümüzün olmamasına bağladılar. İddialardan birisi Türk milletinin seçimlerle ve sandık kültürü ile ancak 1946 yılından sonra tanıştığı idi. Hâlbuki Türkiye’de seçim geleneği birçok batı ülkesinden bile eskidir. İlk mebus seçimlerini 1876 yılında yapmıştık.
İlk seçim tecrübesinde seçim kanunu bile yoktu
1876 yılında Osmanlı devletinde I. Meşrutiyet ilan edildi ve parlamenter sisteme geçildi. Dolayısıyla ilk defa güya halk tarafından mebus seçimi de yapılacaktı. Ne var ki seçimlerle yeni tanışan devletin, bir seçim kanunu dahi yoktu. İşin aciliyeti sebebiyle Sadrazam, yani başbakan Mithat Paşa derhal geçici bir seçim usul ve esasları talimatı hazırladı. Seçimler bu talimatlara göre yapılacaktı. Ancak imparatorluk sınırları hala çok genişti. Seçim yapmak da kolay bir iş değildi. Bu yüzden İstanbul’da ayrı, taşrada ayrı bir seçim sistemi uygulanmasına karar verildi. İstanbul’da mebuslar halkın oyuyla seçilecekti. Taşrada ise sadece idare meclisi üyeleri oy kullanacaktı.
Mebus olmak için emlak sahibi olma şartı vardı
Mithat Paşa’nın geçici seçim talimatnamesine göre İstanbul’da seçmen olabilmek için en az iki yıldır İstanbul’da oturuyor olmak lazımdı. Memurlar istifa etmeden aday olamıyordu. Asker ise en az teğmen rütbesinde olmalıydı. Taşrada seçilmek için Osmanlı vatandaşı olmak ve idare meclisi üyesi olmak şarttı. Mebus seçilmek için Türkçe bilmek, 25 yaşını doldurmuş olmak, cinayet ve siyasi suçtan mahkûm olmamak gerekiyordu. İlginçtir ki mebus, mutlaka bir emlak sahibi olmalıydı. Nitekim ilk mebuslar varlıklı ve kültürlü kişilerdi.
Osmanlı devletinde tecrübe edilen bu ilk seçimin bugünkü sistemle alakası yoktu. Koskoca imparatorlukta o günün koşullarında halkın doğrudan sandığa giderek oy kullanması zaten düşünülemezdi bile. Bu yüzden aslında yapılan seçim, seçilmişlerin seçimi idi. Örneğin İstanbul’da seçimin yapılacağı yerler 20 daireye ayrılmış, her daireden üye seçimine vekil olmak üzere ikişer kişi istenmişti. Bunların 20’si Müslüman, 9’u Rum, 6’sı Ermeni, 4’ü Yahudi, biri de Avrupalı idi. İşte bu 40 kişilik seçmenler İstanbul’un 10 mebusunu seçmişlerdi.
“93 Meclisi” üyelerinin üçte ikisi Müslüman’dı
Rumi takvime göre 93 yılında açıldığı için halk ilk meclise “93 Meclisi” diyordu. Bu meclisin 130 üyesi olacaktı. Üyelerin üçte biri gayrimüslim olacaktı. 40 üye doğrudan Sultan tarafından seçilecek ve ayan meclisini meydana getirecekti. Her iki meclisin üyelerinin üçte biri gayrimüslim olacaktı.
Ancak açılışa kadar Sultan 21’i Müslüman olmak üzere ayan meclisinin ancak 26 üyesini tayin edebilmişti. İlginçtir ki taşradan seçilen üyeler de bir türlü yol ve kış şartlarından dolayı İstanbul’a ulaşamıyordu. Bu yüzden meclisin Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan açılışı üç ay
sonra yapılabildi. Hiçbir zaman da tam kadro toplanamadı.
Meclis açıldıktan iki gün sonra çıkan Basiret Gazetesi ilk meclisi “Birleşik Osmanlı Milletleri Meclisi” olarak tanımlıyordu. Gerçekten de bu meclisin üyeleri Osmanlı devletinin hakim olduğu üç kıtadan İstanbul’a gelmişlerdi. Çok farklı din, mezhep ve ırklara mensuptular. Bu yüzden meclis oturumları çok eğlenceli geçiyordu. Kiminin Türkçesi kırık, dökük kimininki çok ağdalı idi.
1908 Meclis seçimlerinde iki parti yarıştı
Müslüman mebuslar, fikirlerini desteklemek için konuşmalarını sık sık ayet ve hadislerle süslüyorlardı. Rumlar, eski Yunan filozoflarının özlü sözlerine başvuruyorlardı. Yahudiler ve Marunîler’in ilham kaynakları ise genelde batılı bilginlerdi.
İlk meclis seçimlerinden farklı olarak 1908 yılında yapılan seçimlere iki parti katılmıştı. İlkinde olduğu gibi bu seçimde de hazırlık süresi çok kısa idi. II. Meşrutiyet’in ilanından sadece 4 ay sonra kasım-aralık aylarında seçimler yapılmıştı. Hazırlık ve örgütlenme için zaman kısalığından sadece iki parti seçime katılabildi. İttihat ve Terakki Partisi’nin seçimlerdeki rakibi Osmanlı Ahrar Partisi idi. Bu parti eylül ayında kurulmuştu. Dolayısıyla seçimlere hazırlanamadı ve ancak bir mebus çıkarabildi.
Vilayetler mebus yapacak Müslüman bulamadılar
İlk seçim sonuçları geldiğinde İstanbul’da büyük bir şaşkınlık yaşandı. Çünkü meclisin üçte ikisinin Müslüman olması gerekirken seçilip gelenlerin daha fazlasının gayrimüslim olduğu anlaşılmıştı. Vilayetlerden gelenler 116 kişiydi ve bunların 68’i Müslüman 48’i gayrimüslimdi.
Yani oran yüzde 59’a yüzde 41 olarak çıkmaktaydı. 1912 seçimlerinde bile Müslüman seçmen listelerin askerlik celbi için kullanacağını düşünerek seçimlerden uzak durmuştu. Emlak sahibi olma zorunluluğu da Müslüman aday sayısını azaltmıştı. Bu yüzden pek çok yerde daha fazla gayrimüslim mebus seçilmişti.
Osmanlı mebus seçimlerinde fırsatlar tükenmezdi
Osmanlı seçimlerinin ilginç ve şaşırtıcı bir yanı vardı. Bir kişi mebus olmak isterse onun için birden çok fırsat vardı. Bir kazada seçime giren ve kaybeden kişi, henüz seçim yapılmamış olan bir başka kazaya gider ve orada seçime girebilirdi.
Bu yüzden varlıklı, kültürlü ve tanınmış eşraftan kişiler taşrada vilayet meclisi üyelerini ikna ederek seçilme şansına sahipti. Seçmenlerin seçimi söz konusu olduğu için halka yönelik bir propaganda veya seçim konuşması söz konusu bile değildi.
1912 seçimlerinde bize hiç yabancı gelemeyecek şeyler yaşandı
Bu seçimlerde iki parti vardı. Seçimler yine öncekiler gibi iki dereceli idi. Yani halk, mebusları seçecek seçmenleri seçecekti. Adayları ise merkez belirliyordu. Halk seçim propagandası ile bu seçimlerde tanıştı. Bugünkü gibi bir lider il il dolaşamadığı için parti adına propagandacılar halkı ziyaret ettiler ve partileri için oy istediler. İttihatçıların sadece İstanbul’da 50 kişilik bir propaganda ekibi vardı.
Partiler on binlerce seçim broşürü bastırdı. İki parti propagandacıları da dini siyasete alet eden söylemlerde bulundular. Hakaret etmek ve iftira atmak çok olağanlaştı. İttihatçılar rakiplerini gericilikle suçladılar. İtilafçılar ise İttihatçıların orucu ve namazı yasaklayacağı propagandasını yaptılar. Her iki parti birbirini bölücülükle ve azınlıkların payandası olmakla suçladı. Hâlbuki genel olarak Taşnaklar ve Yahudiler İttihatçılarla, Rumlar, Hınçaklar ve Ermeni Patrikhanesi İtilafçılarla birlikte hareket ediyordu.
Kısaca ifade etmek gerekirse Osmanlı seçimlerinde atmosfer ve secim psikolojisi günümüzden çok da farklı değildi.
Sopalı seçimler
1912 yılında yapılan seçimlere tarihçiler ‘sopalı seçim’ adını taktılar. İktidar, türlü seçim hilesi yapmış ve bazı yerlerde kendilerine oy vermek istemeyenlere bir güzel sopa attırömıştı. Gümülcine’de Rıza Tevfik Bey’in dövülmesi o günlerde olay olmuştu.
Osmanlı’da mebus olmak için zengin olmak şart mıydı?
Osmanlı seçim kanunlarına göre mebus olmak için Osmanlı vatandaşı olmak, Türkçe bilmek, 25 yaşını doldurmuş olmak ve en önemlisi emlak sahibi olmak şarttı. Bu durum sadece zenginlerin mebus olmasına yol açtığı için çok eleştirilmişti.
İlk seçim tecrübesinde seçim kanunu bile yoktu
1876 yılında Osmanlı devletinde I. Meşrutiyet ilan edildi ve parlamenter sisteme geçildi. Dolayısıyla ilk defa güya halk tarafından mebus seçimi de yapılacaktı. Ne var ki seçimlerle yeni tanışan devletin, bir seçim kanunu dahi yoktu. İşin aciliyeti sebebiyle Sadrazam, yani başbakan Mithat Paşa derhal geçici bir seçim usul ve esasları talimatı hazırladı. Seçimler bu talimatlara göre yapılacaktı. Ancak imparatorluk sınırları hala çok genişti. Seçim yapmak da kolay bir iş değildi. Bu yüzden İstanbul’da ayrı, taşrada ayrı bir seçim sistemi uygulanmasına karar verildi. İstanbul’da mebuslar halkın oyuyla seçilecekti. Taşrada ise sadece idare meclisi üyeleri oy kullanacaktı.
Mebus olmak için emlak sahibi olma şartı vardı
Mithat Paşa’nın geçici seçim talimatnamesine göre İstanbul’da seçmen olabilmek için en az iki yıldır İstanbul’da oturuyor olmak lazımdı. Memurlar istifa etmeden aday olamıyordu. Asker ise en az teğmen rütbesinde olmalıydı. Taşrada seçilmek için Osmanlı vatandaşı olmak ve idare meclisi üyesi olmak şarttı. Mebus seçilmek için Türkçe bilmek, 25 yaşını doldurmuş olmak, cinayet ve siyasi suçtan mahkûm olmamak gerekiyordu. İlginçtir ki mebus, mutlaka bir emlak sahibi olmalıydı. Nitekim ilk mebuslar varlıklı ve kültürlü kişilerdi.
Osmanlı devletinde tecrübe edilen bu ilk seçimin bugünkü sistemle alakası yoktu. Koskoca imparatorlukta o günün koşullarında halkın doğrudan sandığa giderek oy kullanması zaten düşünülemezdi bile. Bu yüzden aslında yapılan seçim, seçilmişlerin seçimi idi. Örneğin İstanbul’da seçimin yapılacağı yerler 20 daireye ayrılmış, her daireden üye seçimine vekil olmak üzere ikişer kişi istenmişti. Bunların 20’si Müslüman, 9’u Rum, 6’sı Ermeni, 4’ü Yahudi, biri de Avrupalı idi. İşte bu 40 kişilik seçmenler İstanbul’un 10 mebusunu seçmişlerdi.
“93 Meclisi” üyelerinin üçte ikisi Müslüman’dı
Rumi takvime göre 93 yılında açıldığı için halk ilk meclise “93 Meclisi” diyordu. Bu meclisin 130 üyesi olacaktı. Üyelerin üçte biri gayrimüslim olacaktı. 40 üye doğrudan Sultan tarafından seçilecek ve ayan meclisini meydana getirecekti. Her iki meclisin üyelerinin üçte biri gayrimüslim olacaktı.
Ancak açılışa kadar Sultan 21’i Müslüman olmak üzere ayan meclisinin ancak 26 üyesini tayin edebilmişti. İlginçtir ki taşradan seçilen üyeler de bir türlü yol ve kış şartlarından dolayı İstanbul’a ulaşamıyordu. Bu yüzden meclisin Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan açılışı üç ay
sonra yapılabildi. Hiçbir zaman da tam kadro toplanamadı.
Meclis açıldıktan iki gün sonra çıkan Basiret Gazetesi ilk meclisi “Birleşik Osmanlı Milletleri Meclisi” olarak tanımlıyordu. Gerçekten de bu meclisin üyeleri Osmanlı devletinin hakim olduğu üç kıtadan İstanbul’a gelmişlerdi. Çok farklı din, mezhep ve ırklara mensuptular. Bu yüzden meclis oturumları çok eğlenceli geçiyordu. Kiminin Türkçesi kırık, dökük kimininki çok ağdalı idi.
1908 Meclis seçimlerinde iki parti yarıştı
Müslüman mebuslar, fikirlerini desteklemek için konuşmalarını sık sık ayet ve hadislerle süslüyorlardı. Rumlar, eski Yunan filozoflarının özlü sözlerine başvuruyorlardı. Yahudiler ve Marunîler’in ilham kaynakları ise genelde batılı bilginlerdi.
İlk meclis seçimlerinden farklı olarak 1908 yılında yapılan seçimlere iki parti katılmıştı. İlkinde olduğu gibi bu seçimde de hazırlık süresi çok kısa idi. II. Meşrutiyet’in ilanından sadece 4 ay sonra kasım-aralık aylarında seçimler yapılmıştı. Hazırlık ve örgütlenme için zaman kısalığından sadece iki parti seçime katılabildi. İttihat ve Terakki Partisi’nin seçimlerdeki rakibi Osmanlı Ahrar Partisi idi. Bu parti eylül ayında kurulmuştu. Dolayısıyla seçimlere hazırlanamadı ve ancak bir mebus çıkarabildi.
Vilayetler mebus yapacak Müslüman bulamadılar
İlk seçim sonuçları geldiğinde İstanbul’da büyük bir şaşkınlık yaşandı. Çünkü meclisin üçte ikisinin Müslüman olması gerekirken seçilip gelenlerin daha fazlasının gayrimüslim olduğu anlaşılmıştı. Vilayetlerden gelenler 116 kişiydi ve bunların 68’i Müslüman 48’i gayrimüslimdi.
Yani oran yüzde 59’a yüzde 41 olarak çıkmaktaydı. 1912 seçimlerinde bile Müslüman seçmen listelerin askerlik celbi için kullanacağını düşünerek seçimlerden uzak durmuştu. Emlak sahibi olma zorunluluğu da Müslüman aday sayısını azaltmıştı. Bu yüzden pek çok yerde daha fazla gayrimüslim mebus seçilmişti.
Osmanlı mebus seçimlerinde fırsatlar tükenmezdi
Osmanlı seçimlerinin ilginç ve şaşırtıcı bir yanı vardı. Bir kişi mebus olmak isterse onun için birden çok fırsat vardı. Bir kazada seçime giren ve kaybeden kişi, henüz seçim yapılmamış olan bir başka kazaya gider ve orada seçime girebilirdi.
Bu yüzden varlıklı, kültürlü ve tanınmış eşraftan kişiler taşrada vilayet meclisi üyelerini ikna ederek seçilme şansına sahipti. Seçmenlerin seçimi söz konusu olduğu için halka yönelik bir propaganda veya seçim konuşması söz konusu bile değildi.
1912 seçimlerinde bize hiç yabancı gelemeyecek şeyler yaşandı
Bu seçimlerde iki parti vardı. Seçimler yine öncekiler gibi iki dereceli idi. Yani halk, mebusları seçecek seçmenleri seçecekti. Adayları ise merkez belirliyordu. Halk seçim propagandası ile bu seçimlerde tanıştı. Bugünkü gibi bir lider il il dolaşamadığı için parti adına propagandacılar halkı ziyaret ettiler ve partileri için oy istediler. İttihatçıların sadece İstanbul’da 50 kişilik bir propaganda ekibi vardı.
Partiler on binlerce seçim broşürü bastırdı. İki parti propagandacıları da dini siyasete alet eden söylemlerde bulundular. Hakaret etmek ve iftira atmak çok olağanlaştı. İttihatçılar rakiplerini gericilikle suçladılar. İtilafçılar ise İttihatçıların orucu ve namazı yasaklayacağı propagandasını yaptılar. Her iki parti birbirini bölücülükle ve azınlıkların payandası olmakla suçladı. Hâlbuki genel olarak Taşnaklar ve Yahudiler İttihatçılarla, Rumlar, Hınçaklar ve Ermeni Patrikhanesi İtilafçılarla birlikte hareket ediyordu.
Kısaca ifade etmek gerekirse Osmanlı seçimlerinde atmosfer ve secim psikolojisi günümüzden çok da farklı değildi.
Sopalı seçimler
1912 yılında yapılan seçimlere tarihçiler ‘sopalı seçim’ adını taktılar. İktidar, türlü seçim hilesi yapmış ve bazı yerlerde kendilerine oy vermek istemeyenlere bir güzel sopa attırömıştı. Gümülcine’de Rıza Tevfik Bey’in dövülmesi o günlerde olay olmuştu.
Osmanlı’da mebus olmak için zengin olmak şart mıydı?
Osmanlı seçim kanunlarına göre mebus olmak için Osmanlı vatandaşı olmak, Türkçe bilmek, 25 yaşını doldurmuş olmak ve en önemlisi emlak sahibi olmak şarttı. Bu durum sadece zenginlerin mebus olmasına yol açtığı için çok eleştirilmişti.