2015-02-10 03:57
Tarih Haber / Padişahların Tasavvuf Terbiyesi
Padişahların Tasavvuf Terbiyesi
SEFA MUTLU - Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Türkiye'deki "İslami anlayışın" temelinde Osmanlı padişahlarını aldıkları tasavvuf terbiyesinin bulunduğunu söyledi.
Ekinci, Osmanlı padişahlarının tasavvufla ve tarikatlarla olan ilişkilerini AA muhabirine değerlendirdi.
Türklerin Anadolu'ya gelmeden önce İran ve Türkistan'da güçlü bir tasavvuf geleneğinin bulunduğunu belirten Ekinci, İslamiyetten sonra bu geleneği Türklerin devraldığını söyledi.
Ekinci, toplumun tekkeler aracılığıyla irşat edildiğini anlatarak, genellikleYeseviye tarikatına bağlı "kolonizatör adı verilen dervişlerin" Anadolu'ya gelmesiyle tekke kültürünün doğduğunu belirtti.
Padişahlar, sıradan müritliğe kabul edilmezdi
Tarikatlarla padişahların ilişkisinin sadece manevi olmadığını ifade eden Ekinci, şöyle devam etti:
"Padişahların tarikatlarla münasebetleri, bir tekkeyi destekleme, tekke şeyhiyle hususi bağ kurmak ve onun sohbetinden bulunmak gibi cereyan ederdi. Bu tekke destekleri tabii ki maddi desteklerdi. Tekkelerin kurulması ve idamesi için yardımlar yapılıyordu. Sohbetler genelde padişahın yanında olurdu, onların tekkeye gittikleri çok görülmezdi. Tekke şeyhleri padişahları düz bir mürit olarak kabul etmemişlerdir. Çünkü padişahların devlet işleriyle uğraşmaları gerekiyor. Müritlik, dünyadan uzleti ve zühdü gerektirdiği için bunun padişaha çok uygun olduğu söylenemez. Şeyh Ebu-l Vefa'nın Fatih Sultan Mehmet'i müritliğe kabul etmediği hatta kendi yüzünü bile göstermediği söylenir."
"Padişah mürit değil muhip olmalı"
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, padişahların tasavvufla kurması gereken dengeyi şöyle anlattı:
"Şeriatta, 'şu senindir bu benim.' Tarikatta 'hem senindir hem benim.' Hakikatte ise 'ne senindir ne benim.' Şeriatin caiz gördüğü şeyleri tasavvuf caiz görmüyor. Mesela birisi size tokat atsa, onu mahkemeye verme hakkınız var. Tarikat erbabı iseniz bunu yapamazsınız. Sineye çekmeniz gerekir. Tabii ki bu devlet adamları için mümkün değil. O zaman herkesi affetmesi gerekir. Bu nedenle padişahların tasavvufla olan irtibatlarının biraz dengeli olması gerekiyor. Bu nedenle padişahların ilişkileri mürit olarak değil muhip olarak devam etmiştir. Muhiplik, tasavvuf büyüğünü sevmek, ona gönül bağlamaktır. Müritliğin ise birtakım teknik faaliyetleri vardır."
Padişahların aldıkları tasavvuf terbiyesi ile yaşantılarını tanzim ettiğini belirten Ekinci, "Her birinde tasavvuf terbiyesi olduğu için Osmanlı padişahları düzgün itikatlı, mazbut yaşantılı insanlardır. Osmanlı'nın 600 sene belli ....
Ekinci, Osmanlı padişahlarının tasavvufla ve tarikatlarla olan ilişkilerini AA muhabirine değerlendirdi.
Türklerin Anadolu'ya gelmeden önce İran ve Türkistan'da güçlü bir tasavvuf geleneğinin bulunduğunu belirten Ekinci, İslamiyetten sonra bu geleneği Türklerin devraldığını söyledi.
Ekinci, toplumun tekkeler aracılığıyla irşat edildiğini anlatarak, genellikleYeseviye tarikatına bağlı "kolonizatör adı verilen dervişlerin" Anadolu'ya gelmesiyle tekke kültürünün doğduğunu belirtti.
Padişahlar, sıradan müritliğe kabul edilmezdi
Tarikatlarla padişahların ilişkisinin sadece manevi olmadığını ifade eden Ekinci, şöyle devam etti:
"Padişahların tarikatlarla münasebetleri, bir tekkeyi destekleme, tekke şeyhiyle hususi bağ kurmak ve onun sohbetinden bulunmak gibi cereyan ederdi. Bu tekke destekleri tabii ki maddi desteklerdi. Tekkelerin kurulması ve idamesi için yardımlar yapılıyordu. Sohbetler genelde padişahın yanında olurdu, onların tekkeye gittikleri çok görülmezdi. Tekke şeyhleri padişahları düz bir mürit olarak kabul etmemişlerdir. Çünkü padişahların devlet işleriyle uğraşmaları gerekiyor. Müritlik, dünyadan uzleti ve zühdü gerektirdiği için bunun padişaha çok uygun olduğu söylenemez. Şeyh Ebu-l Vefa'nın Fatih Sultan Mehmet'i müritliğe kabul etmediği hatta kendi yüzünü bile göstermediği söylenir."
"Padişah mürit değil muhip olmalı"
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, padişahların tasavvufla kurması gereken dengeyi şöyle anlattı:
"Şeriatta, 'şu senindir bu benim.' Tarikatta 'hem senindir hem benim.' Hakikatte ise 'ne senindir ne benim.' Şeriatin caiz gördüğü şeyleri tasavvuf caiz görmüyor. Mesela birisi size tokat atsa, onu mahkemeye verme hakkınız var. Tarikat erbabı iseniz bunu yapamazsınız. Sineye çekmeniz gerekir. Tabii ki bu devlet adamları için mümkün değil. O zaman herkesi affetmesi gerekir. Bu nedenle padişahların tasavvufla olan irtibatlarının biraz dengeli olması gerekiyor. Bu nedenle padişahların ilişkileri mürit olarak değil muhip olarak devam etmiştir. Muhiplik, tasavvuf büyüğünü sevmek, ona gönül bağlamaktır. Müritliğin ise birtakım teknik faaliyetleri vardır."
Padişahların aldıkları tasavvuf terbiyesi ile yaşantılarını tanzim ettiğini belirten Ekinci, "Her birinde tasavvuf terbiyesi olduğu için Osmanlı padişahları düzgün itikatlı, mazbut yaşantılı insanlardır. Osmanlı'nın 600 sene belli ....
Devamını görmek için lütfen giriş yapınız veya Üye Olunuz.