2011-05-14 18:18
Denizcilik Tarihimiz Genel Bilgi / Unutulmaz Hatıralar / Yeraltında Namaz Kılanlar
Yeraltında Namaz Kılanlar
Bahar günleri gelip, zeminin nebatatı yeşillenip, bülbülün feryadı ile gazilerin sevdası uyanıp derya seferini özledikleri vakitte ve bir mübarek eşref saatte, karındaşımız İshak'ın elin öpüp, duasın alıp ve cümle akraba ve taallukatımıza ve sair dost ve yarana ve vilayetin yücesine ve avamına ve dahi fakir fukarasına veda edip, Cuma namazından sonra Midilli!den çıkıp yola revan olduk.
Yolda [center]onbeş onaltı pare barça aldık. Yükleri iyi olanı beraber götürüp, iyi olmayanı batırdık. Barçaların beşi lebalep deve dişi buğday, ikisi zeytinyağı yüklü idi. Onbeş onaltı pare yelkenden, erden avretten dörtyüz yetmişdokuz kafir ve kafire esir aldık.
Hasılı, yedi pare aktarme barça ve kendimiz on adet tekne ile cümlesi on yedi pare yelken bir armada olmak üzere ganimen ve salimen, sancaklarımızı açıp yirmi dokuzuncu günü Tunus'a vardık.
Tunus'ta
Topraklarımızı atarak, şenlik şadımanlık ederek Halkül Vad altına lenger-endaz olup yattık. O gün, Tunus içinde erden avretten kimse kalmayıp hepsi "mücahitlerin reisi Hızır ve Oruç Reisler beldemize ayak bastılar. " diye seyre gelmişlerdi. Tunus'tan ayrılalı dokuz ay on bir gün olmuştu. Dini bütün olanlar:
— Hızır Reis bi daha Tunus' gelmez.
Diye kasavet çekerlerken, dini bütün olmayanlar:
— Gelmiş gelmemiş, hemen dünyada ondan başka adam yok mu?
Diye haset ederlermiş.
Bizim geldiğimizi gören fakir fukara ise düğün bayram eylediler. Gaziler kışlalarına yerleşti, reisler konaklarına çıktılar. Tekneleri bozup pusatlarını mahzenlere koduk. Her teknenin bir mahzeni vardı.. Sonra tekneleri karaya çekip aktarmaları boşalttık. Satıp savdık, gazilere pay ettik. Pek çok buğdayı Allah rızası için fakir fukaraya dağıttık. Tunus Beyi bize atlar gönderdi. Binip gittik. Hediyelerimiz götürdük. Buluşup hal hatır soruştuk, sohbet eyledik.. Tunus Beyi'ne pencikten liman hakkından ve aktarmaların yarı kıymetinden yekun olarak beş bin altın verdik. Ayrıca iki kızıloğlan kız ve dört Ceneviz uşağı verdik ki, on dört, on beş yaşında, devlet külahı başında, mahbuplukta her biri Rum haracı değer, armağan ettik. Tunus Beyi ferahlar edip:
— Elhamdülillah yine vilayetimizi kudümünüzle teşrif eylediniz. Allah Teala iki cihanda yüzünüzü ak eylesin!
Diye çok dualar etti. İkimize de kürk giydirdi. İkram ile binip konaklarımıza döndük. Eskisi gibi, hatta daha fazlasıyla gerek bizim, gerek gazilerin ihtiyaçlarımız görüldü.
Formentara Baskını
O kışıda refah içinde geçirdik. Vakta ki bahar günleri gelip yetişti ve zemin yüzü yeşil nebatat ile donandı; on iki pare gemi yağlanıp hazır edildi. Evvel on pare idi, fakat Tunus'ta olan ayakdaşımız Deli Mehmet ve Yahya Reisler de katılınca, on iki olduk. Bir mübarek saatte Tunus'dan kalkıp gazaya azimet eyledik. Birkaç gün gidip Formentara denen yere vardık. Burayı basıp iki yüz kafiri esir aldık. Teknelere pay edip küreğe koduk. Sonra gelip, kafir yakasında bir ucunda yatarken, kıyıda demir üzerinde yatar bir barça gördük. Üzerine Deli Mehmet'i gönderdik. Kıyı yakın olduğundan, içindeki kafirler firar edip kaçtılar. Deli Mehmet barçayı çıkarıp yanımıza getirdi. Meğer yükü safi şeker imiş. İçinden altıyüz elli sandık şeker çıktı. İçine aktarmacı koyup, Tunus'a göndermek için Deli Mehmet'i tayin ettim. "Ölüyü öldürene sürütürler" demişler..
Şevketlü Hünkar Selim Han
Ertesi gün dört barça daha aldık. İkisi çuha kumaş, biri direk seren kereste yüklü idi. Amma şöyle direk ki, onbeş onaltı kapak kaldırır. Kefere gemilerine seren direği getirmiş. Bir miktar da katran vardı. Dördüncü barçanın yükü kurşun, barut, top taşı idi. Velhasıl barçaların dördü de güzel ganimet idi. Daha şeker aktarmasını yollamamıştık. Bu dördünü de alınca, büyük ganimet oldu. Hep beraber döndük. Otuz üçüncü gün şenlik şadımanlık ederek gelip Tunus'a dahil olduk. Aktarmaları boşaltıp satıp savıp, ganimet malını gazilere dağıttık. Gazilerden başka
Tunus'un fakir fukarası bile zengin oldu. Gaziler nam olsun diye, teknelerin bank tahtalarını bile çuha döşediler. Pay başına yedişer buçuk kantar şeker ve onikişer pastav çuha ve yüz yirmibeşer top bez kumaş pay ettik. Ama direk seren yüklü barçayı, şevketli alem-penah Sultan Selim hazretlerine göndermekistedim. O barçadan başka nice hediyeleri gerek Sultanıma gerek erbab-ı devlete düzüp hazır eyledim. Ayrıca kendi malımdan ikiyüz esir çıkardım. Bunları mükemmel donanmış tekneler yerleştirip, başlarına Kemal Reis'in hemşiresi oğlu Muhiddin Reis'i başbuğ dikip serasker eyledim. Muhiddin Reis, çok söz anlar, zarif adamdı. Ümera kapılarının usul ve kaidelerinden haberdar kimse idi. Bahar günleri geldikte, mübarek bir gün ve saatte altı tekne ve bir barça olmak üzere yedi pare ile Tunus'tan kalkıp İslambol'a doğru yola çıktı.
Dünyada En Büyük İksir Dedikleri
Muvafık hava ile yirmi birinci günü Asitane-i Saadet'e vardılar. Sarayburnu'nda azim şanlikler eylediler. Hünkar dahi o gün Yalı Köşkü'nde imiş. Kancabaş gelip haber vermiş. Şevktetlü Hünkarımıza telhis olundukta, tekrar Kancabaş gelip Muhiddin Reis'i alıp Huzur-u padişahiye getirmiş. O da edip-i padişahiyi yerine getirip: "Hızır Reis kulunuzundur. " Deyu, arzname-i muhabbetimizi takdim kılmış. Padişah hazretleri, bizzat kendi lisanı ile kıraat eylemiş. Yazılanlar malum olunca, İslam Padişahı efendimiz hazretleri ellerini kaldırıp, bana, Oruç Reis'e, bize yar ve yaver olan gazi mücahitlere azim dualar eylemiş:
"Hak Teala dünyada ve ahirette mücahit lalalarımızın yüzlerini ak eylesin. Dünya durdukça düşmanlar üzerine kılıçlarını keskin eylesin. Ve her halde Allahu zülcelal, küffari mahkur eyleyip, karada ve denizde, asakir-i İslami üzerlerine mansur ve muzaffer eylesin. "
Dünyada en büyük iksir dedikleri, padişah duası ve teveccühüdür. Biz Osmanlının nazarına nail olduk. Allah katında ve halk yanında nam ü şan sahibi, payelerimiz yüce ve kılıcımız keskin olup arşa asıldı. Padişah-ı İslam, Muhiddin Reis'e on kese akçe bahşiş verip eynine hil'at giydirmiş. Ve teknelerin Yalı Köşkü'nün önüne yanaşmasını, gelen hediyeleri bizzat göreceğini emr eylemiş. Yalı köşkü'ne isem tekne yanaşmak adet değil imiş. Padişah-ı İslam bize kemal mertebede muhabbet ettiklerinden "yanaşsınlar" diye ferman eylemiş. Muhiddin Reis, yoluyla, üçer kat şenlik edip, ne kadar hediye varsa iki yüz esir kafirin sırtına yükletip, hürmet ve taz'zimle Yalı Köşkü'nün önüne götürdü. Herbir esir kafirin yanınca üstleri başları som sırma parpar yanıp parlar, pak urbalar giyinmiş kuşanmış birer levent gazi tayin eyledi. Bu şekilde, Padişah seyr edip pek memnun kaldı. Gazilere ellişer altın bahşiş verilip her birine hil'at giydirip dualar kılındı. Gaziler için kışla tayin olunup, Tayınatları verildi. Muhiddin Reis için mahsus konak döşendi, her levazımatı gereği gibi verildi.
Yirmi Yedi Oturak Firkateler
Tekneler, Tersane-i Amire'ye çekilip eksikleri gedikleri miriden düzüldü koşuldu. Her mühimmatları yeniden yeniye yapıldı. Var evi kerem evi demişler, halata pusata hacet kalmadı. Bana ve ağam Oruç'a da mahsus yirmi yedişer oturak iki firkate yapıldı. Şöyle ki, tasvir olunmak üzere altın hulle, kıçları başları, baştarda usulü tezhip olunup, tunç toplarına ve tunç saçmalarına varıncaya kadar miriden donandı. Muhiddin Reis dahi vezir ü vüzeraya varıp, devlete verdiğimiz peşkeşleri hep yerli yerine dağıttı. Günlerden bir gün, Sultan Selim hazretleri Muhiddin Reis'i huzura çağırıp bizlere göndereceği emanetleri teslim eyledi. İki elmas kabzalı kılıç verdi. Biri Hızır, biri Oruç Reis'e diye, ki her biri birer Rum haracı değer. İki sorguç ve sırtlsrımıza birer hil'at ve iki firkate gemi verip:
"Büyük firkateye Hızır lalam binsin ve öbürüne Oruç lalam binsin. Gazalar eylesinler. İki sorgucun birini Hızır lalam sokunsun ve birini Oruç lalam sokunsun ve kılıçların kezalik, birin Hızır lalam ve birin Oruç lalam kuşansınlar ve düşmanlara gaza eylesinler. " Dedi.
Ve hatt-ı hümayun yazıp eyitti kim: "Benim lalalarım reis-ül mücahidinler!Taraf-ı şahaneme gönderilen hediye ve peşkeşleriniz vüsul buldu. Makbule geçti. Halil İbrahim bereketi ile Hak celle ala sizleri her halde düşmanlarınıza mansur eylesin. " Duasını tamam edince, Muhiddin REis dahi yerde, Padişah'a olan adabı yerine getirdikten sonra, hatt-ı hümayunu üç kere öpüp başına kodu. Emanetleri alıp, veda edip konağına geldi. Padişah hediyelerini bir sandığa koyup hıfz eyledi. Bana yapılan tekneye kendi binip Oruç Reis'e yapılana baş reisini bindirdi. Kendi teknesine de kendi baş reisini bindirdi. Elhasıl cümlesi sekiz pare gemi oldular. Sonra tekneleri denize atıp yağladılar, her lavazımatlarını alıp hazır müheyya oldular. Padişahın gelip Yalı Köşkü'ne oturmasını beklediler. Padişah Yalı Köşkü'ne oturdukta, Tersane-i Amire'den salpa edip Sarayburnu'nun önüne geldiler. Padişah-ı alem için üçer kat top tüfenk şenliği edip, muvafık rüzgar ile Tunus'a yöneldiler.
"Yer Altlarında Namaz Kılarız"
Biz ise Muhiddin Reis'i hediyelerle Asitane'ye gönderdikten sonra on pare tekne hazırladık. Muradım, eğer Allah Teala ömür verirse . sette boğazına goğru varıp Gırnata taraflarındaki din karındaşlarımızı teknelere doldurup İslam yakasına götürmekti. Endülüslü karındaşlarımızı kurtarmak niyeti ile hazırlıklar yaparken günlerden bir gün Becaye kalesinin dört yanında çadırlarda oturan Arap kabile şeyhlerinden mektup aldım. Becaye'deki Arap şeyhleri mektupta şöyle demişlerdi: "Mücahitlerin reisi, kafirlerin ve müşriklerin katili Hızır Reis ve Oruç Reis'e selamdan sonra, "Alemlarin Rabbine hamd olsun, sizlere yardım eyledi, nereye baş vurdunuzsa, onun lütfu ve Peygamberin mucizesi ile yüz aklıkları müyesser oldu. Kafirlerin kötü kalplerine büyük elem ve ızdırab düştü. Küçük çocukların siz gazilerin adını anarak sustururlar. Allah Teala yardımlarını ziyade eylesin, amin. "Cenab-ı Hakk'ın makbul ve mergup ve mücahit kulları olduğunuz malum oldu. İmdi reva mıdır ki, bu saadetli zamanımızda din düşmanı kafir-i ebediler bu kadar zulm eylesinler. Din uğruna hadden aşırı cevr ü cefalarını çekiyoruz. Aşikare nnamaz kılmaya ve evlatlarımıza Kur'an öğretmeye imkan bulamıyoruz. "Yer altlarında köstebek gibi birbirimizi gözeterek gizli namaz kılarız. Hemen halimiz bir Erhamerrahimin'e kalmıştır. "Ya ne olur ki, mübarek ayağınızla buraya teşrif edip buraları da İslam nuru ile aydınlık kılsanız; olmaz mı?" Bu mektubu aldığımızda on pare tekne ile sefere hazır idik. Bu kağı gelince niyetimizi sakladık, sabahı bekledik.
Muhiddin Reis'in Dönüşü
Ertesi sabah bir de baktık ki Muhiddin Reis, top tüfenk atarak, şan ü şadımanlık ederek sekiz pare tekne ile Tunus'a çıka geldi. Varıp, Oruç Reis'le gidip karşıladık. "Hoş geldiniz, safa geldiniz"deyip, hal hatır soruştuk. Muhiddin Reis İslambol'da geçen ahvali baştan sona nakl ü beyan eyledi. Muhiddin Reis'in bindiği yeni tekneyi gözden geçirince aklım başımdan gideyazdı. Padişah efendimizin bana ve Oruç Reis'e teberrüken yaptırıp gönderdiği tekneler emsalsiz idiler.
Muhiddin Reis bundan sonra sandığı açıp şevketlü Sultan Selim Han hazretlerinin kendi el yazıları ile inşa olunan hatt-ı hümayunları çıkardı. Tazim üzere yedi kere öpüp başına kodu, sonra bana verdi. Ben dahi tazim ile yedi kere bus edip başıma koduktan sonra açtım, okudum.
Padişah-ı alem hazretlerinin bu mertebede hayır dualarına mazhar düştüğümüze, had ev kıyastan aşırı mesrur , şad ü handan olduk.. Fakirlere hesapsız mal sadaka verdik. Amma Muhiddin Reis: "Bu emanetleri burada vermekliğe izin yoktur. Bir miktar tehir eyle. " Demekle, konağımıza döndük.
Tunus Beyi'ne Ferman
Muhiddin Reis, Tunus Beyi'ne varıp, Sultan Selim hazretlerinin ona hitaben yazılmış olan hatt-ı hümayunu, tazim ve teclil ile yedi kere öpüp başına kodu. Ondan sonra sur katibine verip okuttu. Buyurmuş ki: "Sen ki Tunus Beyi, "Emr-i hümayunum sana geldikte. Gerektir ki, cümle alimler, salihler, havas ve ava ve beldenin sakinleri ve gazilerin huzurlarında galaba divan eyleyesin. "Muhiddin Reis ile gönderilen, lalam, mücahitlerin reisi Hızır Kaputan ve Oruç Kaputan için gönderilen, bergüzar hediyelerimi divan icre kendilerine takdim kılasın. Devlet ve saltanatımın devamına dua eyleseler gerektir. Mucebince hareket edilip, aksinden çekinile. "Gördü ki böyle buyurulmuş. Tunus Beyi de: "İşittim ve itaat ettim. " Deyip hemen o saat, çok galaba divan eyledi. Hatt-ı Hümayun bir alim zata verilip açıktan okundu. Muhiddin Reis, Padişah'ın verdiği hediyeleri divan ortasına getirdi. Bir elmas kabzalı kılıcı boynuma asıp, başıma mücevher sorguç ve eğnime hil'at-ı fahire giydirdi. Oruç Reis'e de böyle yapıldı. Bundan sonra, hil'atlerimizle atlara binip ihtişam-ı devlet ü saltanat ile konaklarımıza gittik.
Kurbağa Vakvakası
Tunus Beyi bizi kıskanmış. Padişah tarafından bize yapılan ikram hiç kimseye yapılmamıştı. "Bunların gidişi kaptan paşalığadır. " Deyip, hasedinden tuzak ve tezvire başlamış. Meşhur meseldir: "Temiz suya, kurbağanın vakvakasından ne zarar!" Bunun gibi, sen hemen Rabbin ile muameleni dürüst eyle de kimseden havf eyleme.. "Bir kişinin yardımcası Allah ola.. "Var kıyas eyle ki ol ne şah ola. "Tunus Beyi ne hali varsa görsün. Ben ise o gece sabaha kadar Halik-ı perverdigare dua ve niyaz eyledim. "Ey alemlerin İlahı, ben senin zayıf bir kulunum. Padişah kim, ben günahkar kulum kim. Lakin ben kulunu Sultan kullarının kalbine getiren sensin. Sen bütün meliklerin melikisin ve halikısın ve razikısın. Senin fazl ü kereminle, ben kuluna bu gün doğdu. " Deyip yüzümü yerlere sürdüm. "Ben padişah nazarına uğradım, hil'atin giydim, kılıcın kuşandım. Sorgucun sokundum" diye, iltifat divanesi olmadım. Evvelkinden daha ziyade hak ile yeksan oldum. Oruç Reis de böyle eyledi. Zira denilmiştir ki: "Hak ol ki, Huda mertebeni eyleye ali"
Mübarek Padişah Hediyesi
Sabah oldukta, top atıp sancak döküp, padişahın ihsan eylediği yeni tekneye bindim. Bu tekne yirmi yedi oturak idi. Kıç baş bütün altın hulle tezhip olunmuştu. On altı pare tunç top ile elli sekiz tunç saçması vardı. Oruç Reis de, padişah bergüzarı olan öbür yeni tekneye bindi. Onuki de bir formada, bir donanmada ve bir ziynette idi. Yalnız bir bank küçük idi. Kendi teknelerimize başka reisleri koduk. O gün büyük şenlik şadımanlık oldu. Kazanlar kaynayıp yahniler, pilavlar, zaerdeler pişip, gazilerden gayri, Tunus'un gerek zengini gerek fakiri, ol hasbeten lillah için pişen mancadan yedi. Yemedik bir fert kalmadı. Şeker şerbeti dersen, kazanlarla ezilip, o gün su yerine şeker şerbeti içildi. Şimdi Oruç reis'le ikimizin kendi malımız olmak üzere on iki pare teknemiz oldu. On pare tekne sefere çıkmak için hazır yağlı beklerdi. Padişahın ihsan eylediği, o iki mübarek padişah hediyesi tekenyi dahi beş altı günde yağlayıp hazır ettik.
Kafir Barçasındaki Endülüslü Esirler
Mübarek bir saat düşürüp, on iki pare tekne olarak Tunus'tan çıkıp, gazaya azimet eyledik. Uygun hava ile yedinci gün Yedi Burunlar önünde bir büyük barça aldık. Yükü balmumu ve zeytinyağı idi. Arap yakasında yüklenmişti. Yüz yirmibeş kafiri vardı. Alıp teknelere pay eyledik. Teknenin içinde otuz kırk tane Endülüs karındaşımız vardı. Bunlar fakir oldukları için vergi ödeyememişler, bu yüzden Becaye kalesinin hakimi olan Cakomo onları buna karşılık bir senelik küreğe koymuş. Amma Allah Teala, kafirlerin batıl fikirlerini bozdu. Bu karındaşlarımızın halas olmasına çok sevindik. Onları yar-ı kafadarım Deli Mehmet Reis'in teknesine kodum. Deli Mehmet Reis'i de aktarmayı Tunus'a götürmeye tayin ettim. Ne zaman yükü güzel aktarma olsa ve bizler daha gezecek olsak, bu aktarmayı Deli Mehmet Reis ile gönderdim. Çünkü Deli Mehmet iş eri ve bahadır yiğit idi. Onbeş yirmi kafirden yüz çevirmezdi. Onu çok severdim.
Becaye Kalesi Önünde
Deli Mehmet gidince biz on bir tekne varıp, Becaye kalesi üzerine gittik. Orada bir büyük nehir, yani çay vardı. Tekneleri o çayın içine çekip hepimiz piyade olduk. Cümemiz ikibin otuzüç can idik. İkibin otuzüç can gülbank-i Muhammedi çekip, allah yolunda cihada niyet ettik. Varıp, önce
kalenin altına girip. birden hücum edip, metris alıp içine girdik. Gaziler kafirin topuna tüfeğine bakmayıp kalenin bir yanında lağım açıp, havaya uçurdular. Hemen dalkılıç ateş-i suzan olup içeri girdiler. Üç buçuk saat ala cenk oldu. Kılıçlar al kanla la'l-renk oldu. Sonunda, Allah'ın yardımı, Resulünün mucizesi, evliya ve asfiyanın himmetiyle kafirler, "eman, el-eman!"diye çağırmaya başladılar. Kalede ölenlerden başka üçyüz yetmişbeş kafiri sağ aldık. Etraftaki bedevi Araplar kalenin feth olunduğunu işitip geldiler. Yirmi binden fazla bedevi bana tabi oldular. Bundan sonra üç gün dinlenip öbür büyük kaleyi sardık. Burası ziyade sarp ve çok ateşli idi. İçinde çok da kafir vardı. Bu kale cenginde Araplar da gazilere yardım ettiler. "Allah yolunda cihad!" deyip beraber oldular. Bu minval üzere kaleyi yirmi dokuz gün dövdük. Kafir gayet zebun oldu. Sonunda barutumuz bitti. Hemen ayakdaşlardan birini Tunus'a gönderip barut istedik. Tunus Beyi: "Belalarını bulmuşlar!" Diye gazilere barut vermedi. Tekne boş döndü. Hepimiz belimize vurup: "Eyvah!Gidi küstah!" Diye cümle asakir-i İslam melul mahzun olduk. "Biz kafiri, Hakk'ın inayeti ile bu kadar zebun etmişken nasıl bırakıp gidelim. " Diyerek hayrette kaldık.
Gemiler Tehlikede
O gece düşünceler içinde uyuyunca düşümde, O ak yüzlü piri gördüm. Bana: "Tekneleri çaydan çıkarıp limana götüresiniz. " Dedi, kayboldu. Uyandım. "La havle ve la kuvvete illa billah-il aliyyil azim" dedim. Meğer aynı rüyayı Oruç Reis de görmüş. Hemen gazileri agah edip, metristen çıkıp çayın yanına gittik. Tekneleri çıkarmaya baktık. Meğer o çayın adeti imiş. Bu mevsimde suyu çekilip, ta gelecek sene o mevsime kadar kuru yatarmış. Kafirler çayın öyle olduğunu bilirlermiş. Biz bilmezdik. "Hemen sen yolunda ola gör, erenler meydanı boş komaz" demişler. Kafirler bizim tekneleri çayın içinde durur görünce sevinmişler. Mayorka'ya name uçurup haber göndermişler. Hallerin yanıp yakılıp, feryat etmişler.
Demişler ki: "Layık mıdır kiüşman teknelerle gelip, cümlesi piyade olup, kalenin birini lağım ile atıp, içine yürüyüş edip zabt ü rabt edip feth eylediler. Mesih'in kullarını helak edip, sağ kalanları esir edindiler. Sonra gelip bizim kaleyi sardılar. Şimdi yirmi otuz gündür, küte küt cenk ederiz. Bir parmak kadar başlarını çeviremedik. Ziyadesiyle cengaver herifler. Şimdiki halde gayet zebun olduk. Ellerinde mahsuruz. Eğer bu vakitlerde imdat erişmezse bizim dahi yanmamız muhakkaktır. "Lakin kalbimizi sıcak tutan şudur ki:Teknelerini hep çay içine çektiler. Çayın kuramasını bekliyoruz. Amma evvelki adeti üzere çayın çoktan kuraması lazıken geçti. Belli ki diyavolaların naturaları yerinde.. Şimdi gerektir ki, hemen alelacele gelip yetişesiniz. Bugünde yarında çay kuruduktan, tekneleri kalınca natura bizimdir. Azzlerin himmetiyle kafirleri kırıp, su geldikte tekneleri çıkarıp alırız. "
Kafirlerin Sevinci
Amma gör hikmeti ki kağıdı yazarken "Çayın yakında kurumasını bekliyoruz, adeti böyedir"diye yazacaklarına, Cenab-ı Hak hazretleri basiretlerini bağlayıp:"Çay kurudu tekneleri de karada kaldı"diye yazmışlar. Bu mektubu alan Mayorka kafirleri ferahlanığp, bir çok domuz boğazlayıp azizlerinin habis ruhları için üleştirip düğün bayram etmişler.
Sevinerek: "Gördünüz mü, azizlerimizin ruhaniyeti bunlara ne iş kesti. Artık korsan tedarik etmeye lüzum yok. Hemen barçaların büyüklerinden götürelim ki, esir edip doldururuz. " Diye karar vermişler. On bezirgan perkendesine kale için lüzumlu mühimmatı yükleyip beş altı yüz kadar da imdat için kafir binip alelacele Becaye kaesine doğrulmuşlar. Na-murad olma dila.. Biz bu sırada gemileri çaydan çıkarmış idik. Daha yelkene biner binmez, çaya bir de baktık ki, ne görelim!Çay suyunun yerinde yeller eser.. SAnki önceden burada hiç su yokmuş gibi oldu. Meğer gazilerin, bizim onları meyrislerden çıkarıp, tekneleri almaya götürmemize hatırları kırılmış: "Kale gayet zebun olmuş iken, kafire böyle nefes aldırıp tekne çıkarmaklık ne demektir? Malcılık damarları mı tepreşti?" Diye söylenmişler. Şimdi kendi gözleri ile çayın halini gördüklerinde: "Bu reisler sahiden boş adamlar değilmiş. " Diye şaşıp hayretle battılar. Böylece yelken açıp üzgün mahzun giderken Mayorka'dan gelmekte olan mühimmat ve asker yüklü on pare bezirgan perkendesini gördük. "Na-murad olma dila düştün ise bahr-i gama, "Hele emvac-ı felaket geçer inşaallah" Hepsi de ağzına kadar yüklü olarak pusun içinden çıka düştüler. Yüklü on perkendeyi görünce bunların kalye yardım için geldiklerini anladım. Hemen Oruç Reis'in üzerine bocalatıp:"Karındaş!İnşallah bunlar hep bizim kısmetimizdir. Hemen her birimiz birine varalım. " Dedim. Karakuş gibi süzülüp üzerlerine gittik. kafirler gördüler ki hal başka, teknelerin dahi böyle baskına asla davranacak halleri yoktur. Gayri pruvalarını geldikleri yere çevirdiler. Varıp yetiştim. Oruç Reis ile peşimden ötekileri dümen suyunda geldiler. Gülank-i Muhammedi çekip kafirlerin üzerine hücum kıldık. Kaza-yı asumanı gibi birer yaylım vurup çata koduk. Elhamdülillah bi-avn-i Huda ve mucizat-ı Mustafa kafirlerin onu da necat bulamyıp
gaziler feth eyleyip aldılar. Cümlesi bin yüz kafir idi. Yediyüz seksenbiri sağ idi. Hepsini muhkem demire zincire vurup bağladık. On aktarmayı Cicel kalesine götürmek için Oruç Reis'i takyin ettim ki, kafirleri kaleye götürüp zindana koyalar. Zira esirler çok olmakta teknelerde durmasından korkulur.
Becaye Kalesinin Zaptı
Oruç Reis, bu on aktarma ile kafir esirlei kaleye göütrüp zindana kodu, mühimatları da mahzenlere doldurducicel kabilesi, Oruç Reis'in o tarafa gemesinden pek mesrur olmuşlardı. Ben ise Oruç Reis'i aktarmalarla gönderdikten sonra benimle kalan on tekneden beş yüz yiğit mücahidiseçip kuşandırıp Delikli Taş denen yerden karaya döktüm. Dağ yolundan yabca yabca geri Becaye kalesine gitmelerini söyledim. Kendi on pare teknelerimizin kıçına Katalan bandıraları dikip Becaye limanına doğru gittik. Bu sırada olup bitenlerden habersiz bulunan kafirler, Mayorka'dan imdatlarına gelecek olan on pare tekneyi bekliyorlardı. Kendilerine mühimmat ve asker gelecek diye gözleri yollarda idi. Bizim on pare teknenin haçlı putlu sancaklarla limana doğüru geldiğini görünce: "İmdadımız geliyor!"Diye azim şenlik eylediler. İslam teknelerini kendilerine yardıma gelecek tekneler kıyas eylediler. Sonra kale kapılarını açıp imdatlarına gelen tekneleri karşılamak için yalıya döküldüler. O zaman dağ yolundan gelen beş yüz mücahit inayet-i Hak'la kaleye fırsat buldular. Dalkılıç ateş-tab olup, dahi "Allah Allah" sadası ayyuka ser çekip kaleye yürüyüş ettiler. Kolayca zapt edip aldılar. Yalıya dökülen kafirleri ise teknelerde olan gaziler birer yaylım top kurşun alabandası ile vurdular. Sonra dalkılıç olup kafirlerin kalp cenahlarına girip, şöyle kılıç urdular ki, kafir kellesinden tepeler oldu. Kafirler "Manya sinyor!" diye çağırışmaya başladılar. Sağ kalanların da cümlesini esir ettik. Becaye'nin etraf ve civarında oturan Arap şeyhleri ve murabıtları gelip bana biat ettiler. Kafire verdiklerinin yarısı kadarvergi ödemekliği kavl ü karar eyledik.
Silah Mahzenleri Kurulması
O gece bize bu rütbe kuvvet ve nusret bahşeyleyen Cenab-ı Rabbülalemin'e binlerce tazarru ve niyaz kıldım. Yüzümü secdelere koyup: "Ey alemlerin Rabbi! Kapı senin kendi kapın!Sıdk ile senin kapını tutanlar, haşa ki mahrum kala!Tunus Beyi, ben zayıf kuluna cimrilik gösterdi ise sen cömert padişahsın. " Deyip sabaha kadar Tanrıma ibadet ü taat eyledim. Tunus Beyi'ne pek ziyade hatırım kırılmıtı. Amma herşey niyete göredir. Hemen sen Rabbin ile muameleni doğru edegör. Ganimetlerle yüklü olarak ve selametle mübarek bir saatte Becaye'den çıkıp on pare tekne ile Cicel limanına geldik. Karındaşım Oruç Reis ile görüşüp hal ve hatır soruştuk. Karındaşım alnımdan ve iki gözümden öpüp: "Gazan mübrek olsun!" Dedi. Tedbir ve aklımı tahsin eyledi. Aktarmaları ve bütün ganimet mallarını, barut, kurşun ve cenk aletlerinden gayrısını hep sattık. Ortaya koyup gazilere taksim ettik. Cenk aletleri olan mühimmatlı hesabınca mahzenlere koyup anahtarını beldenin şeyhine verdik. Hemen salt barut sekiz yüz kertel idi. Öteki cenk aletleri hesapsızdı. Velhasıl ol on pare teknenin mühimmatını hep mahzenledik. İktiza ederse elimizin altında bulunsun dedik. Tunus Beyi'nden barut isteyip de vermemesi kalbimde ateş idi.
Nitekim:
"Ey birader pekçe sakla rızkını etme telef,
"Düşmanına kalırsa kalsın, dosta muhtaç tek" Demişler.
Kafirlere Kıyamet Koptuğu
Kafir yakasında ise, Becaye kalelerinin feth olunup alındığı haberi duyuldukta, kafirlerin başına kıyamet kopmuş. Hele yardımı varıp da esir olan on pare teknedeki kafirlerin akrabaları Malorka zabitinin başına kalkıp: "Sen Arap yakasının yılandan çılandan hali olmadığını bilmez miydin?" Diye takaza eylemişler. Mayorka zabiti de ahvali Kral'a ifade eylemiş. Kral'dan ordine gelip: "Ol imdada gidip esir olan kullarım her ne kadar var ise, varıp kurtarasın. "Diye emr edilmiş. Mayorka zabiti de hemen bir Fransız martikasına iki papaz koyup elli altmış sandık akça ile Cicel limanına çıkageldi. Biz de hemen gelişine göre artık üçe beşe bakmayıp, bütün esirleri verdik. evvel esir olanlara sonrakilerin hepsini paraya çevirdik. Gazilere pay ettik. Çünkü esirler çok fazla olup zabt olunması pek güç idi. Oruç Reis'in Cezayir'e yardıma gitmesi Fenim ve Oruç Reis'in adlarımız bu fetihlerden sonra yüz aklığı ile etrafa yayılıp dillerde söylenir oldu. Günlerden bir gün, Cezayir şeyhlerinden ve ulu murabıtlarından, Cicel'de iken bir mektup aldık. Mektupta: "Siz, siz ki Gazi Hızır Reis ve Gazi Oruç Reis, selamdan sonra, "Duyduk ki, Allah'ın yardımı ve Peygamberin mucizesi ile Becaye kalelerini feth-i fütuh eyleyip, nur-u İslam ile münevver kılmışsınız. "Allah'ım!Müslümanları kafirlere karşı kudretli kıl!.. Allah Teala sizleri, mel'un kafirler üzerine mansur ve muzaffer eyleyip-İslam yücedir, ondan üstünü olamaz- ölçüsünce, İslam'ı sizinle kuvvetlendirip şereflendire.. " Diye pek çok dualar ettikten sonra: "Ne var ki, bizler dahi elhamdülillah ümet-i Muhammed'den, sünnet-i cemaatteniz. Bu taraflara dahi teşrif buyurup, din düşmanlarından bizleri dahi halas eyleseniz, olmaz mı?" Diyerek, pek çok istirhamlar etmişler.
O zaman Cezayir'in yalısında bir adada bir palakanda burç vardı. Hala ondan sağlam bir burç yoktur. Adına Göbekli Burç derlerdi. Kafirler bunda bulunurlardı. Cezayir halkı kafirlerin elinden çok çeker, gayet hor hakir ourlardı. Öyle ki, çarşıda pazarda kafirler birşey almadıkça Müslümanlar alamya kadir değillerdi. Mektubta kafirlerin ettiği zülumler bir bir anlatılmıştı. Bu mektubu okuduktan sonra, Oruç Reis'le meşveret edip Cezayir'e gitmekliği makul gördük, niyetimizi o yana bağladık. Sabah oldukta gazileri toplayıp gazileri toplayıp divan kurduk. Gazilere eyittim ki: "Ey oğullar, gazi beyler! "Her kimin canı isterse hatır ve gönül hoşluğu ile, karındaşım Oruç Reis'in yanında Cezayir'e gidip, ümmet-i Muhammed-i kafirlerin eza ve cefasından halas edip, iki cihanda saadete kavuşa.. " Bunun üzerine gazilerden, safa-yı hatır ile gönlü isteyen bahadır gazilerden beş yüz yiğit yazılıp Gazi Oruç Reis ile Cezayir üzerine doğru gitmekliğe hazır oldular. Mübarek bir saatte hepimiz vedalaşıp, Oruç Reis beş yüz yiğit gazi ile bile, Cicel'den çıkıp, karadan kafir üzerine gazaya niyet eyleyip, Cezayir'e doğru çekilip gitti.
Tunus Beyi'nin Kethüdayı Öldürtmesi
Oruç reis gazileri ile Cezayir'e doğru gazaya gittikten sonra, onun teknesini Cicel'den karaya çektirip, mühimmatını mahzene koydurdum. Mühimmat mağarasının anahtarını beldenin şeyhi eline teslim ettim. Mübarek bir saatte on pare tekne ile denize açılıp Tunus'a gittim. Muradım Tunus'a bir daha uğramamak idi, amma Tunus'ta ilişiğim pek çok idi. Tunus Beyi'nin ettiği küstaklıktan hatırım çok kırılmıştı. "Kişi ettiğinden kendi utanır" deyip, Tunus'a gitmekten başka çare bulamadım. On pare tekne ile varıp limana dahil oldum. Tunus Beyi'ne kavuşunca, otutacak yer bulamayıp pek çok özürler diledi: "Gazalar mübarek olsun kaptan!Elhamdülillah Becaye kalelerini nur ile münevver eylemişsiniz. " Deyip, barut hususu için özürler diledi: "Senin mübarek hatırın için kethuda hayının boynunu vurdum. Senin barut talebini bana bildirmediği için.. " Diye dilnüvazlık eyledi.
Ağam İshak'ın Gelmesi
Kethudayı öldürmesi sahih idi. Amma bize barut vermediğinden değil, başka sebepten imiş. Lakin benim yanımda suçunu bastırmak için, güya: "Kethudayı senden ötürü öldürdüm. Senin barut istediğini niçin bana bildirmedi?" Diye söyler, hilebazlık ederdi. Ben de asla yüzüne vurmayıp: "Bakındı efendi, hemen sağlık olsun. Allah Teala'nın birliğine bin şükürler olsun ki, gazilere iktiza eden barutu ve her levazımatı ve mühimmatı, küffarın elinden alıp ihsan eyledi. Hak Teala kulları gibi cimri değildir. "Deyip, bu kadarcık bir alabanda vurup, sözü başka sohbete çevirdim. Lafı kısa kesip kalkıp konağıma geldim ve orada bulunan ganimetleri gazilere pay eyledim. Tunus halkı ve fakir fukarası, bizim tekrar dönüp gelmemize pek sevinip bayram ettiler. Zira Tunus Beyi'nin barut vermediğinin hikayesini duyduklarından, bir daha Tunus'a gelmeyiz diye elem çekerlermiş. Zira fukaraya çok menfaatimiz dokunurdu. Tunus'a gelişimizden beş on gün geçmeden Midilli'deki büyük karındaşımız İshak da Tunus'a çıkageldi. Karındaşımın apansızın çıka gelmesinden dünyalar benim oldu. Pek ziyade mesrur oldum. Konağıma çıkarıp hal ve hatır soruşup akraba ve taallukatımızın hoş haberleri ile yürek tazeledim. Gece gündüz sohbetler eyledik. Oruç Reis'in ahvalinden söyleşip:"İnşallah karındaşımız Oruç Reis, Allah Teala'nın inayeti, Nebiler Sultanı'nın mucizatı ve erenlerin yüce himmetleri berekatı ile mansur ve muzaffer olmuştur. "Deyip dualar ederken, dilenci kıyafetinde bir Arap çıkageldi.
Cezayir'in Alınması
"Mücahitlerin Reisi sen misin?" Diyen Arap, Oruç Reis'in Cezayir'den gönderdiği mektubu verdi.
"Allah bize hayırlar duyursun!"Diyerek mektubu açtım, okudum. Selamdan sonra eyitmiş ki: "Ey benim karındaşım! "Elhamdülillahi Teala, duanız bereketi ile Cezayir'e geldik. Hepimiz kıyafet değiştirip onumuz, yirmimiz, otuzumuz, kırkımız, ellimiz bir olmak üzere bölük bölük olup, birbirimizi kollayarak bir pazar yerine geldik. "Orada, üç dört yüz kafir pazarlık edip, Müslümanlar boyunlarını eğip bakarlardı. Onların adetleri böyle idi ki, din düşmanı kafirler tamam gereği gibi pazarlıklarını görmeyince, Müslümanlar bir şey almaya kadir değiller idi. "Böyle Müslümanlar melül mahzun boyun eğmiş bakar, din düşmanı kafirler istedikleri gibi pazarlıklarını edip dururlardı. "Hemen inayet-i Hak'la, gaziler apansızın dalkılıç ateş-tab olup, kafirlerin kalb cenahına girdiler. Öyle bir giriş girdiler ki vasf olunmaz. Kafirlerin başlarına güya kıyametler kopup: "Acaba kıyamet mi oldu, sür mu çalındı? "Deyu azizlerinden medet talep etmeye başladılar. Amma gazilerin alev saçan kılıçları, azizlerin himmetlerinden önce erişip, menhus kellelerini bostan kesimi gibi ayaklar altına yuvarladılar. Pis vücutlarını zemine akan kanları alıp götürdü. Hasılı kelam, adaya yetişenler kurtuldu. Yetişemeyenler ateşi buldu.. "Şimdi elhamdülillah, yüce himmetinizle, şehir elimizdedir. Şeyhler, murabıtlar ve halk gelip biat etmiştir. Dua ile meşgullerdir. İnşallahu Tala, Hakk'ın yardımı ile o adayı da ele geçireceğiz. Hemen bize bir miktar dha asker göndermeye gayret edesiniz. "Cicel kalesinin taşrasında filan kabilenin başbuğu bir Arap şeyhi vardı. Becaye kalesi kafir elinde iken, kafire cergi öderdi. Sonra bizler haber gönderip eski verginin yarısını ödemesini iştemiştik. Ol müfsid razı olmamış. Gerektir ki, varıp avn-ı Hak'la ol müfsidin başını kırasın. Ve biz karındaşını hayır duada unutmayasın. " Diyerek mektubuna son vermiş. Büyük karındaşımız İshak ile bu mektubu okuyup ferahlayıp mesrur olduk. Haberci Arabı ihsanlara gark ettik. Mektubun cevabını yazıp yine onunla Cezayir'e gönderdik.
Sultan Selim Han'ın Donanması
O sırada Kurtoğlu muslihiddin Reis ile Deli Mehmet Reis'i ve yedi pare hazır yağlı teknenin reislerini çağırttım: "Sizden ricam odur ki, inşallah bu mübarek seferlerinizde bir beş altı yaz adet şehbaz tuvana yiğitler devrişip, SonraCezyir'e karındaşım Oruç Reis'e götüresiniz.. Ona yar ve yaver olup kafadar olasınız.. İnşallahu Teala ben dahi işlerimi gereği gibi gördükten sonra Cezayir'e doğru gideceğim. Hemen Allah Teala cümlemizin yardımcısı ola!" Dedim. Onlar da: "Baş üstüne!" Diyerek, o gün Tunus'tan kalkıp uygun günlerde Kıbrıs semtine doğru çekilip gittiler. Yolda rüzgar muhalif çalıp, bunları Mısır engini semtine düşürdü. Oralarda gezinirken sabah oldukta kendilerini bir ince donanma içinde buldular. Meğer o sırada Sultan Selim Han hazretleri Mısır'ı almaya gidermiş. Kancabaş gelip, Muslihiddin Reis'i Kaptan Paşanın huzuruna götürdü. Paşa ondan haber sorduktan sonra bir miktar azarladı: "Padişah'ın Mısır üzerine seferi olduğundan sizin haberiniz yok mu?Niçin gelip din ü devlete hizmet eylemeklikte tekasül edersiniz?" Dedi. Muslihiddin Reis dahi söz anlar makulesinden bir adam olduğundan: "Devletlü Paşa!Hak Teala senin vücudunu hatasız eylesin. Padişah hizmetinde tekasülümüz yoktur. Hizmetimiz dahi hasbidir. . Başkaları gibi ücretle dahi işimiz yoktur. Eğer taraf-ı alinizden bir -Geliniz!- ile davet olunsak, efendilerimiz bizleri hizmete davet eylemişler, deyu yüzümüz üzerine gideriz. "Diye cevap verdi. Kaptan Paşa dahi Muslihiddin'in sözlerini beğendi. Hasılı, donanma ile birlikte İskenderiye'ye gittiler. Fetihde beraber bulundular.
Muslihiddin Reis Cezayir'de
Fetihden sonra tekneleri ağızlarına kadar asker ile doldurup bir mübarek saatte İskenderiye'den kalkıp Cezayir'e yollandılar. Tunus'tan çıkıp Mısır'ın fethinde bulunup da Cezayir'e varmaları cem'an yekün iki suçuk ay tuttu. Cezayir'e vardıklarında, Oruç Reis ferahlar kesb edip, azim mesrur oldular. Yedi pare teknenin reisleri ile ve gazileri ile cihan cihan görüşüp, hal hatır soruştular, düğün bayram şadlıklar eylediler. Gayrı gün günden İslam çoğalmaya başladı. Kafirler adanın burcuna kapanıp baş göstermeye cesaret edemez oldular. Bu işler olup dururken, kafir yakasındaki mel'unlar bir araya gelip: "Hızır Reis'i nasıl edip e ele geçirip helak ederiz?" Diye, yine hileler tuzaklar kurmaya başladılar. "Bu Hızır ve Oruç denen, azizlerin hışır hışır hışmına uğrayasıları şimdi boşlayıp imkan verirseniz, daha başımızaçok işler açarlar. Hemen yılanın başını ejderha olmadan kırmaya bakalım. " Dediler. Zira Oruç Reis'in Cezayir'e varıp alıp, bu kadar kafir kırdığından haberleri olmuş idi. O yüzden yürekleri yanıp böyle konuşurlardı.