osmanlı Teması
RSS
Siteye Giriş Favoriler
  • Büyük Tutkular Yeteneğinide Kendisi Yaratır.(Fatih Sultan Mehmed Han)
  • Davamız Kuru Bir Cihangirlik Davası Değildir Davamız Bilakis İslam Davasıdır(Ertuğrul Gazi)
  • Osmanlılar Kainat Tarihinin Gördüğü En Büyük İmparatorluklardan Birini Kurdular.
  • Osmanlı Başarısının İki Sebebi: Devlet Teşkilatında Mükemmellik Ve Askeri Teknikteki Üstünlük İdi.
  • Osmanlı Başarısının Asıl Sebebi: Adalet Düzenindeki Üstünlük Ve İnsaniliktir.
  • Osmanlı Bu Gün: Dünyanın Geri Kalan Devletleri Toplam Gücü Üzerinde Bir Kudrete Sahiptir.

Sultan Dördüncü Mehmed Biyografisi10

4. Mehmed Biyografisi10
4. Mehmed Biyografisi10
San Gotar Savaşı Hakkında Bazı Osmanlı Tarihçilerinin Verdikleri Malumat


Tarihi Devleti Osmaniye diyorki: "Osmanlı ordusu Raab Çayı'nın sol yakasına geçmeğe savuşup, bir münasib geçid bulmak üzere, sağ yakasını ve avusturya başkumandanı ge­neral Montekukuli de geçişe engel olabilmek için, sol sahili takibe başladılar. San Gotar köyüne gelindiğindeyse dar bir geçit yeri bulundu. Sadrıazam hemen burda bir köprü kurul­sun emri verdi. Asker kurulan köprüden karşı yakaya geçmeğe başladı. 8/Muharrem/10751/ağustos/1664'de Yeniçe­riler; düşmanın gözleri önünde suya atılarak selamet sahiline çıktıklarında da savaşlarının kaidesine göre derhal toplanıp şiddetle harbe koyuldular, ne çareki, bir taraftan suların tuğ­yanı diğer taraftada, o zamanın en önemli savaş bilgini olan Montekukuli'nin manevraları Osmanlı kahramanlarının gös­terdiği cesaret ve sebat yüz güldürücü netice vermedi. Ayrı­ca avusturya ordusunda Kpntdö Kolini komutasında altıbin fransız askeri de bulunuyordu. "Netayİcül Vukuatın özetlen­miş beyanatı aşağıya alınmıştır: "Sadnazam, Raab nehrini geçip diğer ismi Yanıkkale olan Raab kalesini muhasara et­mek kararını verdi. Geçid yeri bulmak içinde nehrin bir tara­fından giderken, general Montekukuli de nehrin öbür tarafın­dan yürümekte olup, herhangi bir geçiş hareketinin önünü kesmeği plânlıyordu. Bu sırada dört süvarinin yanyana ge­çebileceği büyüklükte bir geçid yerine rast gelindi. Hafif pi­yade birliğinin geçişini sağlayacak mertebede küçük bir köprünün inşa edilmesiyle, karşı kıyıya onbin kişi kadar geçirilebilindi.

Bu asker, karşılaştığı Avusturya askeri ile yaptığı çarpış­mada onları ricata mecbur eyledi. Tam bu esnada sular ka­bardı. Bunun sonucu meydana gelen selin, hafif olan köprü­nün yıkılmasını sağladığı görüldü. Bu olay sonunda; Avustur­ya askeri moral bulup, az bir kuvvetle ve yardımsız kalması mukadder Osmanlı birliklerinin vaziyetine karşı, üstün bir duruma geldi. Osmanlı askeri ölümün veya esaretin hesabını yaptığında, tarihden gelen alışkanlığıyla çarpışarak şehid ol­mayı tercih etti ve şanına lâyık bir hamiyyet ve kahramanlık gösterdiler ve şehadet şerbetini içtiler. Her nekadar uğranılan zayiat pek fazla sayılmazsada, gerekse nehrin taşkın hâli, gerekse Avusturyalıların bu durumdan istifade ederek savun­mada avantajlı duruma geçmiş olmalarından dolayı Ziget- karar verildi."

Osmanlı tarihleri arasında yer alan ve pek de makbullerin­den sayılan "Raşid Tarihi" bu seferle ilgili olarak özetlemeye çalışacağımız aşağıdaki ifadeyi serdetmiş: "h. 1075/muhar-rem/3 m. 1663/temmuz/27 pazar günüdürki serdarıekrem hazretleri, islâm askeri ile Raab nehri kenarında bulunmakta olan, Karmend ve Çakan adlı palangalar karşısında çadırlar kurup, karşıyakadaki plangalar karşısında olduğundan o ta­rafa asker geçirmek için köprü yapmaya karar verildi. Köp­rünün oralarda bulunan düşman birlikleri islâm askerinin karşıya geçebilmesini önlemeye çalışıyordu. Eskiden Morava suyu denilen Mor nehri üzerindede Osmanlının geçişini güç­leştirirken şimdi de bu Raab nehri üzerinde de Nemçeiiler, yâni Avusturyalılar engel olmağa çalışmaktaydılar. Bu sırada da bunlarla sulh müzakereleri de devam etmekteydi. Madde­lerin kendi içlerinde, müzakerelerinin yapılması müsaadesini kullanmaktaydılar.

Red cevabı gelmesi endişesiyle savaş alanını terk etme­yen, Osmanlı askeri reisleri arasında yapılan toplantıda Raab suyunun geçilmesi, oradaki askerin üstüne gidilmesi karar­laştırıldı. Büyük gayretlerle ve çalışma ile Sankoncar yâni Sen Gotarda bulunan palanganın üst yanında bir saat mesa­fede olan mahalde dört atlının yanyana geçebileceği geniş­likte olan suyu özengiden yukarı seviyede olan geçit yeri bu­lundu. Yüksek ferman gereğince ocak halkı, İsmail Paşa, Bosnalı Mehmet Paşa, Kaplan Paşa aynı ayın sekizinci günü bahse konu yere geldiklerinde acileten bir köprünün yapıl­masını nehrin karşı yakasını da zaptetmek ve burayı muha­faza etmek için deve'ler ile bir miktar, yeniçeri geçirip, var­dıkları yerde siper almayı kararlaştırdılar. Düşman askeri, vaziyetten haberdar oluncada hemen yeniçerilerin üzerine saldırdı. Geçid başında bulunan, dilaver gazilerin bir çoğu kendilerini suya atarak, yeniçeriye yardıma koştular böylece düşman askerinden, ikibin kişiden fazlası cehennemlik oidu. Bir tarafdan düşmanın uğradığı hezimeti gören asker, kimisi atlar kimi develerle, karşı tarafa geçmeğe hazırlanmağa baş­ladılar. Orada bulunan İsmail Paşa, yeniçeriağası, Kaplan Pa­şa ve serdarıekremin yanında bulunanlar, düşman tarafında görülen bozulma alametlerini tesbit ettiklerinden, o tarafa geçmeye başladılar. Düşman askeri; Osmanlı ve Tatar aske­rinin tamamen nehri geçerek karşısına çıkacağı korkusuna düşmüş olduğundan kaçmağa koyulmuşlardı. Osmanlı aske­rinin çok çok büyük kısmının karşıda, kendileriyle savadan askerin ise ancak onbin civarında olduğu şeklinde bilgilendi­rildiğinden ve ayrıca bunlara yardıma koşacak kimse gör­mediklerinden ricattan vazgeçip, mevcud asker üzerine hü­cum ettiler.

İki taraf birbirine girdi. Sabahdan ikindiye kadar devam eden kanlı savaşın en talihsizleri, çaresizlik içinde karşıyaka-da can verip şan alan arkadaşlarını seyretmek mecburiyetin­de olan ordunun çok büyük bir kısmını teşkil edenlerdi. Çün­kü suların kabarmasında meydana gelen sel, hafif köprünün yıkılmasına dolaysıyla da kendilerinden mukayese edileme­yecek derecede kalabalık, bir düşman karşısında kalan os-manlılann adetâ yok edilmesine vesile oldu. Bu nadir rastla­nan faciayı seyretmek mecburiyetinde kalan serdarıekrem, emrinde bulunan asker bu vakanın intikamını almak için, karşı kıyıya geçebilmenin bir çok yollarını aradıysa da, böyle bir arzu gerçeğe ulaşamadı. Artık görülen o tarafa bu henga­mede geçilemeyeceği idi. Bu bakımdan oralarda dolaşıp durmak ayrıca bir hata sayılır. Artık yapılacak iş, Avusturya kapıkethüdası ile sulh meselesini bir şekle bağlayıp geri dö­nülmeğe karar verilmesiydi zaten onlarda öyle yaptılar." Bir Hatırlatma Efendim görüldüğü üzere nehrin karşı yakasında avusturya ve müttefiklerinin eline düşmüş bulunan askerimi­zin, kanlı bîr muharebeden sonra terki hayata, şehadet inancı ile baktıklarından, onlar hakkında söyleyeceğimiz tek hu­sus ruhları şâd, mekânları cennet olmasıdır. Şefaatlerinin biz­lere de ulaşmasıdır. Ancak; bu feci hâlin mecburi seyircileri askerlerin tabiiki, bu iş bitti gidelim, diyemeyeceği açıktır.

Hâttâ bu askeri oradan alıp götürmek de her babayiğit ku­mandanın işi değildir. Nihayet işin şahidleri, katliama uğra­yanların enaz beş altı mislini teşkil etmektedir. O kadar bü­yük bir kuvvetin çekilme işlemine peyderpey razı gelebilece­ğini düşünebilmek, o savaştaki komutanların, insan psikolo­jisine vukufiyetlerinin saklı delilini teşkil eder. Nehrin civarın­da karşıya geçebilecek başkaca bir geçid arama arzu ve te­mayülünü gösterenlere hayır dememek hâttâ onların önüne düşerek bu geçidi aramak, sükunet ve askerlikte pek mühim olan solidalite yâni, ayrılmaz beraberliği temin yönünden çok isabetli olmuştur diye düşünüyorum. (Metin Hasırcı)" Yine seferin meydana geldiği devrin meşhur yazarlarından ve os-manlı muharrirlerinden biri "Sen Gotar meydan muharebesi" hakkında ve neticesi babında şunları dile getiriyor: "Erdel topraklarında savaşla vazifelenen orduyu hümayun Sebin Kalesi altında bulunduğu esnada Köprülü Mehmed Paşanın vefatından sonra yerine geçen oğlu henüz yirmiyedi yaşında idi adı İse Fazıl Ahmed Paşa idi. Bu zâtın babasının yerine tâ­yin olunduğu zaman tarihler 8/rebiülevvel/1078-28/ağus-tos/1667 Pazarını gösteriyordu. Aradan çok az bir zaman geçtikten sonra, Foğraş isimli yerde aynı ismi taşıyan bir ka­le önünde önemli çarpışmalar husule gelmişti. Bir ay kadar süren bu savaşlar neticesinde düşmanların elinden pek kıy­metli ganimetler elde edilmişti. Ellibin kişiden fazla esir, bin­lerce araba elde edilmişti. 1073/1663 yılında serdarıekrem Fâzıl Ahmed Paşanın, Macaristana gelişinde üyvar (Nevah-zol), Letre, Liveh, Novigrad, Secan, Kermab, Derekli, Holok, Buyak kaleleriyle birlikte, bir çok yer serdarıekremin gayret­leri ve öncülüğünde feth olundu. Bir çok esirin elimize geçtiği :cephane ve mal yönünden, kıymetli ganimetler elde olundu. Bu kadar fetihlerden sonra orduyu hümayun dinlenmeye çe­kildi.

Bunu fırsat bilen Avusturyalılar bazı kalelerimizi muhasara altına almışlarsada, durumu haber alan serdar, umulmaz bir süratle bunların üzerine harekete geçti. Sadrazamı yanında büyük bir kuvvetle üzerlerine geldiğini istihbar eden düşman derhal ellerindeki savaş aletlerini olduğu yere bırakarak Os­manlıların Yenikale, onların ise, Keçkopuvar dedikleri kaleye ve Zerinyivar dedikleri hisara sığındılar. Sadrazam serdarıek-rem Fâzıl Ahmed Paşa bunları fena bir şekilde mağlup etme­yi başardı. Bulundukları yerde tutunamayan düşman kaçma­ya başladı. Nehirlerden geçmek için kullandıkları köprülerin üzerinde takip edilmekte oldukları Osmanlı kuvvetlerince to­pa tutuldular. Osmanlı ordusu buraya kadar gelmişken Hır­vatistan toprağını da bir kolaçan etmekten kendini alamadı. Zaferlerle taçlanan askerimizin ırki gururu galeyana geldiği için durmak kolay değildi. Sadnazam Raab suyu tarafına geçti. Bu nehrin kenarında bir savaş meydana geldi. Yapılan bu son muharebeye kadar bir aksilikle karşı karşıya gelmi-yen Osmanlıların bu sefer karşısına bir aksilik çıktı. San Go-tar yakınlarında nehri geçen ve oradan düşman ordugâhına kadar sokulan yeniçeriye "Geriye dönüp metrislerinize giri­niz" şeklinde emir geliverince hepsi itaat ettiler. Nevar ki si­pahilerin bu emirin gelişinden haberi olmadı. Bu sırada adeta düşmanla göğüs göğüse gelmiş bulunuyorlardı. Yeniçeri as­kerinin peşlerinde olmadığını fark ettiklerinde, yeniçerinin fi­rar etmiş olduğu düşüncesi birdenbire akıllarına düştü.

Paniğe kapılıp beygirlerinin gemini çektiler istikametlerini Raab suyuna çevirdiler. Maksatları firar ettiklerini sandıkları yenicen askerinin önünü çevirmeyi başarmaktı. Yeniçeriler ise sipahilerin karşı tarafa geçtiklerini görünce, bunlar da sipahilerin firara kalkmış olduklarını zanneylediklerinden bun­lara katılmak için hızlandılar. Böylece köprü üzerinde biriken gayrımuntazam ve ağır yük, bu köprünün kırılmasına sebeb oldu. Köprünün çökmesiyle birlikte suya düşen külliyetli in­san kalabalığı, maalesef büyük çoğunlukla gark oldular. Yâ­ni; Allaualem boğularak şehid oldular. Köprüyü geçemeyen­ler ise karşı tarafta, vuruşa vuruşa şehidlik makamını ihraz ettiler. Sadnazam bu feci vakaya metanetle dayandı ve sa­vaş gayretini elinden bırakmadı. Savaşa savaşa İstolni Belg-rad kalesinin altına kadar geldi. Burada ortaya atılmış olan sulh konuşmalarına rağbet gösterdi. Avusturya imparatoru tarafından elçiler geldiği gibi; Rumeli pâyeli, Kara Mehmed Paşa ile bu makaleyi yazan fakir (Evliya Çelebi) elçi tâyin o-lundu ve Avusturya imparatoru nezdine gidip, sulh antlaş­masını imzaladılar. Yalnız bu makalede görünen bir husus varki oda suların kabarmasından bahis edilmemiştir. Bunun bahse konu olmamış olması, suların kabarması yok diye, neticeye tesir edici anlayışa kapılmamalıdır. Yoksa burada bahse konu makaledeki bölümde suyun kabarması durumu yer almamıştır. Evliya Çelebinin eserinde bu sefer hakkında pek geniş malumata rastlayabilir tetkik eden okuyucular.



Sen Gotar Savaşi Hakkındaki Kararlar


Almanya devleti fahimesinin zabitlerinden olduğunu, daha öncede ifade ettiğimiz mösyö "Wilhelm Notebom" adlı zat, birkaç sene evvel epeyi miktarda esere, bunların arasında da Osmanlı târih kitaplarından bazılarına müracaat ederek yap­tığı tetkikat sonunda bulmuş olduğu deliller ile hatta Osmanlı eserlerinden sarfı nazar edilse bile, diğer muteber tarih eser­leri sayesinde, Avusturya yazarlarının, mübalağalarla dolu eserleri ve /Aontekukuli'nin abartılı ifadelerini iptale yeter, hükümler çıkarabilmiştir.

Bunları aşağıya dercediyoruz: Evvelâ: Bu ifadelerden an­laşıldığı kadarı ile Osmanlı devleti Avusturya ve müttefikleri arasında yapılmakta savaş 1073/1663'den beri yâni iki se­nedir devam etmekteydi. Sulh müzakereleride bu arada ya­pılmaktaydı. San Gotar savaşı husule geldiğinde, Osmanlı devletinin harp hareketleri içinde olması tedbir alma niteli­ğinden kaynaklandı denilebilir. Saniyen: Sen Gotar savaşına katılan asker sayısı ancak beşonbin kişi mesabesinde olup, buna dense dense bir müfreze denilebilir. Ordunun tamamı­nın katılmış olduğu bir savaş olmayıp, buna bağlı olarakda orduyu hümayun büyük bir hezimete uğratıldı denemez.

Sâlisen: Raab nehrini geçmeye müsaid geçit karşı tarafa geçenlerin mağlub olup ricatından sonra avusturya askeri ta­rafınca savunmaya alınmıştır. Bu arada da suların kabarma olayı temadi ettiğine bakarak, bilahirede ötedenberi devam etmekte bulunan, sulh müzakeratı imza aşamasına geldiğine göre orduyu hümayunu mezkûr geçidi yeniden geçmeye ne sevkedecektirki?

Rabian: Daha sonra imzalanan sulh antlaşmasının madde­leri gereğince Osmanlının eski hududunun Viyana şehrine yirmi mil daha yakın hale gelmesi, orduyu hümayunun riva­yetlere göre büyük hezimete düştüğü mânasındaki ifadelerin yaîan olduğu bu hükümde ayan beyan görülmektedir.



Sen Gotar Savaşından Sonra Ördü Harekâtı Ve Sulh


Montekukuli, bahse konu eseri "Memovar"ında San Gotar savaşından sonraki vaziyeti ve şevki idaresini şöyle nakle gi­rişiyor "Osmanlı ordusu ağustos ayının 6. gününe kadar, San Gotar sırtları üzerindeki ordugâhında kaldıktan sonra, yuka­rıda zikredilen günde yürüyüşe geçti ve nehrin sağ sahili üze­rinde bulunmakta olan Kirman'a doğru yönlendirdi. Biz ise, nehrin karşı sahilinde Osmanlılarla aynı hizada yürüyor idik. Fakat bu hareketimiz büyük zorluklar içinde yapılabiliyordu. Çünkü Lanfiniç (San Gotar'da Raab nehrine karışan bir nehir ismidir) ve Pinka (o da bir nehirdir) nehirlerinin sulan o ka­dar çok kabarmıştıki, suyun kabarmasından dolayı, bu ne­hirler üzerinde bütün köprüler yıkılmaktan kurtulamadı. Aynı istikamette karşı yakalarda Osmanlıya muvazi olarak yürü­mekteydik. Ağustosun 9. günü Kirman civarına geldik. Yapı­lan harp meclisi toplantısında, ben Raab nehrinin geçilmesini teklif ettim. Ağustos'un 11. günü osmanlı ordusuna bir daha hücum etmeye durumun, her zaman böyle müsait olacağını sanmadığımı, düşmanın seçme askerle mağlup edilerek ta­kip altına alınması gerektiğini beyan ettim. Harp meclisinde yer alan Avusturya ve müttefikleri komutanları, yaptığım teklife itirazda bulundular. Bunların hepsi "Osmanlıya saldır­madan evvel ordumuza bir istirahat imkânı vermezsek, bun­lar yorgunluktan dolayı asla savaşamaz, yapılacak hareketin merkezi sayılacak olan insanların ekmeği ve hayvanların ye­minin bulunmadığını, eğer nehir geçilip de düşman üzerine gidilirse, bataklıklarda onlarla savaşmak icab edeceğinden çekilmek, ricat, gibi hususlar akıldan çıkarılmalı ancak yor­gun aç ve hastalanmış insanlarla, böyle bir savaşa gireme­yeceklerini beyan ettiler.

Bu bakımdan istirahatin şart olduğu ve bunu Edimburg ci­varında gerçekleştirmek gerektiğini, istirahat esnasında da, yiyeceklerin teminine, yardımcı askerin bulunduğu yerlerden katiyyen ayrılmamalarının temini ve tecrübeli askerin de bir araya getirilerek harekete hazırlanmak kararlaşmak diyorlar­dı. Buna bakarak düşmanı takip etmek ve onu göz altında tutmak üzere o aralık yalnız Kont Nadasti'nin, maiyeti olan Macarlar ile Hırvatları Dragonlar ile altı kıta sahra topu, bera­berlerinde olduğu halde düşman üzerine gönderilmesi yeterli görüldü. Bu sırada ise; Osmanlı ordusu Alpiroyal denen İstoİni Belgrad adıyla yâd ettiğimiz bölgeye yürüyordu. Bizim or-du'da Pinka ve Gunz nehirleri boyunca aheste aheste Edim-burga doğru ilerlemedeydi. Avusturya ordusu menziline var­dıktan sonra bir kaç günü istirahatla geçirdi. Bu istirahat ta-biiki iadei kuvvete sebeb oldu. Prens CJlrick dö Vittenberg ko­mutası altında bulunan vede imparatorun tophanelerinden henüz çıkmış gayet nefis toplarla imparator tarafından gön­derilmiş yeni askerden meydana gelmiş bir imdad kuvveti almıştır. Edimburg'da Avusturya ordusuna istirahat ettirildiği sırada Osmanlı ordusu Alpiroyal yâni jstoni Belgrad civarın­da ordugâh kurmuştu. Burada bulundukları zaman içinde Osmanlılara 12 ilâ 15 bin asya askerinden ibaret bir imdad kuvveti gelmiştir. " Osmanlı ordusu Raab nehrinin sağ sahili boyunca akıntı tarafı istikametinde giderken avusturya ve müttefikleri ordusunun nehrin sol sahili boyunca, osmanlı kuvvetlerinin hizasında yürüyüşe devam etmesi, bu kuvvet­leri takip etmek için değil, belki adı geçen kuvvetlerin başka bir yerden, yeniden bir geçidin yardımıyla kendi üzerine düş­memesi için gözaltında tutmaya çalışmasıdır. Bunun böyle olduğu da, şu ana kadar vermiş bulunduğumuz bilgilerden rahatça çıkarılabilir.

Montekukuli'nin Lanfinç ve Pinka nehirlerinin de, Raab nehrigibi olağanüstü şekilde kabararak, köprüleri alıp götür­müş olması ve bununla beraber askeri harekâtın gayet açık yapılması gerektiğini apaçık söylemesi Osmanlının başarı­sızlığının suların taşmasından kaynaklandığının İtiraf edildiği­ni, ortaya koyan mühim maddelerdendir. Montekukuli'nin ara sıra orduyu hümayunun takip olunmasının gereğinden bahs ettiğini, ancak muhalif reyler yüzünden takibi yapama­dığını ileri sürmesi, Osmanlı ordusunu mükemmel bir tarzda bozmuş olduğunu söylediği yalanı beslemek, kuvvetlendir­meyi temin için olduğuna, şüphe etmemek lâzımdır. Ordu­nun başkumandanı ve tam selahiyetle sevkı idareye sahip olmasına rağmen. Takip İşi için şuna buna engel oldular di­ye, suçlamalarda bulunması büyük bir insafsızlıktır. Baştan ve sonradan elde olunan malumattan da anlaşılırki; Osmanlı ordusu San Gotar savaşından sonra, mağlup bir ordu gibi geri dönmemiş olup, Avusturya ve de müttefikleri ordusunu nasıl bir hezimete uğratmalıyım düşüncesine kafa yorarak, intikamını planlamıştır. Hakikaten aynı ordu en kısa zaman­da Avusturya içlerine dalacak hücumları gerçekle yüzyüze getirmiş, bu toprakların altını üstene getirmeyi becererek, kendi menfaat ve arzularına uygun bir sulh imzalamaya da muvaffak olmuştur. Böylece bu sefer sulhun menfaat-i Os-maniyana yaramasından dolayı zafer, devleti âliyede kaldı denmelidir. Montekukuli; zaferinin! devamı için takipten dem vururken birtaraftanda kendi ordusunda, cidden acınacak ve merhamet edilecek durumlarını açık etmesi, kendilerini kor­kudan tir tir titreten Osmanlı ordusunun karşısına, kalelerden tecrübeli askerleri getirtmeyi, uzun uzun anlatması gülüne­cek hale gelmesine yeterde artar bile. Kont Nadesti'nİn Os­manlıları takip için değil, belkide Osmanlıların tekrar nehri geçmeğe teşebbüsleri halinde yapılacak geçiş harekâtına engel olmaya çalışmak içinde bir hazır kıta bulundurması şeklinde telakkisi, okuyucunun dahi aklına gelmiş sayılır.



Sulh Antlaşması


Tarihi Devleti Osmaniye adlı eserde San Gotar savaşı son­rasındaki durum ve yapılan antlaşmayı şöyle nakletmekte:

"San Gotar muharebesinden sonra, sadrıazam orduyu hü­mayunu Vasvar kasabasına getirdi. Burada Avusturya elçisi tasdiklenmiş antlaşmayı Fâzıl Ahmed Paşaya takdim eyledi. Tâbiiki bu tasdik Avusturya murahhaslarına aid tasdik İdi. Avusturya imparatoru bunda, bu günden sonra Erdel (Traıv silvanya) işlerine müdehalede bulunmamaya, Apafi Mihal'i yeni Erdel kralı tanımayı, yıkılmış bulunan Zerinovar kalesini tamir etmemek, sulhun bedeli olarak da ikiyüzbin kuruş ver­meyi, tiyvar ve Novigrad hisarları Osmanlıda kalmak, eski ahidlerin yâni yapılmış eski antlaşmaların, diğer hükümleri iki tarafçada geçerli şartlardan sayılmasını kabuiehazır oldu­ğuna amirdi. 1075/1664 Görülüyorki; San Gotar hezimeti Vasvar antlaşmasına asla bir tesirde bulunmamıştır. Ayrıca tamamen Osmanlı menfaatlerine uygun tarzda neticelenmiş­tir. Ancak sadrıazam, Montekukulİ'yi bozmuş olsaydı, sulh-nameyi Viyanada bizzat imparatorun elinden alması ihitma! dahilinde idi. Ancak hu fark etmiştir. İki sene süren bu büyük sefer içinde serhad kumandanları ve seferde bulunan bütün asker pek güzel tarzda vazifelerini yapmışlar, Osmanlı san­cağı aynen cennetmekân Kanuuni Sultan Süleyman hân hazretlerinin devrindeki sânı hatırlatarak, serhadlerde dolaş-tınlmıştır. Köprülü ailesinin bu hizmette büyük hissesi vardır.



İki Taraf Ordularının Başkumandanlarının Biyografileri


Osmanlı ordusunun başkumandanı bulunan ve bu seferde sadrıazamlıkla birleşen serdarıekrem, unvanlı Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşanın tercümei hâlini vererek bu bölüme baş­layalım. Bu eserden daha geniş malumatı, Kamusül âlâm ve Tarihi Râşid'den elde edebilirsiniz. Fâzıl Ahmed Paşa, Os­manlı devleti vükelâsından meşhur Köprülü Mehmed Paşa­nın büyük oğludur, h. 1072/ml661 senesinde Köprülü Meh­med Paşanın husule gelen vefatı ve yine merhum sadrıaza-mın vasiyeti üzerine fazileti ve irfanı göz önüne alınarak vezi­riazam olarak nasbedildi. Osmanlı devletinin hayatiyetini ih­yada büyük hizmeti geçen merhum sadrıazam Köprülü Meh­med Paşa oğlu Fâzıl Ahmed Paşa sadarete tâyin oluşundan bir sene sonra 1073/1662'de Avusturya seferine çıkmıştır. 1075/1664 Morava civarında bir kaç tane mühim kaleyi zap-tetmiştir. Daha sonra San Gotar savaşını yapmıştır. 1077/1666dan 1080/1669 tarihine kadar yâni üç sene için­de, yapmış olduğu çalışmalar ile savaş ilminde büyük başa­rılara imza atan. bir ordu yetiştirerek bütün dünyanın bildiği ve bazı avrupa askeri mekteplerinde öğretilmekte olan ders mahiyeti taşıyan Kandiye Kalesini.muhasarası, daha sonra­da bu kaleyi cesur ve kahraman askerleriyle kılıcına râm ey­lemiş yirmiüç sene süren kuşatmayı zaferle taçlandırmıştır.

Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa bu kalenin fethinden dön­dükten sonra 1083/1672'de ise Lehistan seferine gitmiştir. Lehlilerin hayrete düşmelerine sebeb olacak hâli ihdas et­miştir. Lehistan bir defaya mahsus seksenbin ve her sene içinde yirmişerbin altun vergi vermek şartıyla sulha bağla­mıştır. (İstidrad: Lehli'ler sadrazamın bu davranışından bü­yük üzüntüye düştüler. Ne var ki aradan on sene geçtikten sonra Fâzıl Ahmed Paşa ailesinin damadlanndan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Viyana'yı muhasaraya aldığında bu Lehli­lerin, meşhur krallarından Jan Sobiyeski'nİn komutasındaki birliklerle, daha on sene önce aynı aileden biriyle imzaladık­ları sulh antlaşması hükümlerinden yüz çevirerek Avusturya ile anlaşarak Osmanlı muhasara kuvvetlerine taarruza geçe­rek, Osmanlı yenilgisini getirebilecek darbeyi vurmuşlardır.

Gaazi olarak anılsa seza olan Fâzıl Ahmed Paşa nice nice vazifelerde büyük liyakat gösteren, padişahının ve devleti âlî'yenin şanına şân katan, vezir oğlu vezir, devlet işlerinde vücudunu helak edercesine verdiği hizmetler esnasında 1087/1676'da diğer bir tâbirle, San Gotar muharebesinden, oniki sene sonra fâni dünyadan, hakiki dünya'ya göç etmiş­lerdir. (Allanın geniş bulunan rahmeti üzerine otsun)

Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşanın vefatından sonra, Köp­rülü Mehmed Paşanın evlâdı mâneviyesi, daha sonra da da­madı olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa kendisine halef ol­muştur. Kara Mustafa Paşa, Fâzıl Ahmed Paşa ile birlikte bü­yümüş ve devlet hizmetinde daima onunla birlikte bulun­muştur. Özellikle Kandiye muhasarasında hemen maiyetinde bulunurken, San Gotar savaşı esnasında kaimakamlıkda is­tihdam olunmuştur. Kara Mustafa Paşa, Fâzıl Ahmed Paşa­nın verdiği ve halleri kolay olmayacak işleri büyük bir liyakat ve vukufla becermiş, cesur bir kimse olarak da Kandiye ka­lesi önlerinde kemâle getirilen muhâs,ara usulünü, kendisi sadaret makamına yükseldikten daha sonralanda yaptığı Vi­yana kuşatmasında tatbike koymuştur. Fâzıl Ahmed Paşanın vefatından altı sene sonra yâni 1093/1682 tarihinde Viyaca üzerine yürürken, kaleyi ele geçirmeye ramak kalmışken ri­vayete göre son derece kibirli olması teşebbüsler bakımın­dan nakıs kalmasına ve bazı işlerde başarısızlığa uğramasına sebeb olmuştur. Eğer Fâzıl Ahmed Paşa bir müddet daha ya­şayıp, Kara Mustafa Paşanın hattı harekâtını tatbik etseydi, Osmanlı hududuna pekde yaklaşmış olan Viyana kalesi hiç şüphe olmasın bu zâtıâlikadir tarafından zapt edilecekti. Şa­yanı dikkatdir ki; Kara Mustafa Paşa'dan sonra da, mevkii iktidara geçen Köprülü hanedanına mensup olan zevat, din ü devlete, padişahına büyük bir sadakatle hizmetler vermişler­dir. Buna bağlı olarak da çok büyük şöhret ve nâm kazan­mışlardır. Bunlar her bir işinde Fâzıl Ahmed Paşanın takip eylediği hizmeti ve usûlü kendilerine düstûr eylemişlerdir. Böylece Osmanlı tarihinde pırıltılı yerlerini almışlardır. Alla-hın rahmeti üzerlerine olsun.

Raymond Kont Montekukuli; 1608 yılında doğmuştur. 1681'de Sangotar savaşından onyedi sene sonra ölmüştür. Kont Montekukuli'yi Avusturya devletinin en meşhur, en usta -kumandanlarının arasında görüyoruz. Yazmış bulunduğu as­keri eserinde, bizim harb fennimizle alakalı hususlardaki ma-kaleleriyle, özel bir yeri vardır. Dondömalfi unvanını almış olan Montekukuliyi evvelâ topçu sınıfında vazife almış görü­yoruz. Miralay rütbesiyle otuz sene savaşlarının ikinci kıs­mında hazır bulunmuş 1657 yılında mirlivalık rütbesine yük­seltilmiştir. İsveçlilerle yaptığı savaşlarda pek büyük başarı­lar göstermiştir.

1661 yılından sonra Osmanlılar ile savaşmakta olan ordu­ya kumandan tâyin edilmiştir. Avusturya'ya çok büyük hiz­metlerde bulunmuş Osmanlılarla yapılan sulh antlaşmasın­dan sonra imparator sarayında toplanan, harp meclislerine başkanlık etme görevine getirilmiştir.

Montekukuli, Avusturya devletinin Fransa ile yaptığı harp­te, bilhassa 1675 senesinde Fransızların meşhur mareşali, Toren'e karşı yapmış olduğu savaşlarda, Avusturya ordusu­na tam bir ustalıkla komuta etmiştir. Son seferden sonra Lins şehrine çekilerek ömrünün geri kalan kısmını askerlik hatıra­larını yazmakla geçirmiştir. Esere ve yazdıklarına dair geniş malumat almayı arzu edenlere, meşhur askeri yazarlarımız­dan merhum Mehmed Tahir beyefendinin "Müellifatı Askeri­ye Tedkikatı" adlı askeri eserler arasında, nefâsetiyle tema­yüz eden kitaba müracaat edebilirler. Montekukuli'nin San Gotar savaşına ait bilgileri ihtiva eden "Memovar"ında Mon­tekukuli'nin bir resmi bulunup, alt yazısında Meclisi Harp re­isi, Tophane müşiri, Raab Valisi ve asakiri imparatoriye baş­kumandanı olarak unvanları yer almaktadır. Tovassun Şöval­yeliği, unvanları arasındadır.

Geri
Henüz yorum yapılmamıştır.

Oylar:
Average members rating (out of 10) : Henüz Oylanmamış   
Votes: 0