2011-12-30 04:57
Tarih Haber / Osmanlı dan Türkiye Sorumlu Tutulamaz
Osmanlı dan Türkiye Sorumlu Tutulamaz
Türkiye-Fransa-Ermenistan üçgeninde devam eden ve giderek çok daha fazla ülkeye yayılması beklenen sözde soykırım iddiaları ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar, önceki gün Genç Bakış’ta tartışıldı. İstanbul Üniversitesi‘nde gerçekleşen programda, Türkiye’nin stratejik açıdan nasıl bir yol izlemesi gerektiği konuşuldu. Önce çıkan unsur ise başta Fransa olmak üzere politikacılardan çok, kamuoyunu etkileyecek bir tanıtım ve bilgilendirme atağına geçilmesi oldu.
Osmanlı döneminde yaşanan sorunlardan ise Türkiye’nin sorumlu tutulamayacağı özellikle vurgulandı. İşte programdan satır başları:
Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan (Uluslararası İlişkiler Uzmanı)
- Ben bu yasanın senatodan da geçmiş olmasını tercih ediyorum. Çünkü bu konu Ermeni soykırımı olmuştur ya da olmamıştır yönünde incelenirse Türkiye dezavantajlı konumda. Ama Türkiye soykırımın inkârı hakkının var olup olmaması ekseninde bir tartışmadan son derece avantajlı çıkar. Bu çerçevede tartışılırsa Türkiye’nin yandaşı da çok olacaktır.
- 577 kişilik parlamentoda, 50 kişiyi bile bulmayan bir milletvekili grubunun aldığı bir karar yüzünden tüm Fransa’yı karışımıza alacak kadar sert önlemler dizisine geçiyoruz. Türkiye böyle bir tavır koyacağına bu yasayla dalga geçmeli, bu konuyu ciddiye bile almıyorum demeliydi. Fransız aydınlarını da yanına çağırmalıydı. Artık devletlerarası ilişkiler sadece devletlerin arasında gerçekleşmiyor. Kamu diplomasisi kullanılmalı. Siz gidip o ülkenin halkına hitap eder onları yanınıza çekerseniz o zaman o hükümetler de kıpırdayamaz hale gelirler.
- Biz her seferinde elçimizi çekiyoruz sonra normale dönüyoruz. Bu artık gayri ciddi bir hale geldi. Oysa Türkiye’nin elçisini çekmesinin bir ciddiyeti olmalı.
- 1915 olaylarında 1948’de tanımlanmış olan o Yahudi soykırımı çerçevesine oturan bir durum yok. Hukuken Türkiye’nin kullanabileceği bir sürü argüman var. Fakat Türkiye ne demek istediğini tam olarak oturtamadı.
- Yıllar içerisinde Türkiye’nin resmi tezleri çok farklılaştı. Önce böyle bir şey hiç olmamıştır dendi, sonra olmuştur ama sizin dediğiniz kadar büyük değil deyip sayılar üzerinden oynadık daha sonra bu bir mukadderedir, onlar vatana ihanet etmiştir buna karşı bir şeyler yapılmıştır dendi. Şimdi bir katliam yapılmıştır ama bu bir soykırım değildir, bakın Batı’daki Ermenilere hiç dokunulmamıştır deniyor.
- Türkiye şu an dünyadaki etkileme gücü yüksek bir ülke. Türkiye’yi kaybetmek istemezler. Ayrıca Türkiye dünyanın bütün tarihçileri toplanın araştıralım, arşivleri açalım diyor. Sarkozy bu noktada tamam tartışalım ama tarihçiler olmasın dedi. Çünkü bu artık tarihi bir olay olmaktan çıktı, politik bir enstrüman oldu.
Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı (Uluslararası Hukuk Uzmanı)
- Bu işin öyle hukuki yanları var ki bizi sarıp sarmaladılar, çevrelediler. Bu işe yaklaşım mutlaka rasyonel olmalı. Heyecanla verilen tepkiler bize bir şey kazandırmayacaktır.
- Mağduriyetler sadece Ermeniler tarafından dile getirilir oldu. Halbuki insanlık tarihi çok büyük ve çok sayıda mağduriyetlerle dolu. Sadece bu olay değil. Savaş bu. Ermeni vatandaşlarımıza yapılan birtakım haksızlıklar olmuş. Ama bunun koşullarını aklıselimle doğru değerlendirmemiz ve bir ortak anlayışa varmamız lazım.
- Ermeni soykırımı vardır diye bir algı yaratıldı. Şimdi o algı hukuksallaşıyor. Risk burada. Bundan sonrası için dış politikada senin baban da yaptı deden de yaptı diyerek bu işin altından kalkamazsınız. İşin hukuki verilerini çok ciddi izlemeniz lazım.
- Hukuk düzeninde bir suçun oluşabilmesi için bir eylemin gerçekleştiği dönemde onun yasalar tarafından suç olarak kabul edilmesi gerekir. Halbuki soykırım sözleşmesi 1948’de yapıldı. Dolayısıyla 1915’te böyle bir suç olmadığı için o olaylar soykırım diye nitelenemez.
Ayrıca suç işlendiğinde hangi devlet vardı diye bakılması gerekir ki o dönem Osmanlı Devleti vardı. Ve uluslararası hukuk önceki devlet döneminde işlenen suçlardan sonraki devletin sorumlu olmayacağını kabul eder. Osmanlı’nın borcu, antlaşmaları bize geçmiştir ama eylemler itibariyle Türkiye’yi Osmanlı’nın halefi şeklinde suçlamak olanaklı değildir.
- Sadece 1948 sözleşmesi bizim içi bağlayıcı değildir demek de yeterli değil. Kabul edilebilecek bu tür yasaları engellemek bunlara yönelik önlem almak lazım.
- Boykotlar elbette ki Fransız işadamları üzerinde etki yapar. Fakat devlet düzeyinde boykota çağrı yaparsanız bunun uluslararası sınırlaması vardır. Gümrük Birliği Anlaşması çerçevesinde rekabeti bozan uygulamalara yönelik hükümler var. Bunları işletirler.
Ayrıca devletlerarası ticarette birinden gelen malı engelleme yoluna giderseniz bu da sorun haline gelir. Dolayısıyla boykot konusu o kadar kolay değil. Ancak hükümetin katkısı olmayacak şekilde halkın doğal tepkisi olabilir.
- Doğu Perinçek İsviçre’de suçlu bulunduktan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş ve AİHM’de bu davayı kabul edilebilir görmüştür. Türkiye de devlet olarak bu davaya müdahil olmuştur. AİHM’nin bu konuda vereceği karar son derece önemlidir. Soykırım vardır ya da yoktur konusuna girecek mi? Yoksa olayı düşünce özgürlüğü çerçevesinde mi değerlendirecek?..
Özetin özeti: Duygulardan çok aklıselimin öne çıkartılması gereken bir noktadayız...
Osmanlı döneminde yaşanan sorunlardan ise Türkiye’nin sorumlu tutulamayacağı özellikle vurgulandı. İşte programdan satır başları:
Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan (Uluslararası İlişkiler Uzmanı)
- Ben bu yasanın senatodan da geçmiş olmasını tercih ediyorum. Çünkü bu konu Ermeni soykırımı olmuştur ya da olmamıştır yönünde incelenirse Türkiye dezavantajlı konumda. Ama Türkiye soykırımın inkârı hakkının var olup olmaması ekseninde bir tartışmadan son derece avantajlı çıkar. Bu çerçevede tartışılırsa Türkiye’nin yandaşı da çok olacaktır.
- 577 kişilik parlamentoda, 50 kişiyi bile bulmayan bir milletvekili grubunun aldığı bir karar yüzünden tüm Fransa’yı karışımıza alacak kadar sert önlemler dizisine geçiyoruz. Türkiye böyle bir tavır koyacağına bu yasayla dalga geçmeli, bu konuyu ciddiye bile almıyorum demeliydi. Fransız aydınlarını da yanına çağırmalıydı. Artık devletlerarası ilişkiler sadece devletlerin arasında gerçekleşmiyor. Kamu diplomasisi kullanılmalı. Siz gidip o ülkenin halkına hitap eder onları yanınıza çekerseniz o zaman o hükümetler de kıpırdayamaz hale gelirler.
- Biz her seferinde elçimizi çekiyoruz sonra normale dönüyoruz. Bu artık gayri ciddi bir hale geldi. Oysa Türkiye’nin elçisini çekmesinin bir ciddiyeti olmalı.
- 1915 olaylarında 1948’de tanımlanmış olan o Yahudi soykırımı çerçevesine oturan bir durum yok. Hukuken Türkiye’nin kullanabileceği bir sürü argüman var. Fakat Türkiye ne demek istediğini tam olarak oturtamadı.
- Yıllar içerisinde Türkiye’nin resmi tezleri çok farklılaştı. Önce böyle bir şey hiç olmamıştır dendi, sonra olmuştur ama sizin dediğiniz kadar büyük değil deyip sayılar üzerinden oynadık daha sonra bu bir mukadderedir, onlar vatana ihanet etmiştir buna karşı bir şeyler yapılmıştır dendi. Şimdi bir katliam yapılmıştır ama bu bir soykırım değildir, bakın Batı’daki Ermenilere hiç dokunulmamıştır deniyor.
- Türkiye şu an dünyadaki etkileme gücü yüksek bir ülke. Türkiye’yi kaybetmek istemezler. Ayrıca Türkiye dünyanın bütün tarihçileri toplanın araştıralım, arşivleri açalım diyor. Sarkozy bu noktada tamam tartışalım ama tarihçiler olmasın dedi. Çünkü bu artık tarihi bir olay olmaktan çıktı, politik bir enstrüman oldu.
Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı (Uluslararası Hukuk Uzmanı)
- Bu işin öyle hukuki yanları var ki bizi sarıp sarmaladılar, çevrelediler. Bu işe yaklaşım mutlaka rasyonel olmalı. Heyecanla verilen tepkiler bize bir şey kazandırmayacaktır.
- Mağduriyetler sadece Ermeniler tarafından dile getirilir oldu. Halbuki insanlık tarihi çok büyük ve çok sayıda mağduriyetlerle dolu. Sadece bu olay değil. Savaş bu. Ermeni vatandaşlarımıza yapılan birtakım haksızlıklar olmuş. Ama bunun koşullarını aklıselimle doğru değerlendirmemiz ve bir ortak anlayışa varmamız lazım.
- Ermeni soykırımı vardır diye bir algı yaratıldı. Şimdi o algı hukuksallaşıyor. Risk burada. Bundan sonrası için dış politikada senin baban da yaptı deden de yaptı diyerek bu işin altından kalkamazsınız. İşin hukuki verilerini çok ciddi izlemeniz lazım.
- Hukuk düzeninde bir suçun oluşabilmesi için bir eylemin gerçekleştiği dönemde onun yasalar tarafından suç olarak kabul edilmesi gerekir. Halbuki soykırım sözleşmesi 1948’de yapıldı. Dolayısıyla 1915’te böyle bir suç olmadığı için o olaylar soykırım diye nitelenemez.
Ayrıca suç işlendiğinde hangi devlet vardı diye bakılması gerekir ki o dönem Osmanlı Devleti vardı. Ve uluslararası hukuk önceki devlet döneminde işlenen suçlardan sonraki devletin sorumlu olmayacağını kabul eder. Osmanlı’nın borcu, antlaşmaları bize geçmiştir ama eylemler itibariyle Türkiye’yi Osmanlı’nın halefi şeklinde suçlamak olanaklı değildir.
- Sadece 1948 sözleşmesi bizim içi bağlayıcı değildir demek de yeterli değil. Kabul edilebilecek bu tür yasaları engellemek bunlara yönelik önlem almak lazım.
- Boykotlar elbette ki Fransız işadamları üzerinde etki yapar. Fakat devlet düzeyinde boykota çağrı yaparsanız bunun uluslararası sınırlaması vardır. Gümrük Birliği Anlaşması çerçevesinde rekabeti bozan uygulamalara yönelik hükümler var. Bunları işletirler.
Ayrıca devletlerarası ticarette birinden gelen malı engelleme yoluna giderseniz bu da sorun haline gelir. Dolayısıyla boykot konusu o kadar kolay değil. Ancak hükümetin katkısı olmayacak şekilde halkın doğal tepkisi olabilir.
- Doğu Perinçek İsviçre’de suçlu bulunduktan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş ve AİHM’de bu davayı kabul edilebilir görmüştür. Türkiye de devlet olarak bu davaya müdahil olmuştur. AİHM’nin bu konuda vereceği karar son derece önemlidir. Soykırım vardır ya da yoktur konusuna girecek mi? Yoksa olayı düşünce özgürlüğü çerçevesinde mi değerlendirecek?..
Özetin özeti: Duygulardan çok aklıselimin öne çıkartılması gereken bir noktadayız...