2011-12-23 16:20
Tarih Haber / Resim Sansüründe Osmanlı dan Bile Geri Kaldık
Resim Sansüründe Osmanlı dan Bile Geri Kaldık
Gazetelerde okuyorsunuzdur, Türkiye’de son dönemde “nü/çıplak” resimlere sansür uygulanmaya başlandı.
Peki, Osmanlı’da durum nasıldı? “Nü” resimler yok muydu?
Benzer yasaklamalar, “peygamberlerin yüzü gösterilmez; meleklerin cinsiyeti belli edilmez” gibi söylemlerle de karşımıza çıkıyor.
O halde bugün Topkapı Sarayı Müzesi, Türk-İslam Eserleri Müzesi ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde sergilenen eserleri yakacak mıyız?
Peki, bizler Osmanlı’nın resimdeki hoşgörüsünü ne zaman kaybettik?
Önce iki olgu sıralamam gerekiyor:
1) İstanbul Film Festivali’nde Yönetmen Peter Greenaway’ın, ressam Rembrant’ın yaşamında dönüm noktası olan “Gece Bekçisi” adlı tablosunun hikayesini anlattığı filmi, Emek Sineması’nda izlerken, iki türbanlı hanım sevişme sahnelerinden rahatsız olup salonu terk etti…
2) 12 Eylül 1980 askeri darbesi, başta Genel Başkan Necmettin Erbakan olmak üzere MSP’li yöneticileri tutukladı. “Selamet Koğuşu”na sabah gelen gazetelere önce Oğuzhan Asiltürk bakıyor; çıplak kadın fotoğraflarını kalın uçlu keçe kalemle boyadıktan sonra arkadaşlarına veriyordu…
Bu iki olgudan sonra gelelim “meselemize”:
Bakınız iki olay arasında da hiçbir fark yoktur. Bireyler istediği hayatı yaşamalıdır. “Sevişme sahneleri” ya da “çıplak kadın fotoğrafı” inancı gereği bazı insanları rahatsız edebilir. Bunları görmek istememek hakkıdır.
Ancak.
İşte Türkiye’nin sorunu/problemi bu “ancak” sözcüğünde yatmaktadır.
Kişi inancı gereği kabul ettiğini/yaşadığını toplumsal hayata dayatamaz.
Yani: İki türbanlı hanım rahatsız olup sinemayı terk edebilir; ama aksine bir davranışı benimseyip, sinemanın ortasına dikilip “bunu kimse seyredemez” diyemez.
Bu iki hanımefendi bunu demedi kuşkusuz; ama son dönemlerde gündelik yaşam ne yazık ki bazı dayatmalarla sınırlandırılıyor.
Resim Sanatı’ndan örnek vermek istiyorum:
1) Ressam Ayşegül Yarar, Gaziantep’te açtığı 9'uncu kişisel sergisindeki 45 eserden ‘nü’ tabloları turkuaz renkli tülbentle sansürledi. İlk gün sergilediği ‘nü’ 10 tablodan 7'sini ikinci günden itibaren kaldıran Ayşegül Yarar, galeri yöneticilerinin ‘Gaziantep halkına ağır geleceği’ uyarısı üzerine ‘nü’ tablolarına sansür uyguladığını söyledi.
2) Giresun Hurşit Bozbağ Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü öğrencilerinin Can Akengin Sanat Galerisi’nde açtıkları sergide yer alan iki yağlıboya resim, ‘nü’ oldukları gerekçesiyle sergiden çıkarıldı.
3) Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Yeni Yıl Karma Sergisi'nde bulunan nü resimler henüz belirlenemeyen kişi veya kişiler tarafından bıçaklandı.
4) Muğla´nın Fethiye İlçesi´nde, Süha Semerci´nin açtığı sergide yer alan nü resimler ve konsept amacıyla yerleştirilen şaraplar, Ramazan ayı gerekçe gösterilerek, Fethiye Belediyesi Kültür Merkezi görevlilerince kaldırılmak istendi. Uygulamaya tepki gösteren ressam Semerci, sergisini kapattı.
5) Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, ünlü Fransız ressam Eugene Delacroix'ya ait 'göğüsleri açık bir kadının' yer aldığı "Liberty Leading the People” (Halka Yol Gösteren Özgürlük) isimli tablosunu ders kitaplarından çıkarttı. Fransız devrimiyle özdeşleşen resimlerden biri olarak bilinen eser, 2001'den beri ders kitaplarında bulunuyordu.
Uzatmaya gerek var mı? Bunların hepsi bir-iki yıl içinde oldu…
Peki, dün nasıldı?
Bunu uzun uzadıya yazarak değil resimlerle/minyatürlerle anlatmak en iyisi diye düşünüyorum:
- “Hz.Adem ile Hz.Havva’nın Cennetten Kovulması”
Kalender Paşa’nın, Sultan I.Ahmed (1590–1617) için düzenlediği “Falname” adlı eserindeki bu minyatür Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir.
Vezir ve aynı zamanda vessale ustası olan Kalender Paşa “Falname”deki 35 minyatüründe, Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerin kahramanlıklarını tasvir etmiştir.
- “Hz.Adem ile Hz.Havva’nın Cennetten Kovulması”
Fuzuli’nin (?-1556) “Hadikatü’s Süeda” (Mutluluk Bahçesi) adlı minyatürlü yazması bugün Paris Bibliotheque Nationale kolleksiyonundadır. İlginçtir, mısır ve antik Yunan’dan yüzyıllar sonra rönesansla birlikte Avrupa’da da çıplak resimler, gravürler yapılmaya başlanmıştır.
“Osmanlı minyatürleriyle rönesansla uyum içindedir” diyebiliriz.
- “Vakvak Ağacı ve Çıplak Kızlar”
Bu minyatür; Sultan III. Murad’a (1546–1595) ithaf edilen “Tarih-i Hind-i Garbi veya Hadis-i Nev” adlı yapıtta yer almaktadır. Yazarı belli değildir; kimine göre, Mehmed Emir el-Hasan el- Su’udi; kimine göre ise Mehmed Yusuf el-Herevi’dir. Eser, Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir.
Yeri gelmişken “Vakvak Ağacı”nın hikayesini anlatayım:
Amerika’daki Vakvak Adası’nda bir büyük ağaç vardır. Bunun meyveleri dünya güzeli cariyelerdir. Bunlar zaman zaman “vak...vak” diye sesler çıkarırlar. Adaya gelen insanlar bu cariyelerle cinsel ilişkiye girerler.
Fakat: Cariyeler ağaçtan kesildikten sonra ancak iki gün yaşayabilmekte ve sonra güzellikleri bozulup ölmektedirler!
- “Zaloğlu Rüstem’in Dev Ekvan’la Savaşı”
Firdevsi’nin (934–1020) “Şehname” adlı eserindedir. Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir. Dev Ekvan’ın cinsel organı yılan şeklinde tasvir edilmiştir.
SADECE “NÜ” RESİME YASAK YOK!
Tarih 26 Aralık 2006
Kızılay’ın “kurban bağış kampanyası” için bastırdığı afişte, oğlu İsmail’i kurban etmek isteyen Hazreti İbrahim’e koç indiren Cebrail tasviri büyük tepki çekti.
Tepki; Hz. İbrahim’in yüzünün gösterilmesi ve Cebrail’in kadın biçiminde tasvir edilmesiydi. İddialara göre peygamberlerin yüzü gösterilmezdi ve meleklerin de cinsiyeti olmazdı.
Tepkiler üzerine Kızılay afişi toplattı!
Hz. Muhammed’in yüzünün gösterilmediğini herkes biliyordu. Ancak tüm peygamberlerin yüzünün gösterilmesinin yasak olduğu ilk kez duyuluyordu.
Peki, Osmanlı minyatürlerinde peygamberler ve melekler nasıl gösteriliyordu?
En iyisi yine minyatürlerle sorunun yanıtını bulmaya çalışalım.
- Seyyid Lokman Urmevî’nin 1583–86 yıllarında yazılıp Sultan III. Murad’a sunduğu “Zübdetü’t-Tevarih” adlı minyatür eseri iki bölümden oluşmaktadır.
Üsteki bölümde Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban edeceği an Cebrail’in gelişi tasvir etmektedir. Altta ise Hz. İbrahim’im mancınıkla ateşe atılması gösterilmektedir. Eser, İstanbul’daki Türk-İslam Eserleri Müzesi’nde görülebilir.
Keza Kalender Paşa’nın Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki “Falname” ve Fuzuli’nin Paris Bibliotheque Nationale’deki “Hadikatü’s-süeda” eserinde Hz. İbrahim’in yüzü açıktır.
Kızılay’a afiş toplattıranların kuşkusuz bundan haberi yoktu!
- “Hz. Muhammed’in gökte Hz. Musa ile karşılaşması”
Erzurumlu Yusuf Ömer Darir’in altı ciltlik “Siyer-i Nebi” adlı eserinin üçüncü cildinden koparılıp alınan ve Berlin’deki Museum für Islamische Kunst’ta sergilenen minyatür eser.
Hz. Muhammed'in hayatını anlatan "Siyer-i Nebi" adlı eser Darir tarafından 14. yüzyılın sonunda Mısır'da Memlük Sultanı Berkuk'un isteğiyle Türkçe olarak yazılmıştı.
Minyatürde görüldüğü gibi Hz. Muhammed’in yüzü örtülüdür; Hz. Musa’nın yüzü ise açık tasvir edilmiştir.
- “Falname”de Hz. Meryem’in Hz. İsa’ya emzirmesi tasvir edilmektedir. Eser Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir. Kalender Paşa, Hz. Meryem’in memesinden çıkan sütü bile göstermektedir. Hz. Muhammed’i emziren sütannesi Halime’yi tasvir eden minyatür de vardır.
- Erzurumlu Darir’in “Siyer-i Nebi” den; Cebrail’in Hz. Adem ve Hz. Şit’e cennet elbisesi giydirmesi minyatürü; ve Kalender Paşa’nın “Falname”deki çalgı çalan ve raks eden melek cinler minyatürü Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir.
Sizce meleklerin burada cinsiyeti yok mudur?
- Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki Ayni’nin “İkdul’l-cuman fi tarihi Ehlü’z Zaman” adlı eserinde başak burcu ve kova burcu bu şekilde tasvir edilmişti. Minyatürleri “ödünç aldığımız” Metin And Hocamıza bu vesileyle de bunca yıllık çalışmaları için teşekkürü borç biliriz.
SONUÇ:
Sansür sanatın düşmanıdır…
Sansür özgürlüğü yok eder…
Sansür yaratıcılığı öldürür…
Osmanlı’nın Paris Elçisi Halil Şerif Paşa, kadının cinsel organını ayrıntılarıyla gösterdiği için tartışmalar yaratan ve bugün dünyanın en önemli müzelerinde sergilenen, Gustave Courbet’in 1866’da yaptığı “Dünyanın Kaynağı” adlı tablosunu ilk satan alan kişiydi!
Nereden nereye geldik…
Neyse…
Yazımızı ilginç bir anekdotla bitirelim:
Madrid Prado Müzesi’nde İspanyol ressam Goya’nın (1746–182, aynı kadını resmettiği iki tablosu vardır: “La Maja desnuda” ve “La Maja vestida”; “çıplak Maja” ile “giyinik Maja”.
Yani: Goya, Maja’yı bir giyinik bir de çıplak olarak resmetmişti.
Rivayete göre; İspanya Kralı IV. Carlos, çirkin karısı Kraliçe Maria Luisa kendisini ziyarete geleceği zaman “La Maja vestida”yı duvarına asarmış; Kraliçe gidince “La Maja desnuda” yı!..
Bizim durumumuz biraz Kral IV. Carlos’a mı benziyor acaba?
Ne dersiniz?..
Peki, Osmanlı’da durum nasıldı? “Nü” resimler yok muydu?
Benzer yasaklamalar, “peygamberlerin yüzü gösterilmez; meleklerin cinsiyeti belli edilmez” gibi söylemlerle de karşımıza çıkıyor.
O halde bugün Topkapı Sarayı Müzesi, Türk-İslam Eserleri Müzesi ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde sergilenen eserleri yakacak mıyız?
Peki, bizler Osmanlı’nın resimdeki hoşgörüsünü ne zaman kaybettik?
Önce iki olgu sıralamam gerekiyor:
1) İstanbul Film Festivali’nde Yönetmen Peter Greenaway’ın, ressam Rembrant’ın yaşamında dönüm noktası olan “Gece Bekçisi” adlı tablosunun hikayesini anlattığı filmi, Emek Sineması’nda izlerken, iki türbanlı hanım sevişme sahnelerinden rahatsız olup salonu terk etti…
2) 12 Eylül 1980 askeri darbesi, başta Genel Başkan Necmettin Erbakan olmak üzere MSP’li yöneticileri tutukladı. “Selamet Koğuşu”na sabah gelen gazetelere önce Oğuzhan Asiltürk bakıyor; çıplak kadın fotoğraflarını kalın uçlu keçe kalemle boyadıktan sonra arkadaşlarına veriyordu…
Bu iki olgudan sonra gelelim “meselemize”:
Bakınız iki olay arasında da hiçbir fark yoktur. Bireyler istediği hayatı yaşamalıdır. “Sevişme sahneleri” ya da “çıplak kadın fotoğrafı” inancı gereği bazı insanları rahatsız edebilir. Bunları görmek istememek hakkıdır.
Ancak.
İşte Türkiye’nin sorunu/problemi bu “ancak” sözcüğünde yatmaktadır.
Kişi inancı gereği kabul ettiğini/yaşadığını toplumsal hayata dayatamaz.
Yani: İki türbanlı hanım rahatsız olup sinemayı terk edebilir; ama aksine bir davranışı benimseyip, sinemanın ortasına dikilip “bunu kimse seyredemez” diyemez.
Bu iki hanımefendi bunu demedi kuşkusuz; ama son dönemlerde gündelik yaşam ne yazık ki bazı dayatmalarla sınırlandırılıyor.
Resim Sanatı’ndan örnek vermek istiyorum:
1) Ressam Ayşegül Yarar, Gaziantep’te açtığı 9'uncu kişisel sergisindeki 45 eserden ‘nü’ tabloları turkuaz renkli tülbentle sansürledi. İlk gün sergilediği ‘nü’ 10 tablodan 7'sini ikinci günden itibaren kaldıran Ayşegül Yarar, galeri yöneticilerinin ‘Gaziantep halkına ağır geleceği’ uyarısı üzerine ‘nü’ tablolarına sansür uyguladığını söyledi.
2) Giresun Hurşit Bozbağ Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü öğrencilerinin Can Akengin Sanat Galerisi’nde açtıkları sergide yer alan iki yağlıboya resim, ‘nü’ oldukları gerekçesiyle sergiden çıkarıldı.
3) Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Yeni Yıl Karma Sergisi'nde bulunan nü resimler henüz belirlenemeyen kişi veya kişiler tarafından bıçaklandı.
4) Muğla´nın Fethiye İlçesi´nde, Süha Semerci´nin açtığı sergide yer alan nü resimler ve konsept amacıyla yerleştirilen şaraplar, Ramazan ayı gerekçe gösterilerek, Fethiye Belediyesi Kültür Merkezi görevlilerince kaldırılmak istendi. Uygulamaya tepki gösteren ressam Semerci, sergisini kapattı.
5) Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, ünlü Fransız ressam Eugene Delacroix'ya ait 'göğüsleri açık bir kadının' yer aldığı "Liberty Leading the People” (Halka Yol Gösteren Özgürlük) isimli tablosunu ders kitaplarından çıkarttı. Fransız devrimiyle özdeşleşen resimlerden biri olarak bilinen eser, 2001'den beri ders kitaplarında bulunuyordu.
Uzatmaya gerek var mı? Bunların hepsi bir-iki yıl içinde oldu…
Peki, dün nasıldı?
Bunu uzun uzadıya yazarak değil resimlerle/minyatürlerle anlatmak en iyisi diye düşünüyorum:
- “Hz.Adem ile Hz.Havva’nın Cennetten Kovulması”
Kalender Paşa’nın, Sultan I.Ahmed (1590–1617) için düzenlediği “Falname” adlı eserindeki bu minyatür Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir.
Vezir ve aynı zamanda vessale ustası olan Kalender Paşa “Falname”deki 35 minyatüründe, Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerin kahramanlıklarını tasvir etmiştir.
- “Hz.Adem ile Hz.Havva’nın Cennetten Kovulması”
Fuzuli’nin (?-1556) “Hadikatü’s Süeda” (Mutluluk Bahçesi) adlı minyatürlü yazması bugün Paris Bibliotheque Nationale kolleksiyonundadır. İlginçtir, mısır ve antik Yunan’dan yüzyıllar sonra rönesansla birlikte Avrupa’da da çıplak resimler, gravürler yapılmaya başlanmıştır.
“Osmanlı minyatürleriyle rönesansla uyum içindedir” diyebiliriz.
- “Vakvak Ağacı ve Çıplak Kızlar”
Bu minyatür; Sultan III. Murad’a (1546–1595) ithaf edilen “Tarih-i Hind-i Garbi veya Hadis-i Nev” adlı yapıtta yer almaktadır. Yazarı belli değildir; kimine göre, Mehmed Emir el-Hasan el- Su’udi; kimine göre ise Mehmed Yusuf el-Herevi’dir. Eser, Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir.
Yeri gelmişken “Vakvak Ağacı”nın hikayesini anlatayım:
Amerika’daki Vakvak Adası’nda bir büyük ağaç vardır. Bunun meyveleri dünya güzeli cariyelerdir. Bunlar zaman zaman “vak...vak” diye sesler çıkarırlar. Adaya gelen insanlar bu cariyelerle cinsel ilişkiye girerler.
Fakat: Cariyeler ağaçtan kesildikten sonra ancak iki gün yaşayabilmekte ve sonra güzellikleri bozulup ölmektedirler!
- “Zaloğlu Rüstem’in Dev Ekvan’la Savaşı”
Firdevsi’nin (934–1020) “Şehname” adlı eserindedir. Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir. Dev Ekvan’ın cinsel organı yılan şeklinde tasvir edilmiştir.
SADECE “NÜ” RESİME YASAK YOK!
Tarih 26 Aralık 2006
Kızılay’ın “kurban bağış kampanyası” için bastırdığı afişte, oğlu İsmail’i kurban etmek isteyen Hazreti İbrahim’e koç indiren Cebrail tasviri büyük tepki çekti.
Tepki; Hz. İbrahim’in yüzünün gösterilmesi ve Cebrail’in kadın biçiminde tasvir edilmesiydi. İddialara göre peygamberlerin yüzü gösterilmezdi ve meleklerin de cinsiyeti olmazdı.
Tepkiler üzerine Kızılay afişi toplattı!
Hz. Muhammed’in yüzünün gösterilmediğini herkes biliyordu. Ancak tüm peygamberlerin yüzünün gösterilmesinin yasak olduğu ilk kez duyuluyordu.
Peki, Osmanlı minyatürlerinde peygamberler ve melekler nasıl gösteriliyordu?
En iyisi yine minyatürlerle sorunun yanıtını bulmaya çalışalım.
- Seyyid Lokman Urmevî’nin 1583–86 yıllarında yazılıp Sultan III. Murad’a sunduğu “Zübdetü’t-Tevarih” adlı minyatür eseri iki bölümden oluşmaktadır.
Üsteki bölümde Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban edeceği an Cebrail’in gelişi tasvir etmektedir. Altta ise Hz. İbrahim’im mancınıkla ateşe atılması gösterilmektedir. Eser, İstanbul’daki Türk-İslam Eserleri Müzesi’nde görülebilir.
Keza Kalender Paşa’nın Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki “Falname” ve Fuzuli’nin Paris Bibliotheque Nationale’deki “Hadikatü’s-süeda” eserinde Hz. İbrahim’in yüzü açıktır.
Kızılay’a afiş toplattıranların kuşkusuz bundan haberi yoktu!
- “Hz. Muhammed’in gökte Hz. Musa ile karşılaşması”
Erzurumlu Yusuf Ömer Darir’in altı ciltlik “Siyer-i Nebi” adlı eserinin üçüncü cildinden koparılıp alınan ve Berlin’deki Museum für Islamische Kunst’ta sergilenen minyatür eser.
Hz. Muhammed'in hayatını anlatan "Siyer-i Nebi" adlı eser Darir tarafından 14. yüzyılın sonunda Mısır'da Memlük Sultanı Berkuk'un isteğiyle Türkçe olarak yazılmıştı.
Minyatürde görüldüğü gibi Hz. Muhammed’in yüzü örtülüdür; Hz. Musa’nın yüzü ise açık tasvir edilmiştir.
- “Falname”de Hz. Meryem’in Hz. İsa’ya emzirmesi tasvir edilmektedir. Eser Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir. Kalender Paşa, Hz. Meryem’in memesinden çıkan sütü bile göstermektedir. Hz. Muhammed’i emziren sütannesi Halime’yi tasvir eden minyatür de vardır.
- Erzurumlu Darir’in “Siyer-i Nebi” den; Cebrail’in Hz. Adem ve Hz. Şit’e cennet elbisesi giydirmesi minyatürü; ve Kalender Paşa’nın “Falname”deki çalgı çalan ve raks eden melek cinler minyatürü Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir.
Sizce meleklerin burada cinsiyeti yok mudur?
- Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki Ayni’nin “İkdul’l-cuman fi tarihi Ehlü’z Zaman” adlı eserinde başak burcu ve kova burcu bu şekilde tasvir edilmişti. Minyatürleri “ödünç aldığımız” Metin And Hocamıza bu vesileyle de bunca yıllık çalışmaları için teşekkürü borç biliriz.
SONUÇ:
Sansür sanatın düşmanıdır…
Sansür özgürlüğü yok eder…
Sansür yaratıcılığı öldürür…
Osmanlı’nın Paris Elçisi Halil Şerif Paşa, kadının cinsel organını ayrıntılarıyla gösterdiği için tartışmalar yaratan ve bugün dünyanın en önemli müzelerinde sergilenen, Gustave Courbet’in 1866’da yaptığı “Dünyanın Kaynağı” adlı tablosunu ilk satan alan kişiydi!
Nereden nereye geldik…
Neyse…
Yazımızı ilginç bir anekdotla bitirelim:
Madrid Prado Müzesi’nde İspanyol ressam Goya’nın (1746–182, aynı kadını resmettiği iki tablosu vardır: “La Maja desnuda” ve “La Maja vestida”; “çıplak Maja” ile “giyinik Maja”.
Yani: Goya, Maja’yı bir giyinik bir de çıplak olarak resmetmişti.
Rivayete göre; İspanya Kralı IV. Carlos, çirkin karısı Kraliçe Maria Luisa kendisini ziyarete geleceği zaman “La Maja vestida”yı duvarına asarmış; Kraliçe gidince “La Maja desnuda” yı!..
Bizim durumumuz biraz Kral IV. Carlos’a mı benziyor acaba?
Ne dersiniz?..